Türkiye'de yanıt bazen böyle gelir, sessiz sedasız. Susulur ve sabırla oyun bozanların çenelerini kapatması beklenir. Nasıl olsa okur sıkılacak, oyun bozan gazeteci usanacaktır.
Türkiye'nin domuz gribi aşısı satın aldığı ilaç devi Novartis'in Afrika'da ağırladığı Türk gazetecilerin harcamalarını kimin ödediğini sormuştuk. Söz ettiğimiz türden bir yanıt almış bulunuyoruz. Bize yapılan “açıklamasız açıklama”ya göre, Afrika gezisinin harcamalarını Novartis karşıladı. Yanılıyorsak, hatamızı www.t24.com.tr'nin manşetinden düzeltmeyi taahhüt ediyoruz.
Mesele, Novartis'in gezisine katılan gazeteciler değil. Türk medyasına yerleşen en kötü geleneklerden birisini birkaç meslektaşımıza mal etmek adil de olmaz. Mesele gazetecilerin kafilelerle şirket gezilerinde ağırlanması ve bu rezalet karşısındaki suskunluğumuz.
Suskunluk, basında salgının yayıldığı alanın yatay ve dikey düzlemdeki büyüklüğünü, alışkanlığın üzerindeki parmak izlerinin çokluğunu gösteriyor.
Ergenekon'da aranan etik şirket gezilerinde neden aranmıyor?
Medya etiği söz konusu olduğunda sergilenen çifte standarda da, Ergenekon soruşturması ve davalarına ilişkin süreç üzerinden değinelim. Halen Ergenekon davalarında yargılanan gazetecilerin karşı karşıya bulunduğu iddialar konusunda kararı yargı verecek. Ancak bu karar ne olursa olsun, yargılananlar arasındaki bazı isimlerin gazetecilikle bağdaşmayan işlere yönelerek en azından etik kuralları ihlal ettiklerini biliyoruz.
Peki Ergenekon sürecinde durumları haklı olarak tartışılan gazeteciler için yapılan “etik” sorgulamayı, gazetecilerin şirket gezilerinde ağırlanması meselesinden esirgersek “etik” davranmış olur muyuz?
Şirket gezilerinde koşturan bir gazeteci, gezi harcamaları başka ülkelerce karşılanan siyasetçiyi, çıkar çatışması yaşayacağı kişilerce ağırlanan yargıcı, bürokratı sorgulayabilir mi?
Bu meselede sıkılmak yok, usanmak yok, şirket kesesinden gezmece tozmaca varsa küsmece darılmaca da yok. Bedava geziler için gazetecinin şirketlere uzattığı her pasaporta bedeli çok ağır kayıtlar düşüldüğünü bizi dinleyen her kulağa söylemeyi sürdüreceğiz.
Toplumdan itibar dilenmemek için...
Kamuoyunun “haber alma hakkı”nın gazeteciye yüklediği görevin bedava gezi yarışına girmek değil, “haber vermek” olduğunu hatırlamamız... Ve toplumdan, hatta şirketlerin kendisinden itibar dilenmemek için bir daha asla unutmamamız gerekiyor.
Şirket gezilerinin tek bedeli, ağırlayanlara armağan edilen “haberler” olamaz. Evet bu bir bedel, ancak kamuoyunun haber alma hakkı ile gazetecinin haber verme görevinden tahsil edilen bir bedel.
Bir de bu gezilere müptela olan gazetecilerin katlanması gereken bir bedel olmalı. Bedava gezilerde hesap ödemeyenler, medyanın kirlenmesinde kendilerine düşen fatura için pamuk ellerini gazetecilik onurlarına uzatmış olacaklar...