Doğan Akın

28 Ekim 2009

Genelkurmay dün Hürriyet'i de kaybetmişti!

Türk Silahlı Kuvvetleri ile ona “geleneksel” olarak destek veren merkez medya arasındaki ilişkiler açısından önemli günler yaşıyoruz.

Türk Silahlı Kuvvetleri ile ona “geleneksel” olarak destek veren merkez medya arasındaki ilişkiler açısından önemli günler yaşıyoruz. AKP ile Fethullah Gülen cemaatini parçalamak için bir dizi komplo senaryosu içeren “İrtica ile Mücadele Eylem Planı”nın altında Genelkurmay Karargâhı'nda görevli Albay Dursun Çiçek'in ıslak imzasının saptandığı haberleri, TSK'nın medyadaki en köklü ilişkilerini bile sarsmış görünüyor.

TSK, demokratik bir seçimden çıkmış hükümeti devirmek için ordu içinde harekete geçen general ve subayların varlığını gösteren günlükler ile belgelerin ardından cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı dönemini geçiriyor.

TSK'daki bunalımın somut göstergesi

Sıkıntının nedeni, odağında TSK'nın bulunduğu gelişmeler değil. O açıdan bakıldığında; darbelerden Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde savaş uçağı uçurmaya ve radyo işgal eden cuntacılara kadar zengin bir tarihimiz bulunuyor.

Sıkıntının nedeni, ilk kez gerçek anlamda sorgulanmaya başlandığı dönemde TSK'nın büyük açıklar vermesi.

“Bu durumun en somut, en kestirme göstergesi ne” diye sorarsanız bir an bile düşünmeden vereceğim yanıt “27 Ekim 2009 tarihli Hürriyet gazetesi” olurdu.

Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök ile başyazar Oktay Ekşi'nin dün (27 Ekim Salı) yayımlanan yazıları, TSK icraatı ve görüşlerine geleneksel desteğin kaynağından sorgulandığı yazılar olarak önem taşıyor.

Başbuğ ilk açıklamayı Özkök'e yapmıştı

Taraf gazetesinde 12 Haziran'da “AKP ve Gülen'i bitirme planı” başlığıyla yayımlanan Mehmet Baransu'nun haberinden sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un özel açıklama yaptığı tek gazeteci, 19 yıldır Hürriyet'i yöneten Ertuğrul Özkök olmuştu. “Demokrasiye müdahale planı” olarak bilinen “İrticayla Mücadele Eylem Planı” konusunda Başbuğ'un görüşlerini ilk kez 16 Haziran 2009 tarihli Hürriyet'te Özkök'ün köşesinde okuduk.

16 Haziran'daki yazısında, “İyi ki bu komutanlarla savaşa girmemişiz” diyen Bülent Arınç için “Acaba haklı mı” diye bir yazı kaleme aldığı için Başbuğ'un kendisine sitem ettiğini aktaran Özkök, şu karşılığı verdiğini kayda geçirmişti:

“Sayın Başbuğ, o yazıyı, ülkesinin ordusuna gözbebeği gibi bakan, bu uğurda çok ağır eleştirileri göze alan bir gazeteci olarak yazdım, bunu biliyorsunuz değil mi?”

Başbuğ, “Evet onu bildiğim için sizi arıyorum. Buyrun sorun” yanıtından sonra Türkiye'yi sarsan plan konusunda Özkök'ün sorularını yanıtlıyor.

Dursun Çiçek'inkiler de dahil “bütün bilgisayarlara el konulduğunu, yapılan incelemelerde hiçbir teknik ize rastlanmadığını” anlatan Başbuğ'un, Özkök'ün “Sizlerden böyle bir çalışma talimatı verildi mi” sorusuna “Bana bu soruyu sormanız bile abestir, hakarettir” yanıtını verdiği biliniyor. Başbuğ, o konuşmada, eylem planı için “deli saçması” diyen Özkök'e “Bu kanaatinizi paylaşıyorum” diyor.

'Orduya gözbebeği gibi bakanlar düş kırıklığı yaşıyor'


Bu hatırlatmadan sonra Özkök'ün “Demirel ne kadar haklı” başlıklı dünkü yazısına geçelim.
Özkök, “Art arda gelen şu hatalara bakın” diyerek, sıralıyor:

“Cezalandırmak istediği erin eline, pimi çekilmiş el bombası verip 4 kişinin ölümüne yol açan subay kamuoyundan saklanmak isteniyor,
Ve saklanamıyor.

Bir kız çocuğu tarlada ölüyor, suçlamalar yapılıyor.
Bunun açıklaması günlerce sonra geliyor.
Bir albayın hazırladığı darbe belgesi için komutan kendini angaje edip 'Kâğıt parçası' diyor veya dedirtiliyor.
Sonra belgenin aslı ortaya çıkıyor.
Hangi ordu bu kadar üst üste vahim hatayı kaldırabilir...”
Özkök'ün sıraladığı üç vahim olayın da Taraf gazetesi tarafından ortaya çıkarıldığını hatırlatarak devam edelim.
Özkök, “Komutanlarımız bu konuda eleştiri yapan bazı kişileri önyargılı görebilirler” dedikten sonra şunları ekliyor:
“Ama emin olsunlar ki, benim gibi bütün hayatı boyunca ordusuna gözbebeği gibi bakmış insanların kafasında sorular uyandı.
Asıl onlar büyük düş kırıklığı yaşıyor.
Vazo belki kırılmadı.
Ama bu çatlakta yaşamak da kolay değil...”


Ekşi: Komutanlara anlatamadığımız bir şey var


Hürriyet Başyazarı Oktay Ekşi de, aynı gün, kendi üslubu içinde TSK için en ağır yazılarından birini yazdı. Şu satırlar o yazıdan:
"Bizim Silahlı Kuvvetlerimize -bunu derken tabii en üst düzeydeki komutanlarına demek istiyoruz- anlatamadığımız bir şey var:
'Madem ki biz bu milletin en fazla inandığı ve güvendiği bir kurumuz, her söylediğimize inanılır. O nedenle istediğimiz gerçeği istediğimiz şekilde sunarsak bu tartışmasız kabul edilir' diye düşünmek yanlıştır.
(...)
Artık Enver Paşa’nın 70-80 bin askeri Sarıkamış dağlarına gömmesine rağmen kimseye hesap vermediği dönemde değiliz.
O nedenle Silahlı Kuvvetlerimiz, Türkiye’nin 1946’dan beri içinde bulunduğu 'demokratik sistem'in gereklerine kendini artık uydurmalı ve 'hesap sorulamazlık'tan, 'hesap sorulabilirlik' zeminine geldiğini kabul etmelidir.
(...)
Komutanlar şunu kabul etmeliler ki, bu ulus kendi askerini her zaman baş tacı etmekten mutluluk duyar. Ama onun, askeri bağrına basmaya her an hazır olmasına rağmen, aynı sıcaklığı Türk Silahlı Kuvvetleri’nden gördüğünü söylemek mümkün değildir...”


Cumhuriyet: Belgenin üstü örtülemez


Hürriyet'teki TSK sorgulamasında, rekor vergi ve cezalarla üzerine gidilen Doğan grubunun hükümet ile iyi geçinmeye mecbur hissetmesinin de etkisi olduğunu düşünenler için bir örnek de Cumhuriyet'ten verelim.


Cumhuriyet Yayın Kurulu üyesi Hikmet Çetinkaya, aylardır Ergenekon sürecine neredeyse “külliyen” muhalefet eden gazetesinde dün dikkat çeken bir yazı yazdı. Çetinkaya, “Bu belge örtülemez” başlığıyla yayımlanan yazısında önemli ifadeler kullanıyor.
Belgenin aylarca saklanmasının gündemi değiştirme amaçlı olduğunu vurgulayan Cumhuriyet yazarı, “Suçu işleyen kim olursa olsun, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan'ın değindiği gibi suçlanacak yer Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta kademesidir” ifadesini kullanıyor.


Çetinkaya'nın 'cunta' kaydı ve Balbay'ın durumu


Hikmet Çetinkaya, yazısında “cunta çalışmalarından hesap sorulması gerektiğininin” de altını çiziyor.
Çetinkaya'nın yıllardır yönetiminde ağırlık taşıdığı Cumhuriyet'in Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay'ın, “ordu içinde bir cunta ile hareket ettiği” iddiasıyla halen Ergenekon davasında tutuklu olarak yargılandığını hatırlatalım.


Bu sorgulamanın sürüp sürmeme olasılığını ihmal ederek, TSK-medya ilişkilerinde “dün” dikkatimizi çeken notları burada noktalayalım.

Türkiye değişiyor.
Geleneksel destek gördüğü mecralarda bile sorgulanan TSK da değişecek.
Hep aynı şeyleri tekrar ederek daha iyi sonuçlar alamayacağını gören medya da...