AKP ile Fethullah Gülen cemaatinin arasında uzunca bir süredir soğuk rüzgârlar estiği malum. Bu doğrultudaki yorumların tamamı için “fitne, nifak sokma çabası” değerlendirmesi yapmak gerçeklere uygun düşmüyor. Elbette, AKP ve Gülen hareketi için siyasi bir saikle kasıtlı hareket eden yorumlardan değil, somut gelişmeleri analiz etmeye çalışan görüşlerden söz ediyorum.
Cemaati de, AKP'yi de yakından tanıyan isimlerden gazeteci Fehmi Koru, 3 Şubat 2010'da T24'te yayımlanan söyleşisinde, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, güncel çıkışlarını da anlamak bakımından önemli bir gözlemini dile getirmişti. Koru'nun, Selin Ongun'un sorularını yanıtlarken dile getirdiği o gözlemi hatırlayalım:
“Tayyip Erdoğan iktidarın parçalanmazlığına inanıyor. Bu nedenle ne medya, ne de cemaatlerle 'al gülüm ver gülüm' ilişkisine girmiyor. Kendisini ve iktidarını daraltacak hiçbir şeye müsaade etmiyor Tayyip Bey. Gazeteciler ile ilişkisi de öyle. Niye gazetecilere karşı tavrı böyle? Bundan dolayı, biz akıl veriyoruz, o istemiyor. 'Benim aklım bana yeter' ya da 'Benim siyasi yol arkadaşlarım var' diyor. Bu doğru bir şey mi; bence yanlış. Ama iktidarı böyle değerlendiği için böyle davranıyor, böyle düşünüyor.”
Erdoğan'ın; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün tutuklu milletvekilleri konusundaki görüşlerine katılmadığı açıklamasından gazeteciler ile medya patronlarını hedef alan tepkilerine uzanan çizgisiyle birlikte okuduğunuzda Fehmi Koru'nun gerçekçi bir değerlendirme yaptığını görüyorsunuz.
AKP ve cemaat cephesindeki kırılmalar
Başbakan ile Gülen cemaati arasında kamuoyu önünde cereyan eden ilk büyük kırılmanın MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın, Erdoğan'ın talimatıyla katıldığı Oslo görüşmelerinin hesabı sorulmak üzere özel yetkili savcılığa davet edilmesi olduğunu biliyoruz. Bu hattaki çatlağın, hükümetin özel yetkili mahkemelere karşı aldığı tutum sırasında büyüdüğü malum.
Fethullah Gülen'in, Erdoğan'ın, Türkiye'ye dönmesi çağrısını, ülkenin “güvenli olmadığı” mesajını vererek reddetmesinden de Başbakan'ın hazzetmediğini söyleyebiliriz. Gülen, yaklaşık 10 yıldır AKP iktidarıyla yönetilse de, Türkiye'nin kendisi için güvenli olmadığını hangi sözlerle ifade etmişti, hatırlayalım:
“Türkiye emin, böyle güvenlikli bir yer değil, dolayısıyla başıma gaile açarım, dert açarım başıma...”
Cemaat cephesinden baktığınızda, AKP ile ilişkilerde önemli kırılmaların başında, Erdoğan'ın dersaneleri kapatma kararlılığı geldiğini söyleyebiliriz. Gülen hareketinin 1980 öncesinde öğrenci yurtları, ardından dersaneler ve Türkiye'den dünyaya yayılan kolejlerle büyük bir ağırlık kazandığını, bu faaliyetlerin Bülent Ecevit gibi soldan isimleri de etkilediğini biliyoruz. Cemaatin, dersanelerin kapatılması planını doğrudan kendisini hedef alan bir proje olarak değerlendirdiğini söylemek abartılı olmaz. Hatta Gülen hareketi içinde, AKP'nin kendilerine karşı başka cemaatleri güçlendirmeye çalıştığı yolunda kuvvetli kanaatler taşıyan isimler bulunduğunu belirtelim.
Bununla birlikte, gerçekçi olmak da gerekiyor. Zira, Fehmi Koru, son kırılmalardan önce T24'e yaptığı değerlendirmede, AKP iktidarı döneminde “cemaatin, en rahat dönemlerinden birini yaşadığına” işaret etmişti. Koru'nun, “cemaatin Erdoğan'la bilek güreşine girmeyeceğini, girerse yenileceğini bildiğini” söylediğini de hatırlatalım.
Cevabı aranan soru: Cemaatin ne kadar oyu var?
Şu soru, bu yazının başlığındaki soru açısından önemli; cemaat ile AKP'nin seçmen tabanı örtüşüyor mu?
“Hayır” diyor Koru, “AK Parti’nin tabanıyla Gülen cemaatinin tabanı örtüşmez. Cemaat AK Parti’ye oy verebilir. Ama bu aralarında organik bağ olduğu anlamına gelmez...”
Hatırlayın, 4. Olağan Kongre'ye kadar AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyesi olan Ayşe Böhürler, “şeffaflık” açısından eleştirdiği Yeni Şafak'taki yazısında cemaati “parti kurmaya” davet etmişti.
Peki, AKP'nin tabanıyla örtüşmeyen Gülen cemaatinin tabanı, seçmen düzleminde neyi ifade ediyor? Bir başka deyişle, Gülen hareketinin oy potansiyeli ne?
AKP içinde cevabı aranan bir soru bu. Bu konuda, resmen teyit edilmemiş bir duyuma sahibim. Erdoğan, Gülen cemaatinin oy potansiyelini tespit etmek üzere bir kamuoyu araştırması yaptırdı. Araştırma sonucunda cemaatin seçmen temelinde yüzde 6,5 civarında bir desteğe sahip olduğu bulgusu önüne kondu. Güvenilir bir kaynaktan almakla birlikte resmen teyit edilmemiş bir duyumu paylaştığımın altını bir kez daha çizeyim.
Cemaatten bazı çevrelerin kulağına, Erdoğan'ın bir değil, iki anket yaptırdığı, ikinci araştırmanın sonucunda cemaatin oy oranının biraz daha yüksek çıktığı duyumlarının geldiğini öğrendim. Ancak bu duyumlar da, Erdoğan'ın söz konusu anketi yaptırdığının cemaat tarafından teyit edildiği anlamına gelmiyor.
Türkiye, Cumhurbaşkanlığı, yerel ve genel seçimler olmak üzere peş peşe üç seçime girmeye hazırlanırken bu süreçte tayin edici bir rol oynayacak olan AKP ve Erdoğan'ın, cemaatlerin seçmen üzerindeki etkisini saha araştırmalarıyla öğrenmeye çalışması elbette doğal. Zira özellikle ilk kez halkın oy kullanacağı ve ilk turda salt çoğunluğun desteğinin aranacağı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 1'ler dolayındaki oy grupları bile kritik bir öneme kavuşabilir.
Cemaatlerin bünyesindeki seçmenlerin oyuna hangi düzeyde hakim olduğu, elbette ayrı bir tartışma konusu. Gülen cemaati içinde bu noktaya düşülen bir dipnotla noktalayalım:
“Hocaefendi, hayatının hiçbir döneminde 'şu partiye oy verin' telkininde bulunmadı. Açık görüş belli ettiği tek oylama, 1982 Anayasası'nı kısmen değiştiren referandum oldu...”