Doğan Akın

14 Mayıs 2010

Başbakan Erdoğan, ahlakı sadece kadınlar üzerine mi inşa ediyor?

Başbakan, yayınının durdurulması için talimat verdiğini açıkladığı görüntüleri, sözünü esirgemeden kullanmaktan çekinmiyor.

 

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, Deniz Baykal'ın CHP Genel Başkanlığı'ndan istifasına neden olan gizli kayıtlar konusunda sadece birkaç gün içinde tutabildiği sözler, yalnızca siyasetin pragmatizmi ile acımasızlığını göstermiyor. Evet, ana muhalefet partisine kurulan tuzağın görmekten kaçınamayacağınız boyutunda bir “skandal” var. Baykal ile CHP Ankara Milletvekili Nesrin Baytok, bu siyasi skandalın bedeli ile karşı karşıya bulunuyor. Bu bedel, siyasetin acımasızlığına katlanmayı da içeriyor.


Ancak, “Eşlerine ihanet edenleri biz hiçbir zaman bu toplumun içinde kalkıp da mağdur olarak göremeyiz” diyen Erdoğan'ın sözlerinde, tek taraflı bir ahlak anlayışının yanı sıra ana muhalefet liderinin yatak odasına kadar gizlice girilmesinin mağduriyet yaratmadığı yolunda kabul edilmesi mümkün olmayan bir iddia da var.


Eşler, çocuklar ve torunlar da hedef tahtasında


Başbakan, haberdar olur olmaz yayınının durdurulması için talimat verdiğini açıkladığı görüntüleri, sözünü hiçbir şekilde esirgemeden kullanmaktan çekinmiyor. Kamuoyu; hem geri dönüş yollarını açık tutmaya çalışarak istifa eden Baykal'ın, hem iğrenç bir tuzakla elde edilen görüntülerin içeriğini alabildiğine kullanırken yayını durdurmakla övünen Erdoğan'ın aynı anda sergiledikleri “ilkesel” olmayan samimiyetsiz tutumlarına muhatap oluyor.


Başbakan Erdoğan, “eşlerine ihanet edenler” ifadesiyle Deniz Baykal-Olcay Baykal, Nesrin Baytok-Can Baytok ile Baykal ve Baytok ailelerinin çocuklarının, torunlarının özel hayatlarına ağır bir saldırıda bulundu. Erdoğan'ın tutumu; bu noktada, anlaşılabilir bir siyaset pratiğinden çıkıp “makyavelizm” çizgisine yaklaşıyor. Amaca varmak yolunda her yolu mübah sayan, hedef tahtasına özel hayatları ve aileleri, çocukları, torunları bile oturtmaktan çekinmeyen gözü kara bir saldırganlık karşısındayız!


Hükümetin, tuzağı aydınlatma iradesi sakatlandı


Bir Başbakan düşünün; vatandaşlarının özel hayatını korumakla ilgili yükümlülüklerini bir kenara bırakmış, özel hayatları iğrenç bir tuzakla ayaklar altına alınmış insanları “ihanet”le, “ahlaksızlık”la suçluyor... “İhanet edenlerin mağdur olamayacaklarını” söyleyerek yatak odalarına kadar giren bir haydutluğu caydırmak bir yana, “ahlaksızlığı, ihaneti ortaya çıkaran bir icraat” olarak adeta teşvik ediyor!


Erdoğan; yasadışı yollarla elde edilmiş görüntüleri bu seviyede kullanarak, hükümetin bu kirli tuzağı aydınlatma yolundaki samimiyetini de sakatlamış bulunuyor. Ana muhalefet lideri ile milletvekilinin, yasalarda suç olarak tanımlanmayan, ancak elbette siyasette ve özel hayatta bedel ödemek zorunda kaldıkları, kalacakları ilişkilerine böylesine dadanan bu tutum, “en çok yararlanan taraf” cephesine AKP'yi yerleştirerek iktidarı bu kirli tuzağa yaklaştırıyor!


Yasadışı bir telefon dinlemesini açıkça gerekçe gösterip Mehmet Akif Ulusoy'u Gelir İdaresi Başkanlığı'ndan alarak bürokraside operasyon yapan Başbakan'ın, kendisinin de hedef olduğu ve bundan sonra da olabileceği yasadışı kayıtlar konusundaki tavırlarının “teşvik edici” olup olmadığını derhal gözden geçirmesi gerekiyor.


'Kadın'da haykıran ahlak Deniz Feneri'nde neden susuyor?


Erdoğan'ın sözleri, geçmişteki tutumları dikkate alındığında “tek taraflı” bir ahlak anlayışını da ortaya koyuyor. Ahlak anlayışını adeta sadece kadın ve cinsellik üzerine inşa eden bir tutumdan söz ediyoruz.


Ahlakı sadece kadın üzerine inşa etmeye yönelirseniz “örtünme” konusunda “demokratik standart” nutukları çekerken örneğin Deniz Feneri gibi yolsuzluk davalarında büründüğünüz sessizlikle büyük bir samimiyet açığı verirsiniz. Burada, örtünen kadınların saygı göstermek dışında bir tutum sergileyemeyeceğimiz kutsal inançlarının değil, erkek egemen iktidar anlayışının “ahlak”ı da ne kadar çoraklaştırabileceği üzerinde durduğumuzun altını çizelim.


Deniz Feneri gibi soruşturmalarda kamuoyunu tatmin edecek bir hesap vermediği halde kamudaki görevini sürdüren şüphelileri adeta himaye eden anlayış, kadın ve cinsellik konularında “ahlaksızlık, ihanet” gibi suçlamalarla ayağa kalkarken pek inandırıcı olamıyor.


Mağdur bizdense gerisi teferruat mı?


Tek taraflı ahlak anlayışını sadece “kadın ve cinsellik” üzerinde değil, “mağdurların tarafına göre sergilenen farklı tutumlar” üzerinde de izleyebilirsiniz.


Öyle olmasaydı, canına kıyılmadan önce önce “evlilik dışı” ilişkisi nedeniyle de yargılanarak büyük bir mağduriyete uğratılmış, onuru kırılmak istenmiş olan merhum Adnan Menderes ile Başbakan Erdoğan'ın daha birkaç gün önce gazetelerde tam sayfa çıkan fotoğrafları yan yana basılabilir miydi?