Doğan Akın

27 Şubat 2012

CHP ve CHP'nin durumunu en iyi anlatan yazarın ayrılan yolu

Koskoca bir kitap yazmak gerekir CHP’yi anlatmak için! Oyları bir türlü yüzde otuzları...

 

“CHP benim partimdir. Yaşam boyu seçimlerde oylarımı alan parti… Bir iki kez de TİP, o kadar. Ama her zaman seçmen olarak yenildim. CHP bir türlü tek başına iktidar olamadı. Liderler geldi geçti, sonuç yok! Bir kez Ecevit yüzde kırkları bulmuştu, ama yine de iktidar olamamıştı.

Koskoca bir kitap yazmak gerekir CHP’yi anlatmak için! Oyları bir türlü yüzde otuzları aşmadı son çeyrek yüzyılda, muhalefet partisiydi, ama istenilen muhalefeti bile yapamadı. Hele son on yıl, tam bir bozgun!..”

Bu satırlar, basında en kıdemli birkaç CHP’li arasında bulunan Oktay Akbal’a ait. Bir dönem eşi de aktif siyaset yapan Akbal bugün 89 yaşında ve imza attığı onlarca deneme, roman ve öykünün yanı sıra Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını sürdürüyor.

Ömrü boyunca CHP’li olduğunu açıklayan ve “Her zaman seçmen olarak yenildim” diyen Oktay Akbal, bakın birkaç satır sonra CHP’ye ne öneriyor:

“CHP Atatürk’ün partisi olduğunu unutmamalı… Kemalist devrimlere sımsıkı sarılmalı… Kısacası, CHP, yeni CHP olmamalı…”

Cumhuriyet’te 21 Şubat Salı günü “CHP Kendini Bulsun!” başlığıyla yayımlanan Akbal’ın yazısı, işte bu nedenle CHP’nin içinde bulunduğu durumu en iyi anlatan yazı. Zira Akbal’ın “Biz hep yenildik, ama CHP değişmesin” diye tarif ettiği bir sorunu hep oldu CHP’nin.

Üretim ilişkileri ve dolayısıyla insanlar, aileler, toplum, dünya, kısacası bütün bir hayat değişirken değişim talebine hep “tehdit” gözüyle bakmanın kaçınılmaz sonucu, kısa bir fasıla dışında 61 yıldır iktidara tek başına gelemeyen bir parti oldu. Ve genel başkanlık koltuğu dışında bir değişim aramayan, hayatlarını değiştirmek isteyen insanlara umut veremeyen bir parti.

Aynı  gelenek bugün yine sahnede. “Vuruşarak çekiliyor”  diyebilirsiniz, ama sahnede.

Bugün CHP yönetimine karşı “daha çok parti içi demokrasi” söylemiyle mücadele eden Deniz Baykal-Önder Sav hizbine hangi noktadan bakmalıyız?

Demokrasiyi de araçsallaştıran bugünkü talepleri noktasından mı? Yoksa partiyi yönettikleri 18 yıl boyunca bir kez bile sandıktan zaferle çıkamadıkları yıllardan ve alternatif genel başkan adaylarının önünü utanç veren hükümlerle kesmeye çalıştıkları kendi tüzüklerinin sayfaları arasından mı!

 

CHP’nin kendisi ile arasında yatan sorun

 

“Devlet kuran parti!..”

CHP söyleminde öne çıkan bu vurgu,  bugünkü CHP’nin kendisiyle arasında yatan devasa sorunu da ilan ediyor: Devlet!

Aslında “devlet”le çıkılan yol, 1960 darbesinden sonra yapılan ve seçmenin liderleri emirle asılan Demokrat Parti’nin ardılı Adalet Partisi’ne sahip çıktığı seçimlerde sona ermişti.

Tarihçi  Eric Hobsbawm, 20. Yüzyıl için “kısa yüzyıl” der. Oysa Türkiye’de çok uzun bir yüzyıldır o! Türkiye için otoriter bir modernleşme eşliğinde ciddi atılımlarla başlayan 20. Yüzyıl, bu topraklarda uzun, çok uzun sürdü. Darbelerden hesap sormak için bile geçip gitmesi beklenen bir yüzyıldan söz ediyoruz!

CHP’nin tarihsel sorunu; yenilmiş ve dağılmış bir imparatorluğun ardından özlenmiş bir “devlet” ile uzun sürmüş bir yüzyılın önemli bir bölümünde yurttaşlarını tehdit olarak görmüş, Cumhuriyet’in bekasını demokraside aramamış bir “devlet” arasındaki mesafede yatıyor.

Evet; Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu kurultay konuşmasında iktidara önemli eleştiriler yöneltti. “Acaba telefonların dinleniyor mu” kaygısı ile “Tayyip Erdoğan aleyhine bir şey yazarsam başıma bir şey gelir mi” korkusunun altını, Türkiye’de gerçek anlamda demokrasi olup olmadığının cevap anahtarı gibi çizdi. “Post-modern diktatörlük” kurulduğunu öne sürdü.

Evet, vicdansız bir yargı anlayışından söz etti.

Evet; yayımlanmamış kitapların bile yasaklandığını, uzun tutukluluk süreleriyle yargısız infaz yapıldığını, şakşakçı medyanın utanç verici hallerini anlattı.

Ancak bir siyasal hareket sadece iktidarı “değilleyerek” değil, alternatif  inşa ederek geleceğe yürüyebilir. Kılıçdaroğlu’nun, benim, “parti içi demokrasinin yönetemeyen bir demokrasi ile karıştırılmaması” biçiminde okuduğum mesajları… CHP’lileri daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük mücadelesine çağırması… Kadınlara ve gençlere partinin kapılarını daha fazla açma vaadi bu bağlamda önem taşıyor.

 

CHP Bilim Yönetim ve Kültür Platformu’nun raporları

 

CHP yönetimini eleştirebilir, eleştirilerinizin önemli bir bölümünde haklı olabilirsiniz. Ancak Kılıçdaroğlu döneminde, CHP’ye çok sert eleştiriler yönelten bazı aydınların da üzerinde durduğu çalışmalar yapıldığını ihmal etmemek gerekir. 12 Haziran seçimleri öncesinde Prof. Sencer Ayata başkanlığında çalışan CHP Bilim Yönetim ve Kültür Platformu’nun hazırladığı “Demokrasi”, “Sivil Toplum”, “Gençlik”, “Çocuk”, “Eğitim” ve “Aile” raporları, “yeni CHP” hayalini ciddi bir içerikle kayda geçirmiş bulunuyor.  O raporlar, CHP’nin, demokrasinin gerçek dünyasına doğru yeniden doktrine edilmesinin kuvvetli işaretlerini taşıyor.

Nitekim Kılıçdaroğlu kurultay konuşmasında, “Her zaman CHP seçmeni olarak yenildim” diyen Oktay Akbal’ı tersinden okuyan hedefini adıyla koymaktan çekinmedi:

“Yeni CHP…”

CHP, uzun sürmüş bir yüzyıldan çoktan çıkmış Türkiye’yi ancak yenilenerek yakalayabilir.

CHP’nin tarihsel lideri Atatürk’e Nazi’lerin takibindeki bilim insanları için mektup yazan ve kendisinden Türkiye daveti de alan Einstein der ki; hep aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek deliliktir!  Karşılaştığınız sorunları, o sorunları yarattığınız düşünce düzleminde kalarak çözemezsiniz…