Cumhuriyetimizin dört anayasası oldu; 1921, 1924, 1961 ve 1982.
1921 Anayasası (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu), Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmiş, klasik anayasa metinlerinin özelliklerini taşımayan kısa bir metindi. Toplam 23 maddeden oluşan bu kısa metinde, anayasanın nasıl değiştirileceği bile hükme bağlanmamıştı. Sadece yasama görevini değil bütün yetkileri kendisinde toplayan o meclis, cumhuriyet rejimine geçişi de yeni bir anayasa ile değil, 1921 Anayasası’nda yapılan 1. Madde değişikliği ile yapmıştı.
Kurtuluş Savaşı’nı temsil niteliği yüksek bir örgütlenmeyle yürütme arzusu, 1921 Anayasası’nda hiçbir etnik atıf yapılmaması gibi bir sonuç da doğurdu. Cumhuriyeti kuran o anayasada bir kez bile “Türk”kelimesi geçmez, “Türkiye”den sadece iki kez söz edilir. Bu anayasada yasaklanmış bir dil yoktu.
“Dil” tartışmaları Cumhuriyet tarihi boyunca anayasa düzeyinde de yaşandı. Ancak, bu tartışmanın ilk tezahürü “yasaklama” değil, “eski” ile “yeni” dilin çekişmesi temelinde görüldü. Cumhuriyet tarihinin en uzun ömürlü anayasası olan 1924 Anayasası’nın, sözkonusu dil çekişmesine dair eşi görülmemiş bir hikâyesi de oldu. 20 Nisan 1924’te “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” adıyla kabul edilen bu metin, 15 Ocak 1945’te kaldırıldı ve yeni Türkçeyle yazılarak “Anayasa” adı altında tekrar yürürlüğe kondu. Bu durum, yeni Türkçe ile yazılmış Anayasa’nın 104. maddesinde, “20 Nisan 1340 tarih ve 491 sayılı Teşkilat-ı Esasiye Kanunu yerine mâna ve kavramda bir değişiklik yapılmaksızın Türkçeleştirilmiş olan bu kanun konulmuştur” hükmüyle ifade edildi.
Üç kez yürürlüğe giren tek anayasa
1924 Anayasası’nın “iki dil” arasındaki yolculuğu burada bitmedi. 1950 seçimlerinde iktidara gelen Demokrat Parti, 24 Aralık 1952’de “491 Sayılı Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun Tekrar Mer’iyete Konulması Hakkında Kanun”u kabul etti. Bu kanunla, 1924 Anayasası, hiç değişmeden, eski dilde bir kez daha yürürlüğe konuyordu!
Böylece, aynı hükümlerle, ancak başka bir “dil” ile üç kez yürürlüğe giren dünyanın tek anayasası 1924 Anayasası oldu. Nihayet bu anayasa, 27 Mayıs 1960’da darbesiyle tarihteki yerini aldı.
1924 Anayasası’nda “anadil” yasağı yoktu. “Türklerin Kamu Hakları” başlıklı bölümde yer alan eğitim- öğretime ilişkin 80. Madde’de “Hükümetin gözetimi ve denetlemesi altında ve kanun çerçevesinde her türlü öğretim serbesttir” hükmüyle yetinilmişti.
Aynı yaklaşım, temel ve sosyal haklar alanında bir sıçramayı da ifade eden 1961 Anayasası’nda da benimsendi. “Eşitlik” başlıklı 12. maddesinde “Herkes dil, ırk ve cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” hükmü taşıyan 1961 Anayasası,“Öğrenimin Sağlanması” başlıklı 50. maddesinde herhangi bir dil yasağı öngörmedi.
1961 Anayasası 12 Eylül 1980 darbesiyle yürürlükten kalktı. Sıra Cumhuriyet tarihinin en kötü anayasasına gelmişti.
Yasaklar 12 Eylül darbesiyle başladı
1982 Anayasası, dil yasağının ilk işaretini 3. maddesinde verir. Kendisinden önceki iki anayasada da“Devletin resmî dili Türkçedir” şeklinde yer alan temel hüküm 1982’de “Devletin dili Türkçedir” ifadesiyle daraltılır.
Bu daraltma, “Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti” başlıklı bölümde yer alan 26. Madde’de açık bir dil yasağıyla devam eder. Bu “hürriyet” maddesi “Düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dil kullanılamaz” hükmüyle yazılmıştır.
Sırada “anadil” yasağı vardır. Bu yasak da, 1982 Anayasası’nın “Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Ödevi”başlıklı bölümünde düzenlenir:
“... Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir...”
Malum, Kürtçe “yabancı dil” değil devlet katında sadece “bilinmeyen bir dil”dir. Bu nedenle yıllardır Türkiye’de İngilizceden Almancaya, Fransızcadan İtalyancaya birçok dilde eğitim serbest, ancak Kürtçede yasaktır.
Dilin anayasalarımızdaki serüveninin kısa hikâyesi böyle.
Anayasa’da “anadilde eğitim yasağı” olmazsa Türkiye’nin bölüneceğini öne sürenler, bu yasağın Cumhuriyet’in ilk üç anayasasında bulunmadığını ve 12 Eylül darbecileri tarafından 1982 Anayasası ile getirildiğini unutmasınlar.
Darbelerin gerçekte ne kadar sürdüğünün ve demokrasimizin sivil sorununun da hikâyesidir bu.
Cemal Süreya ''Kısa Türkiye Tarihi'’nde der ki...
O yıllarda ülkemizde
Çeşitli hükümetlerle
Yetmiş iki dilden
İkisi yasaklanmıştı:
İkincisi Türkçe.
(T24 / Taraf)