Yazının başlığı "sansasyonel', biliyorum. "Türkiye'de Kimlikler, Kürt Sorunu ve Çözüm Süreci - Algılar ve Tutumlar" başlıklı araştırmanın sonuçlarını, birçok dipnotu bulunan MHP tabanı bulgusuna indirgemenin aşırı genelleyici bir tercih olduğunu da biliyorum. Başlık tercihinin nedeni, toplumda çözüm sürecine yönelik algılar konusunda yapılan araştırmanın son derece çarpıcı sonuçlarına dikkat çekmek. Zira bu araştırma, Türkiye’nin en temel meselesi olan Kürt sorununun çözümü yolunda ezberler dışında düşünmek için sahadan veriler eşliğinde ciddi bir imkân sunuyor
Araştırma, Boğaziçi Üniversitesi ve Açık Toplum Vakfı'nın desteğiyle, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Prof. Hakan Yılmaz'ın yönetiminde, Doç. Dr. Emre Erdoğan, Güçlü Atılgan, Merve İnce ve Murat Can tarafından yürütüldü. Boğaziçi Üniversitesi'nde dün akşam sunumu yapılan araştırmanın örneklem bilgilerinden toplu sonuçlarına uzanan dosyayı T24'te Ezel Şahinkaya'nın haberinden okuyabilirsiniz.
Ben hem araştırmanın bazı bulgularına dikkat çekmeye ve Prof. Hakan Yılmaz'ın sunumundaki bazı notları yansıtmaya çalışacağım.
Prof. Yılmaz, 18 yaş ve üzeri Türkiye nüfusunu temsil 2300 kişilik bir örneklem kullanılarak yüzyüze görüşmelerle yapılan araştırmanın temel amacını "çözüm sürecine ilişkin olarak toplumdaki algıları, bu algılar üzerinden çözüm sürecinde yapılabileceklerle yapılamayabilecekleri saptamaya çalışmak" olarak açıkladı.
Araştırma "Genel Kimlik Algıları", "Kimlikler, Ayrıcalıklar, Ayrımcılıklar", "Türk Kimliği, Dili ve Kültürü Hakkında Algılar", "Kürt Kimliği, Dili ve Kültürü Hakkında Algılar", "Kürt Sorununun Sosyal Nedenleri Hakkında Algılar", "Kürt Sorununun Siyasi Nedenleri Hakkında Algılar", "Kürt Sorununun En İyi Nasıl Çözüleceğine İlişkin Algılar" ve "Çözüm Sürecine İlişkin Algılar" başlıklarını içeriyor. Türk ve Kürt katılımcılardan, bu başlıklar altında alınan cevapların ortaya koyduğu bulgular analiz ediliyor.
Araştırmanın ortaya koyduğu bazı bulgular -Prof. Yılmaz'ın açıklamaları eşliğinde- şöyle:
- "Sahip olunan en önemli kimlik” konusunda yüzde 74 ile “Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olmak” cevabı birinci sırada çıkıyor. Kendisini Türk ve Kürt olarak niteleyenlerin bu konudaki cevabı 2010 yılında yüzde 72 olarak ölçülmüş. Türkiye’de en baskın kimlik algısı “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak” şeklinde öne çıkıyor.
- Kimlik aidiyetinde “Türk milletininin mensubu olmak” gerekçesi yüzde 61 ile ikinci sırada gözleniyor. 2010 yılında yüzde 47 olarak ölçülen bu gerekçede 14 puanlık önemli bir artış var.
- Sahip olunan kimlikte “İslam dininin emir ve yasaklarına birebir uyan dindar bir Müslüman olmak” paydası 2010 ve 2014’te yüzde 34 düzeyinde ölçülmüş.
- “Laik kafa yapısına ve hayat tarzına sahip çağdaş bir Müslüman olmak” kavramını kimliğin en önemli unsuru sayanların 2010’da yüzde 27 olan oranı, 2014’te yüzde 13’e düşmüş. Bu kategoriden ayrılanların, kimliklerini tariff ederken “Türk milletinin mensubu olmak” kategorisinde kendilerini ifade ettikleri düşünülüyor.
- Sahip olunan en önemli kimlik unsurları sıralamasında “Kendi etnik dilim ve kültürüm içinde yaşamak, kendi etnik dil ve kültür topluluğuma mensup olmak” yüzde 9; “Memleketim/doğduğum, büyüdüğüm, ailemin geldiği şehir/bölge” seçeneği yüzde 8 olarak ölçülmüş.
- “Sahip olunan en önemli kimlik” seçenekleri arasında Kürt katılımcıların birinci tercihi yüzde 24,5 ile “Türk milletinin/ulusunun mensubu olmak” oldu. Kürtçe bilen katılımcıların “Sahip olunan en önemli kimlik” kavramı tercihleri daha sonra yüzde 21,7 ile “İslam dininin emir ve yasaklarına birebir uyan dindar bir Müslüman olmak”, yüzde 21 ile “Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olmak”, yüzde 19,9 “Kendi etnik dilim ve kültürüm içinde yaşamak, kendi etnik dil ve kültür topluluğuma mensup olmak”, yüzde 6,1 ile “Laik kafa yapısına ve hayat tarzına sahip çağdaş bir Müslüman olmak” ve yüzde 5,3 ile “Memleketim/doğduğum, büyüdüğüm, ailemin geldiği şehir/bölge” şeklinde sıralandı.
- Kürtçe bilen vatandaşlar arasındaki kimlik tercihlerinin ortaya koyduğu bu sonuçlar için Prof. Hakan Yılmaz “Etnik kimliğe hapsolmuş bir kimlik algısından çok, farklı gerekçelere dağılmış bir kimlik algısı gözleniyor” yorumunu yaptı.
- Araştırmada yöneltilen “Bir ulusa/millete ait olmak için taşınması gereken özellikler” sorusunda “Aynı kültürü paylaşmak” cevabı yüzde 44,1 ile birinci sırada çıktı. Daha sonraki sıralama “Aynı anadili konuşmak” (43,7), “Aynı tarih ve geçmişe sahip olmak” (32,7), “Aynı devletin vatandaşı olmaları” (31,9), “Aynı dine inanmaları” (24,9), “Aynı soydan gelmeleri” (16,5) şeklinde oldu. Bu kategoride “Aynı ortak düşmana sahip olmak” seçeneğinin yüzde 1.5 ile en son sırada çıkması dikkat çekti.
- Katılımcılara iki tercihte birden bulunma imkanın verildiği “Bir millet ait olmak için taşınması gereken özellikler” sorusunda çıkan cevaplar için, Prof. Hakan Yılmaz’ın yorumu “Türkiye’de ulus inşaası başarılmış” şeklinde oldu.
Kötü muamele gördüğünü
düşünen Kürtler ve Atatürkçüler
- Araştırmada, toplumda “Kötü muamele gördüğünü hissedenlerin oranı” da ölçülmeye çalışıldı. Çıkan cevaplara göre, Kürtler yüzde 31,3 ile karakollarda, yüzde 27,5 ile hastanelerde, yüzde 26,8 ile iş başvurularında, yüzde 24,8 ile devlet dairelerinde, yüzde 23,6 ile üniversitelerde, yüzde 21,5 ile lüks mağazalarda “kötü muamele” gördüklerini söylediler.
- Bu kategoride dikkat çeken diğer cevaplar “Atatürkçüler/Laikler” kategorisinden çıktı. Atatürkçü/Laikler yüzde 20 dolayında “karakollarda”, “iş başvurularında”, “devlet dairelerinde” kötü muamele gördüklerini söylediler.
- Karakollarda, hastanelerde, iş başvurularında, devlet dairelerinde, üniversitelerde ve lüks mağazalarda kötü muamele gördüğünü düşünen “dindar muhafazakar insanlar” yüzde 10’un altında kaldı.
- Araştırmada yöneltilen “Türkçe’nin ana diliniz olup olmadığını bize söyleyebilir misiniz?” sorusuna yüzde 85 oranında “Türkçe ana dilimdir; Türkçe dışında bir ana dilim yoktur”, yüzde 8 oranında da “Türkçe ana dillerimden biridir; Türkçe dışında ikinci bir ana dilim daha vardır” cevabı çıktı. “Türkçe ana dilim değildir; Türkçe dışında bir dil ana dilimdir” diyenlerin oranı yüzde 6’da kaldı.
- Prof. Hakan Yılmaz, birinci ve ikinci kategorinin toplamı olan yüzde 93 oranında katılımcının Türkçeyi ana dili olarak gördüğünü, bu oranın Avrupa ülkeleri için de büyük bir oran olduğunu vurguladı. Yılmaz bu sonucu da “Türkiye’de ulus inşaası sürecinin ciddi bir başarısı” olarak gördüklerini vurguladı. Burada “ulus inşaası sürecinde yaşananları onaylamak değil, bir tespit yapıldığının” altını çizelim.
- “Kürt kimliğine ait olan insanların ortak özellikleri” sorusunda cevap sıralaması “Kürt kültürünü paylaşmaları” (49,6), “Anadillerinin Kürtçe olması” (43,1), “Kürt soyundan gelmeleri” (41,0), “Kürt tarihini ve geçmişini paylaşmaları” (26,6), “İslam dinine inanmaları” (16,6), “Kürt bölgesinde yaşamaları” (11,0) ve “Aynı ortak düşmana sahip olmaları” (2,6) şeklinde oldu. Ortak düşmana sahip olmak, “Bir millete mensup olmak için gereken özellikler” sorusunda olduğu gibi en son sırada ve önemsiz bir oranda çıktı.
‘Kürtçe ana dilim’ diyenler
- Araştırmada “Kürtçenin anadiliniz olup olmadığını bize söyleyebilir misiniz?” sorusu da yöneltildi. Soruya yüzde 82,9 oranın “Kürtçe bilmiyorum”, yüzde 7,9 oranında “Kürtçe ana dillerimden biridir; Kürtçe dışında Türkçeyi de ana dilim olarak görüyorum”, yüzde 5,6 oranında “Kürtçe tek ana dilimdir; Kürtçe dışında bir dili ana dilim olarak görmüyorum”, yüzde 1.8 oranında “Kürtçe ana dilimdir, Kürtçe dışında ana dilim kadar olmasa da Türkçeyi konuşabiliriyorum” cevapları verildi. Prof. Hakan Yılmaz, tüm örneklemden alınan bu cevapları da “başarılı olmuş bir ulus inşaası süreci” görüşüyle yorumladı. Bu süreçte “Andımız”dan müfredat ögelerine de uzanan bir dizi unsura dikkat çekti.
Kürt sorununu doğuran sosyal nedenler
- Araştırmada bütün katılımcılara yöneltilen “Kürt sorununu doğuran en önemli sosyal neden hangisidir” sorusuna yüzde 20,7 oranıyla birinci sırada “Kürt nüfusun yoğun olduğu illerde işsizlik ve yoksulluğun yaygın olması” cevabı verildi. Bunu 18,6 ile “Kürt kökenli vatandaşların Türk kültürünü ve kimliğini yeterince benimsememiş olması”, yüzde 16,8 ile “Kürt nüfusun yoğun olduğu illerdeki ağalık sistemi ve feodal yapı nedeniyle Kürt köylülerin çoğunun topraksız ve yoksul olması”, yüzde 11,2 ile “Kürt nüfusun yoğun olduğu illerin doğal kaynaklarının ve insan gücünün sömürülmesi yüzünden geri kalmış olması”, yüzde 9,7 ile “Kürt nüfusunun yoğun olduğu illerin, Türkiye’nin diğer bölgelerine kıyasla devlet hizmetlerinden faydalanamaması”, yüzde 9,4 ile “Kürtlerin Türkiye’de kimliklerinden ötürü ayrımcılığa uğraması ve dışlanması” cevapları izledi.
- Prof. Hakan Yılmaz bu cevapları “Merkezci pozisyon: Ekonomik nedenler”, “Sağ pozisyon: Kürtlerin Türk kimliğini özümsememeleri” ve “Sol pozisyon: Kürtlerin kimlikleri yüzünden dışlanmaları” kategorilerinde topladıklarına işaret etti. Merkezci pozisyonun yüzde 58, Sağ pozisyonun yüzde 19, Sol pozisyonun da yüzde 9 oranlarında gözlemlendiğini söyledi.
- Aynı soruya Kürtçe bilenlerin verdiği cevaplar yüzde 57 oranında "Merkezci pozisyon", yüzde 24 oranında "Sol pozisyon", yüzde 7 oranında da "Sağ pozisyon" içerisinde toplandı. Kürtçe bilmeyenlerin "Merkezci pozisyon", yani Kürt sorununu doğuran en önemli sosyal nedenini ekonomik gerekçelere bağlamak yönünde verdikleri cevaplar da Kürtçe bilenlere göre sadece 2 puan fark ederek yüzde 59 düzeyinde gözlendi. Prof. Hakan Yılmaz bu sonucu materyalist algı ve zihniyet biçiminin hakimiyeti olarak gördüklerini, “Konut, araba, AVM, sosyal yardım” dörtlüsünün “diğer meselelerin olmazsa olmazı” olarak gözlendiğini söyledi. Sorunun teşhisinde ve tedavisinde katılımcıların ekonomik gerekçeleri öne çıkardığını vurgulayan Yılmaz, bu sonucu “Baskılar hafifledikçe materyalist bakış açısı öne geçmiş” görüşüyle de yorumladı.
- “Kürt sorununu doğuran en önemli sosyal neden” sorusuna verilen cevaplar parti tabanlarına göre dağıtıldığında AKP ve CHP seçmenleri yüzde 62 ve 63 oranlarında merkezci pozisyona, yüzde 16 ve 20 oranlarında Sağ pozisyona, yüzde 8 ve 7 oranlarında Sol pozisyona mensup cevaplar verdiler. BDP seçmenleri yüzde 54 oranında Merkezci-ekonomik, yüzde 35 oranında Sol, yüzde 2 oranında Sağ pozisyona yakın görüş dile getirdiler. MHP’li seçmenler yüzde 49 oranında Merkezci, yüzde 35 oranında Sağ, yüzde 7 oranında Sol pozisyona yakın görüş orataya koydular.
Kürt sorununu doğuran siyasi
nedenler ve parti tabanları
- Araştırmada bütün katılımcılara “Kürt sorununu doğuran en önemli siyasi neden nedir” sorusu da yöneltildi. Soruya verilen cevaplar “Türkiye’yi bölmek ve zayıflatmak isteyen dış güçlerin Kürt örgütlerini devlete karşı mücadeleye teşvik etmeleri” (32,8), “Kürt örgütlerinin kendi siyasi hedeflerine varmak için devlete karşı silahlı mücadele başlatmaları” (22,6), “Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları alanındaki eksiklikleri ve yetersizlikleri” (10,9), “Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerine karşı devletin baskı ve şiddet politikası uygulaması” (10,2) ve “Kürt kimliğinin, dilinin ve kültürünün devlet tarafından tanınmaması” (8,8) şeklinde sıralandı. Prof. Hakan Yılmaz, bu cevapların “Kürt örgütlerin devlete karşı silahlı mücadelesi/Dış güçlerin tahriki” görüşünü ifade eden Sağ pozisyonda yüzde 55, “Devletin baskı ve şiddeti/ Kimliklerin tanınmaması/ Demokrasi eksikliği” görüşünü ifade eden Sol pozisyonda yüzde 30 oranında toplandığını söyledi.
- “Kürt sorununu doğuran en önemli siyasi neden” sorusuna verilen cevaplar parti tabanlarına göre karşılaştırıldığında BDP’liler yüzde 69 oranında Sol, yüzde 19 oranında Sağ pozisyona paralel cevaplar verdiler. CHP’liler yüzde 36, AKP’liler ve MHP’liler yüzde 22 oranlarında Sol pozisyona paralel görüş dile getirdiler. Kürt sorununun siyasi nedenleri konusunda MHP’liler yüzde 68, AKP’liler yüzde 62, CHP’liler yüzde 52 oranlarında Sağ pozisyon yönünde tercih belirttiler. Prof. Hakan Yılmaz bu kategorideki cevapların “Türk partilerinde Sağ pozisyonun gücünü ve BDP’nin pozisyonel yalnızlığını gösterdiğini” söyledi.
- Araştırmada “Kürt sorununun en iyi siyasi çözümü” başlığı altında “Kürt sorunu yoktur/ Terörle mücadeleye devam” görüşünü ifade eden Sağ-Radikal pozisyon yüzde 28,9’la öne çıktı. “Kültürel haklar yeterli; ekonomik kalkınma” görüşünü ifade eden Sağ-Liberal yaklaşım yüzde 23,5 ile ikinci oldu. “Bağımsızlık, federasyon, özerklik” görüşünü ifade eden Sol-Radikal pozisyon yüzde 22,4, “Kültürel hakların tanınması” görüşünü ifade eden Sol-Liberal pozisyon yüzde 13,6 oranlarında destek gördü. Araştırmada “En iyi siyasi çözüm” seçenekleri yüzde 37 oranında Sol-Sağ Liberal pozisyon, yüzde 28,9 oranında Sağ-Radikal pozisyon, yüzde 22,4 oranında Sol-Radikal pozisyon görüş başlıkları altında kategorize edildi.
Parti tabanlarına göre
en iyi siyasi çözüm
- “Kürt sorununun en iyi siyasi çözümü/ Parti tabanlarına göre karşılaştırma” başlığı altında çarpıcı sonuçlarla karşılaşıldı. Bütün katılımcılar dikkate alındığında “Ekonomik kalkınma + Kültürel hakların genişletilmesi” görüşünü ifade eden Merkezci-Reformcu pozisyon yüzde 37 ile öne çıktı. Bütün katılımcıların yüzde 29’u Sağ-Radikal pozisyona, yüzde 22’si Sol-Radikal pozisyona paralel görüş dile getirdi. Bu kategoride en dikkat çeken sonuç yüzde 36 oranında Sağ-Radikal, yüzde 29 oranında Merkezci-Reformcu pozisyona paralel görüş dile getiren MHP tabanının yüzde 26 oranında “Bağımsızlık, federasyon, özerklik” görüşünü ifade eden Sol-Radikal pozisyon paralelinde tercih belirtmesi oldu. Sunum sırasında, MHP tabanının “Bağımsızlık, ayrılık” seçeneğini dile getiren bu kesiminde ana motivasyonun “hak temelli” bir yaklaşım yerine “ayrılanlar gitsin, bir daha geri dönmesin” benzeri bir reaksiyonun etkili olabileceği görüşü de dile getirildi. Prof. Hakan Yılmaz parti tabanlarına göre karşılaştırma sonuçları dikkate alındığında, Kürt sorununu çözebilecek en önemli partinin “ekonomi-kültürel haklar” karışımıyla AKP olduğu görüşünü ifade etti.
- Araştırmada bütün katılımcılara “Kürt sorunu hakkında ileri sürülen çeşitli çözüm seçeneklerinin gerçekleşme ihtimali sizce nedir” sorusu da yöneltildi. Cevaplar “Çatışma ve şiddet ortamının bitmesi” (44.9), “Kürtlerin ekonomik refaha kavuşması” (38,6), “Kürt kimliğinin yasalarca tanınması” (36,3), “Kürt illerinde yerel yönetimlerin güçlenmesi” (36,1) şeklinde sıralandı. “Kürtler için okularda eğitim dilinin Kürtçe olması” seçeneği yüzde 24,7, “Kürt illerinde demokratik özerkliğin kurulması” yüzde 19,4, “Kürtçenin resmi dil olması” da yüzde 19,5 oranlarında destek buldu.
Çözüm sürecine toplumsal ve siyasal destek
- Araştırmada bütün katılımcılara yöneltilen “Çözüm sürecini destekliyor musunuz?” sorusuna yüzde 41,1 oranında “tamamen destekliyorum”, yüzde 16 oranında “Biraz destekliyorum”, yüzde 10,9 oranında “Pek desteklemiyorum”, yüzde 26,7 oranında “Hiç desteklemiyorum” cevapları verildi. Cevaplar toplandığında genel destek oranı yüzde 57, muhalefet oranı yüzde 37,6 düzeyinde hesaplandı.
- Çözüm sürecini destekleyenlerin oranı genelde yüzde 57 iken, Kürtçe bilenler arasında yüzde 82,9’a yükseldi.
- Çözüm sürecine destek siyasi parti tabanlarına göre karşılaştırıldığında AKP seçmeni yüzde 75,5, BDP seçmeni yüzde 91 oranlarında destek dile getirdiler. Destek CHP seçmenlerinde yüzde 29,9, MHP’lilerde yüzde 28,2’de kaldı. Prof. Hakan Yılmaz, bu sonuçların siyasetteki kutuplaşmayı da gösterdiğini söyledi.
- “Çözüm süreci tamamlandığında, Kürt sorunu ne ölçüde çözülmüş olacaktır” sorusuna verilen genel cevaplar, yüzde 46,9 düzeyinde “Çözülmüş olacaktır” şeklinde oldu. Bu oran Kürtçe bilenler arasında yüzde 61,4’e çıktı. Prof. Hakan Yılmaz, bu sonucu değerlendirirken, çözüm olmazsa Kürtler arasındaki hayal kırıklığının büyük olacağını vurguladı. Yılmaz’a göre, bulgular, PKK – BDP çizgisinin sıkıştığı alanı da haber veriyor.
- Aynı soruya verilen cevaplar, siyasi parti tabanlarına göre karşılaştırıldığında AKP seçmenleri yüzde 66,4, BDP seçmenleri yüzde 61,5 oranlarında çözüme inandıklarını dile getirdiler. Çözüme inanç SP’lilerde yüzde 35,7, BBP’lilerde yüzde 28,6, CHP’lilerde yüzde 23,5, MHP’lilerde yüzde 20,5 oranlarında kaldı.
"Türkiye'de Kimlikler, Kürt Sorunu ve Çözüm Süreci: Algılar ve Tutumlar" başlıklı araştırma sonuçlarının tamamına ulaşmak için tıklayınız.