AKP'nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra “hükümete müdahale” eğilimleri konusunda yüksek komuta kademesinde yaşanan çatlak, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan'ın son açıklamalarıyla çok önemli bir noktada daha aydınlanmış bulunuyor.
Çetin Doğan, salı günü yaptığı beş sayfalık açıklamada, 2003 yılının mayıs ayının son haftasında kendisini özel bir görüşmeye davet eden Özkök'ün ““Birinci Ordu içinde bazı emekli orgenerallerin ve bazı sivillerin de bulunduğu bir grup tarafından ihtilal hazırlıkları yapıldığı yolunda bilgiler geldiği, ve bunun doğru olup olmadığı”nı sorduğunu duyurdu.
Çetin Doğan, açıklamasında, bu soru üzerine Özkök'e “nezaket sınırlarını aşarak” yanıt verdiğini ve “bazı önerilerde bulunduğunu” dile getirdi. Maslak'ta bulunan Harp Akademileri Komutanlığı'ndaki özel bir odada yapılan bu görüşmede nezaket sınırlarının hangi ölçülerde aşıldığını ve Doğan'ın Özkök'e neler önerdiğini bilmiyoruz.
Özkök, kayıtlı konuşmaları mahkûm etti
Doğan'ın açıklamalarına yanıt veren Özkök'ün, 1. Ordu'daki siyasete müdahale eğilimleri konusunda ilk kez çok somut bir vurgu yapması dikkat çekiyor. Bu konudaki ilk önemli açıklaması 9 Temmuz 2008'de (Milliyet / Fikret Bila) yayımlanan Özkök, kendi bulunduğu noktadaki çizgiyi “Darbe girişimi var da demem, yok da demem” sözleriyle çekmişti. Ancak Özkök Hürriyet'ten Metehan Demir'e yaptığı açıklamada, Çetin Doğan'ın 5-7 Temmuz 2003'te Selimiye Kışlası'nda yapılan plan seminerindeki konuşmasına atıf yaparken kullandığı şu ifadelerle, bugüne kadarki en ileri tutumunu sergiliyor:
“Daha önce Çetin Doğan Paşa televizyonda çıkıp, ses kaydıyla ilgili olarak ‘evet bu konuşmayı ben yaptım’ demedi mi? Böyle bir konuşmayı yapan insan, altındaki personelin bundan motive olarak olumsuz şeylere yol açabileceğini düşünmez mi?”
Taraf gazetesi, 20 Ocak 2010 tarihinden itibaren yayımladığı Balyoz dosyası kapsamında plan seminerinde yapılan konuşmaların bant çözümlerinden kesitler yansıtırken, Doğan'ın siyasete müdahale eğilimleri yansıtan ifadelerini de duyurmuştu. Bant çözümlerine göre, Doğan “seminerde ele alınan senaryonun güncel gelişmelere uyduğunu, Genelkurmay Başkanı'nın Meclis ve hükümete ültimatom vererek 'Bu işin sonu boktur' demesini beklediğini, bu doğrultuda teklifte de bulunduğunu ve bir milli mutabakat hükümeti kurulması gerektiğini” anlatıyordu.
Özkök, Doğan'ın Habertürk'te kendisine ait olduğunu kabul ettiği bu türde sözlerin “alttaki personeli olumsuz şeylere motive ettiğini” söyleyerek, “gerçeği yansıtıp yansıtmadığı” tartışılan Balyoz planı bir yana bırakılsa bile, tartışma konusu olmayan kayıtlı konuşmaların da sorunlu olduğunun altını çiziyor. Çetin Doğan'ın, hakkındaki yayınlarda öne sürülenin aksine Balyoz planının altında imzasının bulunmadığını -ki bu nokta da çok önemli- defalarca açıkladığı dikkate alındığında Özkök'ün vurgusunun önemi anlaşılıyor.
Çetin Doğan'ın son açıklaması, siyasete müdahale girişimleri ve Ergenekon süreci konusunda bir köprü durumuna gelen Balbay'ın günlükleriyle birebir örtüşüyor. Zira Balbay'ın günlüğünün “30 Mayıs 2003” tarihini taşıyan sayfasında, dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun'un ağzından “1. Ordu'dan gelen mektuplara baksan, 1. Ordu'da her şey hazır, ihtilale hazırlanıyorlar” sözleri bulunuyor. Atasagun'un bu bilgiyi Ankara'da Cumhuriyet yöneticileri ile paylaştığı tarih ile Özkök'ün İstanbul'da Çetin Doğan'a “1. Ordu'da ihtilal hazırlığı mı yapıldığını” sorduğu tarihin çakıştığına dünkü yazımızda dikkat çekmiştik.
Balbay günlüklerinde Mart ve Nisan 2003
Balbay'ın günlüklerindeki 2003 yılının Mart-Nisan aylarına ilişkin notlar, Mayıs ayına nasıl gelindiği konusunda kuvvetli bir fikir veriyor.
Örneğin Balbay'ın 31 Mart 2003 tarihli notunda, “Mehmet Bey” şunları söylüyor:
“Çetin'in (Doğan) ameliyat olmasının nedeni hazırlık. O güne hazırlanır... Röportajda sürekli ben emekli olacağım demesinin nedeni, bazı dedikodular çıktığı için kimseyi ürkütmemek. Ama fazla 'emekli olacağım' dedi.”
Günlükte Çetin Doğan'a ilişkin diğer not da şöyle:
“O hazır. Onunla ilgili gidişte bir sorun yok. Ameliyattan hemen önce İzmir'de ordu komutanlarıyla konuşmak, toplanmak üzere hazırlık yaptı. Orada yapacağı konuşmayı hazırladı. Bunu bilgi olsun diye, Genkura da (Genelkurmay'a da) gönderdi. Yaşar Paşa (Büyükanıt) bir üste iletmedi. Konuşması ağırdı. 'Türkiye böyle gitmez, hükümet bu işi götüremiyor' türündeydi.. Kesin konuşmayı yapacaktı, Aytaç Paşa (Yalman) 'yap' demiş..”
'Bakanlar ve müsteşarlar hazır'
Balbay'ın 23 Nisan 2003'te tuttuğu not “Fatih ve Şenel ile Shareton'da görüşme” başlığını taşıyor. Soruşturma makamları, “Şenel” kaydı ile dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Erdal Şenel'in kastedildiğini dosyaya düşmüşler. Okuyalım:
“Yav biz bu işi 28 Şubatta bitirecektik. Bunu o gün üç kişi planladık, Bir, Fevzi Ben. Her şeyi hazırladık. Bakanlar kurulunu dahi. Müsteşarları bulmak zordu onları da tamamladık. Karadayı bizi uyuttu. Az sonra dedi, hemen dedi. Hükümet devrilsin ondan sonra dedi..
Artık gelip 10-15 yıl gitmeden işleri hallettmek gerekiyor. Üstelik o ara AB de yoktu. Kopenhag olmamıştı. Şimdi her şey çok daha zor .
Bugün durum çok kötü. Çok. Bir numara (Hilmi Özkök – D.A) teslim olmuş durumda. Bunun lami cimi yok. Onunla Recep (Tayyip Erdoğan – D.A) arasında hat var. Bunlar AB yasalarını tümüyle kendi çıkarları için uygulayacak. İşte imar yasası. Apartmanların altına mescit yapmanın yolunu açacak değişiklik planlıyorlar. Birin altı sağlam. Blok. Ama orası çok önemli.”
25 Nisan görüşmeleri: Artık geri dönüş yok
Balbay'ın 25 Nisan 2003 tarihli notlarında üç görüşme yer alıyor. Dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur, MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç ve Genelkurmay Genel Sekreteri Aslan Güner'in ağzından kaydedilen bu notlarda “Artık geri dönüş yok” tutumu öne çıkıyor. Eruygur'la başlayalım:
“(…) Şimdi bir dönem başladı denebilir. Bundan sonra uygun platformlarda gereken şeyler söylenir. MGK da da gereken söylenecek, MGK iyi geçecek. Tek neden türban değil. (…) MGK de millet affetmeyecek, ne demek (Erdoğan söylemişti) onu da soracağız işimiz zor ama, bunlarla mücadele edeceğiz...”
'Artık izleme, takip dönemi bitti'
Balbay'ın 25 Nisan notlarından Aslan Güner ile devam edelim:
“Artık izleme, takip dönemi bitti. Eğer anladılarsa iyi, anlamadılarsa yeniden söylenir. Biz bunları kapalı ortamlarda hep söylüyoruz. Ama artık kamuoyuyla paylaşmanın gerektiği bir durum doğdu. Tek neden türban değil. Kadrolaşma, Milli Görüş, siz de biliyorsunuz... Bundan sonra da gereken uygun platformlarla söylenecek.
- Geri adım?
Hayır.. Olamaz. Artık belli bir duruş gösterildi. Son dönemde kimileri TSK'yi başka türlü göstermeye çalıştı. Hassasiyetlerinin değiştiği izlenimi verilmeye çalıştı. Ama öyle değil. TSK bir bütündür ve hassasiyetlerini korumaktadır. Atatürk’ün kurduğu bu rejimi korumak bizim görevimizdir.”
'Bir duruş gösterdik, geri dönülmez'
Dönemin MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç'ın ağzından günlüğe 25 Nisan 2003'te düşülen kayıtla noktalayalım:
“(...) Yurtıdışından döndüm, baktım davetiye.. 23 Nisan. Hemen ikinci başkanı aradım, ben gelmiyorum dedim. Siz ne yaparsanız yapın. O gün Gürcistandaydılar. dönrdüyor... onlar da gitmemeye karar vermişler..
Bu yıl böyle de bakalım seneye burası sadece bizim deyip, hepsi türbanlı mı gelir.
- Geri dönüş?
Yok bu aşamadan sonra olmaz artık. Bir duruş gösterildi.”
Evet, Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı'nın “ihtilal hazırlığı”nı telaffuz ettikleri Mayıs'ın arkasında böyle bir Mart, böyle bir Nisan var...