TÜSİAD'ın 40. kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen “21. Yüzyıl'da Devlet ve Birey” konulu forumda, çatışmaların müzakere yoluyla kesilmesi ve barışçı çözüm yöntemleri üzerine çarpıcı sunumlar ve bu sunumlara ilişin önemli değerlendirmeler yapıldı.
Çatışma nasıl durdurulur, barış süreci nasıl bir zeminde ilerleyebilir, askeri vesayet nasıl geriletilir, demokrasinin konsolidasyonu nasıl sağlanır?
Bu soruları yanıtlamaya yönelen sunumları, Türkiye için de çok önemli bir içerik taşıdığı için, sabrınızı zorlayacak uzunlukta bir metni göze alarak aktarmaya çalışacağım.
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in moderatörlüğünde yapılan forumun en ilgiyle dinlenen sunumunu Güney Afrikalı insan hakları savunucusu avukat Brian Currin yaptı. Bugün Currin ile Felipe Gonzales'in askerlik yapmamış (eski) Savunma Bakanı Narcis Serra'nın sunumlarını, yarın da TÜSİAD'ın forumun hemen ardından düzenlediği panelde Prof. Murat Belge, Prof. Ahmet İnsel, Prof. Mithat Sancar ve Prof. İbrahim Kaboğlu'nun değerlendirmelerini özetlemeye çalışacağım.
TÜSİAD forumuna eski İspanya Başbakanı ve AB Akil Adamlar Grubu Başkanı Felipe Gonzales ile birlikte katılan Currin çatışmaların sonlandırılması ve barış süreci konusunda; Serra ise demokratikleşme süreci üzerinde birer sunum yaptılar.
CURRİN: ARACILIK, UZLAŞMA VE MÜZAKERE UZMANI
1994'te Güney Afrika Devlet Başkanı Nelson Mandela tarafından Cezaevleri Denetleme Komitesi'nde görevlendirilen Currin, ırkçı rejiminhaksızlık ve baskılarını ortaya çıkaran Hakikat Uzlaşma Komisyonu'nun kurulmasında etkin oldu. Currin, 1987'de kurduğu İnsan Hakları Avukatları Ulusal Birliği'ni 8 yıl yönetti. Sri Lanka, Rwanda ve Orta Doğu'da siyasal dönüşüm süreçlerinde göreöler üstlenen Currin “aracılık, uzlaşma ve müzakere” konularında 20 yıllık bir deneyime sahip bulunuyor. Currin halen, BAKS bölgesinde ETA ile Fransız ve İspanyol hükümeti arasında demokratik uzlaşma yolları arayan Uluslararası Temas Grubu'nda yer alıyor.
Ara başlıkların bana ait olduğu notunu düşerek Currin'in sunuşunun önemli bir bölümünü aşağıda aktarıyorum.
Barış için dokuz ön koşul var
Birtakım barış süreçlerinde elde ettiğimiz deneyimlerden örnekler vermeye çalışacağım. Güney Afrika ve Kuzey İrlanda bağlamında elde ettiğimiz tecrübeleri anlatacağım. 1998 yılından beri Kuzey İrlanda'da görev aldım. Müzakerelere dayalı barış süreci için belli başlı dokuz ön koşul ve gereklilik var. Bunlar çok önemli. Müzakerelere dayalı barış süreci için sizinle paylaşmak istiyorum.
1- Ortak çıkar ve ortak tercih olmalı
Birincisi, tarafların barışa ve müzakereye dayalı bir sürece girmeleri için çıkarlarının paylaşımlı olması ve ortak tercihlerinin bulunması gerekiyor Tarafların daha iyi bir alternatifi olduğunu düşünmeleri durumunda, maalesef barış görüşmeleri olamıyor. Güney Afrika'nın 1980’lerin sonunda apartheid (ırkçı) devleti uluslararası baskılara maruz kalmıştır. Soğuk Savaş'ın sonunda Güney Afrika da ayrımcılığı çözmek durumunda kaldı. Komünistlerin burada çok önemli bir etkisi oldu. Güney Afrika’da ayaklananlar genelde komünist olarak tanınırlar. Askeri çatışmaya alternatif getirilmezse ülke mahvolacaktı. Çatışma bir sonuç getirmemişti. Sonunda müzakerelere dayalı bir süreç tercih edilir hale geldi. İki taraf da birebir bu sonuca vardılar 10 yıllık bir süre zarfında. İrlanda ve İngiltere'ye bakacak olursak, West Minster ve İrlanda arasında 1980’lerin ardından çatışmalar oldu. Bunun İngiltere'ye insan kaynakları ve bedel açısından çok büyük bir maliyeti olmuştur. Sonunda çatışmanın bir şey getirmediğini gördüler.
Türkiye'ye yönelik anladığım şu; devlet güvenliğe dayalı bir çözümü tercih etmeye devam ediyor. Başbakanlık Kürt liderlerle bir diyalog başlatmak istemediği ifade etmiştir. “Teröristlerle diyalog içine girmek demokratik topluma tehdit oluşturur” ifadesi edilmiştir.
2- İki taraf liderleri de silahlı kuvvetler desteğini almış olmalı
İkinci ders; siyasi liderlerin her iki tarafta mutlaka kendi silahlı kuvvetlerinin desteğini almış olması gerekiyor. Devletin mutlaka ordunun, emniyet güçlerinin, diğer tarafta tırnak içinde militanların, teröristlerin bu süreci desteklemesi gerekiyor. Başarısız olanlara bakıldığında, taraflardan biri ya da ikisinin güvenlik güçlerinin desteğini alamamadıklarını görürüz. Zimbabwe’de bu olmuştur. Mugabe iktidardan ayrılmak istiyordu, ama generaller o güne kadar yaşanan şiddet ve soykırımdan ötürü mahkemeyle karşı karşıya kalacaklarından bunu istemiyordu. Güney Afrika’da müzakere yaşanırken çok ciddi bir çatışma da yaşanmıştır. Polisin ve ordunun devreye girdiği ve süreci baltalamaya çalıştığı görülmüştür ve faili meçhul cinayetler ortaya çıkmıştır. “İyi Cuma” anlaşmasını hatırlayacak olursak, birtakım öneriler çıkmış ve teröristlerin eline geçen silahlara el konması ve kuvvetlerin dönüşüm sürecine girmesi sağlanmıştır. Kuzey İrlanda’daki sorunlardan biri de, devlete bağlı paramiliter militanlardır. Paramiliter gruplar emniyet güçleriyle işbirlikçi olmuştur. Bir tarafta terörist gruplar, diğer tarafta emniyet güçleri birlikte hareket etmiş ve faili meçhul cinayetler işlenmiştir. İyi Cuma anlaşması sonunda emniyet güçlerinin yeniden yapılanması gerektiği saptandı. Emniyet güçleri merkeze taşınarak kamuoyunun baskısını hissetmesi sağlandı. . Kuzey İrlanda'da dokuz yıl sonra güvenlik güçlerini tanıdılar ve kendi taraftarlarını da güvenlik güçlerine katılma çağrısı yaptılar. Daha sonra emniyet güçleri siyasi bir yapı olmaktan çıkmış, kutuplaşma bertaraf edilmiştir.
Militan taraf mutlaka müzakereye girmeli
Siyasi liderler ile militanlar arasındaki sürece bakacak olursak… Militanların rolü özellikle müzakere sürecinde çok önemlidir. Ateşkes, tazminatların ödenmesi, silahların bırakılması, sürgün gibi konular için militan tarafın mutlaka müzakereye girmeleri gerekir. Diğer taraftan devletin devreye girmesi gerekir. Bu dönemde siyasi liderlerle militanlar arasındaki iletişim kanallarının açık olması gerekir. Militanların da siyasi süreci çok iyi idrak etmeleri gerekiyor. Kendilerini siyasi anlaşmalarla bağlamaları gerekiyor. Bunu birçok yerde başarmış durumdayız, İspanya da buna dahildir. İngiltere ve İrlanda arasında siyasi bütünleşme sağlandı, siyasi kanatlar da birbirleriyle dayanışma içine girdi. Siyasi kararların militanlar tarafından desteklendiğini gördük. IRA da siyasi kararları benimsedi.
3- Taraflar kendilerini barışa dayalı çözüme adamalı
Müzakerelerin başarılı olması için, çatışan tarafların barışa dayalı bir çözüme kendilerini adamaları çok önemli. Ortak tercihlerin bulunması gerekiyor, dedim. Bu farklı. Ama taahhütle bulunmak bambaşka bir şey. Adanmışlık için iki tarafın da birbirine güvenmesi gerekiyor. İleriye dönük vizyonun da ortak olması gerekir ki, taraflar birbirine güvensinler. İyi niyete dayalı müzakere çok önemlidir. Taraflar müzakere öncesinde şunu çok iyi bilmelidir; sonuç önceden tayin edilmemiştir. Müzakere sonunda iki tarafın da galip gelmesi gerekecektir. Kuvvet kullanılamaz, baskı olmaz, birbirlerinin zafiyetlerini kullanamazlar.
Güney Afrika’nın geleceğine yönelik ortak bir vizyon vardı. Beş sene boyunca bu müzakereler devam etti. Kuzey İrlanda'da da vizyon paylaşılıyordu. Devletin Protestan olmadığı, Katoliklerin de eşit haklara sahip olacağı, Kuzey İrlanda'nın da anayasal anlamda Britanya'nın bir parçası olduğu ve olmaya devam edeceği kabul edildi. Kuzey İrlanda’nın Birleşik İrlanda’nın bir parçası olduğunu anayasalarından çıkardılar, ama referandumda aksi çıkarsa egemenliklerini kullanacaklarını kabul ettiler.
4- Dinleyen, anlayan, anladığını hissettiren liderlik
Diğer önemli unsur liderliktir. Mandela fevkalade başarılı bir örnektir. Liderlik kalıtımsal da olabilir, sonradan da kazanılabilir. Başarılı liderler, başkaları üzerinde nüfuz edebilecek, belirli bir hedef doğrultusunda insanları seferber edebilen insanlardır. Güney Afrika’da menfi liderlik de vardır. Başarılı liderler dürüst, namuslu, adil, esnek, kendisini başkasının yerine koyabilecek ve kalıplar içinde düşünmeyecek insanlardır. Başarılı liderlerin diğer ortak özelliği, diyaloğu ve iletişiminin sağlam olmasıdır. Dinleyecek, bununla kalmayacak karşı tarafı anlayacak ve onu anladığını karşısındakine iyi ifade edecek. Çatışma ortamında başarılı liderlere sahip olmak büyük bir avantajdır.
5- Ortamın uygun olması
Müzakerelerde başarı için ortamın, konjonktürün de uygun olması gerekiyor. Konjonktür uygunsa, bir yere kadar savaşıyorsunuz ve güveni tesis eden tedbirlerle 24 saatte müzakereler başlayabiliyor.
6- Kamuoyu desteği için saydam bir barış süreci
Diğer önemli husus, mutlaka yapılandırılmış, saydam bir barış sürecinin izlenmesidir. Barış süreçlerinin algılanması ve hissedilmesi lazım. Gizli, kapalı kapılar ardında bir barış süreci olmaması lazım. Kamuoyu desteği böyle alınır. Kuzey İrlanda’da adeta sokaklarda bir bayram havası vardı. Adeta bir koreografi gibi. Taraflar tamamen paylaştıkları hedef doğrultusunda ilerlediler. Güney Afrika’da af tanındı, kurban olanlar, kurban verenler bunu sindirmekte zorlandı, saydamlık bu açıdan da çok önemli.
7- Özgür basının desteği
Diğer bir vazgeçilmez unsur da; hür basının varlığıdır. Medya mensuplarının barışın ne kadar önemli olduğunun farkına varması, barış sürecine destek vermesi, bunu ulusal bir dava olarak görmesi gerekiyor. Devletin kalkıp da “bunu destekleyin” demesi değil, basının kendisinin bunu yapması lazım. Hakikaten bu ulusal bir davadır. Medyanın amacı barışa destek olmamaksa müzakere sürecini, barışı baltalayabiliyorlar.
8- Halkın sürecin içine çekilmesi
Diğer önemli unsur da, halkın, vatandaşların işin içine çekilmesi. Sivil toplum kuruluşları bunun için çok önemli. Güney Afrika’da bir ara çıkmaza girdik, müzakereler durdu, anarşi tırmanışa geçti. Kiliseler, işadamları, STK’lar bir araya geldi, işadamları liderlik etti, altyapı çamlışmaları başlattılar, taraflarla temasa geçtiler ki, duruma hakim olsunlar, şiddetin nerelerde olabileceğini görerek tedbir alsınlar. Kiliseyi, siyasi aktivistleri, orduyu, her tarafı devreye soktular. Sivillerin desteği yapılandı. Halkın desteğinin temin edilmesi son derece önemlidir. Güney Afrika’da bu başarıldı. Kuzey İrlanda’daki konjonktür çok farklıydı, ama orada da STK’lar ellerinden geleni yaptılar.
9- Müzakere süreci ülke koşullarına uygun olmalı
Sonuç olarak şunları önermeye çalışacağım. Eğer barış süreci başlayacaksa, müzakere sürecinin ülke koşullarına, gerekliliklerine uygun olması, bunlara hizmet etmesi gerekir. Başka bir ülkeden tıpatıp örnek alınamaz, ama ülkeler birbirlerinden esinlenebilir. Kuzey İrlanda ve Güney Afrika’da hatalar da yapıldı. Ülkelerin kendilerine has çözümleri geliştirmeleri gerekir.
Şunu da belirtmek gerekiyor, iletişim süreçleri ve diyalog büyük bir önem taşıyor. Daha önce birbirleriyle konuşmayan taraflar birbirini dinlemeye başlamıştır. Eskiden düşman olan taraflar arasında temas gerçekleşmiştir ve müzakere bununla başlamıştır. Güney Afrika’da işadamları önemli rol oynadı. Taraflar ve orduyla temasa geçtiler. İş dünyası arabuluculuk yaptı, bir tarafta siyasi aktivistler, diğer tarafta devlet; iş dünyası burada arabulucuydu. Sonuç itibarıyla TÜSİAD’ı tebrik etmek istiyorum. Size Kürtler açısından da sizlere başarılar diliyorum.
NARCİS SERRA: ESKİ İSPANYA SAVUNMA BAKANI
Ben bir ülkenin başka bir ülkeye ders verebileceğine inanmıyorum, ama kuvvetle inanıyorum ki karşılaştırmalı siyaset çok önemli bir enstrümandır. Başka ülkelere bakarsanız analizler yapıp kararlar verebilirsiniz.
İspanya’daki askeri geçiş dönemine bakmak istiyorum, çünkü Türkiye’ye benzer bir durum var. Geçiş dönemi uzundur. Mısır ve Tunus’taki dostlarımıza da bunu söylemek istiyorum, bu süreç bir ya da iki yılda olabilecek bir süreç değildir, çok uzundur.
Demokrasiye geçişte iki aşama: Geçiş ve konsolidasyon
Bu süreci akademistler ikiye ayırıyor:
Birisi “geçiş süreci”, diğeri “demokrasinin konsolidasyonu”dur.
İspanya’da işadamları, sendikalarla ve siyasi partilerle bir diyalog vardı. Bir sosyal diyalog oluştu ve geçiş sürecine destek sağladı. Bütün özel rejimler illaki bir reformla dönüşüp aynı hızla ilerlemezledr. İspanya’da özerk devletin, federalizasyonun ortaya çıkması, devletin özerkleşmesi çok zor bir süreç olarak ortaya çıktı. Hatta şimdi bile sistemin mükemmel olduğunu söyleyemeyiz. İspanya’daki yargı sisteminin, organizyon ve işleyişinin mükemmel olmadığına inanıyorum. Şunu dikkate alalım, bu süreç uzun bir süreç.
İlk bölümde geçiş, ikinci bölümde de konsolidasyon oluyor. Geçiş döneminde ülke güçlü reformlar yapıyor, ilk parlamentosunu kuruyor. Konsolidasyon sürecinde yeni kanunlar yapılıyor ve herkesin kabul ettiği demokrasi benimseniyor.
Geçiş sürecinde silahlı kuvvet müdahelesini önlemek lazım
Askeri rejimlerde geçiş ve konsolidasyon çok farklı anlamlara sahipler. Geçiş sürecinde silahlı kuvvetlerin siyasete müdahalesini engellemek lazım. Burada önemli olan şey askeri güçlerin demokratik sürece müdahamle getmesini azaltmak. Sivil toplumla siyasi partiler arasındaki diyaloğa dahil olmalarını engellemek lazım.
Konsolidasyon döneminde, devlet güvenlik konularında karar veren taraftır ve askeri politikayı da belirler. Askeri kuvvetler de, kendileriyle ilgili silahlı kuvvetleri komutlarlar. Her konuda kararları, askeri konular da dahil, devlet-hükümet veriyor.
İspanya’da bu iki dönem net olarak görülüyor. Bence geçiş İspanya’da İspanya Kralı'nın Adolfo Suarez’i Başbakan (1976-1981 / D.A) olarak atamasıyla başladı. Suarez bir asker kökenli kişiyi, bir generali Savunma Bakanı olarak atadı. Ben buna karşıyım, ama o döneme bakarsanız bu doğruydu. Suarez 1981’e kadar çalıştı ve bu dönemde kapsamlı bir Savunma Kanunu yapıldı, çok önemli adımlar atıldı. Bu da 1976-1981 arasında gerçekleşti.
1981’de Şubat’ta bir darbe oldu. Bazı askerler parlamento ve hükümeti ele geçirdi. Parlamento üyeleri tutsak alındılar. Aynı gece çözüldü bu darbe ve burada Kral’ın pozisyonu da netti. Ve bu geçişi yönetmekte olan siyasi parti birkaç ay daha görevde kaldı. 1982’de seçimler yapıldı, halk kuvvetli bir partinin reformları yapması için oy kullandı ve Felipe Gonzales Başbakan olarak seçildi, ben de Savunma Bakanı oldum.
Ordu idareye entegre edildi
Bu ikinci dönemde bazı sorunları azaltmaya çalıştık ve bir konsolidasyon sürecini başlattık. Hükümet adım adım gerekli adımları atarak durumu kontrol altına almaya çalıştı, savunma ve güvenlik politikasını bu şekilde oluşturduk. Silahlı kuvvetler de, aynı öğretmenlerin, doktorların eğitim ve sağlık sisteminde olduğu gibi, idareye entegre edildi. Askeri elit, yargı ve askeri eğitimde pek çok reform yapıldı.
1982’de başlayan dönem 1989’da sona erdi. İki sebebi vardı,. Biri, 1989’da NATO’ya tam üye olduk, AB üyesi olduk ve çok zor bir kanun olan askeri eğitimi, terfiyi v.s düzenleyen Askeri Personel Kanunu 1989’da geçti. Konsolidasyon dönemi 1976’da başladı 1989’da bitti. Bana soracak olursanız çok iyi bir hız bu.
Yedi adımda askeri vesayetin kaldırılış süreci
İki-üç yıl önce bir kitap yazmaya karar vermiştim. Çünkü uzmanların; akademisyenlerin, profesörlerin teori üretme tekeline karşı çıkması lazım. Uzmanlar da teori üretmeli. Bu kitapta şunu anlatmaya çalıştım.
Süreçte ilk aşama askeri kontrolün siyasi gücü elinde tuttuğu safha.
İkinci aşamada askerler kendilerini ulusal değerlerin koruyucusu, muhafızı gibi görmeye başlıyor.
Mesela Rus ordusu Auschwitz’den sonra ulusu eğitmek, değerleri korumak zorundaymış gibi davrandı.
Üçüncüsü, silahlı kuvvetlerin devletin politikalarını kısıtlamaya, reformları sınırlandırmaya çalıştığı dönem. Hatta belirli eylemleri veto etmeye çalışıyorlar. İspanya’da bu oldu. Askeri güçlerin kısıtlamaları oldu. Mesela ölüm cezaları anayasaya kondu, çünkü askerin baskısı vardı.
Dördüncü adımda, artık müdahale etmiyor, ama kurumların özerkliğinin koruyucusu olarak hareket etmeye başlıyor. Pek çok ülkede bunu geçmek çok zor. Mesela Doğu Avrupa’da bu durumdayız.
Bir sonraki aşamada askeri kuvvetler artık sivil üstünlüğünü kabul ediyorlar. Ama önemli olduğunu düşündükleri konuda istediklerini yapıyorlar yine. Eğer bu aşamayı bu noktada çözebilirsek bir sonraki safhaya geçiyoruz.
Altıncı aşamada asker karşı tarafın üstünlüğünü kabul ediyor, ama kuruluşların ideolojik kontrolünü elde tutmak istiyor. Sivil hükümetin askeri akademilere, askerlerin terfilere müdahil olmasını, eğitime karışmalarını kabul etmek istemiyorlar.
Bunu da çöçeabilirsek sivil hükümetin silahlı kuvvetlerin demokratik kontrolünü sağlamasına geçiyoruz. Silahlı kuvvetler idareye, topluma entegre olmuş oluyorlar. Devletin, hükümetin karar verdiği bir bileşen haline geliyor.
Askerin yeni rollerini kabul etmesi lazım. Askerin ve kamuoyunun sivilin üstünlüğünü kabul etmesi lazım.
Gonzales’le hükümete girdiğimizde, halk askeri (güven sıralamasında) 12. sıraya yerleştirmişti. Ama bugün silahlı kuvvetler ikinci sıraya çıktı, Katolik kilisesini geçmiş durumda. İspanya halkı orduyu ikinci sıraya yerleştirdi, çünkü onlar rollerini kabullendi, demokratik devletin kararlarına uyma rolünü kabul ettiler.
Ancak partiler kuvvetli durursa başarırsınız
Her şeyden önce askeri geçiş dönemi özel bir rejimdir, ama siz bu özel rejimde genel anlamda ilerleme yoksa ilerleyebileceğinizi sanmayın. Bence Avrupa tarafından istenen reformlara devam etmek, buradaki çatışmayı azaltmanın önemli bir şekli olabilir. Elbette bu reformaları yapmaya devam etmelisiniz.
İkincisi, demokratik kuvvetler arasında konsensüs, fikir birliği. Ancak ve ancak siyasi partilerin kuvvetli bir duruşu varsa, ancak o zaman başarıyı kazanırsınız. Eğer partilerden bir tanesi silahlı kuvvetleri kendi çıkarı için kullanmayı düşünüyorsa o zaman çok güç oluyor.
Reformu aşamalı olarak yapmak gerekiyor. Önemli olan kanunu yapmak değil, kanunu uygulayabilmektir. Her zaman bir sonraki adımın başarısızlıkla sonuçlanmayacağından emin olmanız gerekiyor.
Yerli olmayan bir geçiş döneminin başarılı olamayacağına inanıyorum. Dışarıdan fikirler örnek alınabilir, ama mesela Tunus’ta yerel bir hareket oldu.
Reform için kritik unsur Savunma Bakanlığı
Reform için en önemli, en kritik unsur savunma bakanlığıdır. Her zaman başlangıç noktam, Savunma Bakanlığı'nın nasıl çalıştığına bakmak oluyor. Bütçeyi nasıl hazırlıyor, bütçeyi nasıl kontrol ediyorlar? Onlar mı karar veriyor terfilere. Bunu düzeltmek silahlı kuvvetlerin başarısını da temin ediyor.
Toplu konseylerden kaçınmak gerekir, komutan tek kişidir
Toplu kurullardan, konseyden kaçınmak gerekiyor. Silahlı kuvvetlerin komutanı tek kişidir. Kurul veya konsey hükümettir. (Serra'nın bu sözleri Türkiye'de askerlerin ağırlıkta olduğu Yüksek Askeri Şûra ile askerlerin önemli bir bölümünü oluşturduğu Milli Güvenlik Kurulu'nu çağrıştırıyor. Serra, sivil otoritenin görüşüne ihtiyaç duyduğu noktalarda sadece Genelkurmay Başkanı'nı yeterli görüyor. D.A)
Eğer İspanya’daki tecrübeden bir ders çıkarmam gerekseydi, hiçbir şeyin önceden belirlenmediğini, yazılı olmadığını belirtmek istiyorum. Tarih önemli, yapı önemli.
Demokrasi 8 bin dolarlık kişi başı gelirden sonra artar ve yükselir. Huntiengton'ın bu sözünü unutun, unutun gitsin. Demokrasiye geçiş farklı bir şeydir. Her şeyin ötesinde siyasetçiler ve konsensus çok önemli.