Geçtiğimiz pazar günü bir uçak kazasında 11 genç kadın yaşamını yitirdi. Bu kazanın adı elbette kadın cinayeti değil; bir erkek o uçaktaki kadınları sırf kadın oldukları için şiddet uygulayarak öldürmedi. Uçak kazasının cinsiyeti mi olur? Olmaz tabii. Peki ya ölümlerin? Kaza sonrasında sosyal medyaya baktığımda gördüğüme göre ölümlerin cinsiyeti olabiliyormuş. Kadın başlarına Dubai’ye ne yapmaya gidiyorlarmış? Bekarlığa veda partisi kadınlara yakışan bir etkinlik değilmiş zaten. Hıncal Uluç’un bir dönem Defne Joy Foster hakkında yazdığı gibi “su testisi su yolunda kırılır” minvalinde yorumlar vardı hep. Elbette bu ölümlerden öfkeyle karışık bir memnuniyet duyanlar sadece ahlâk bekçileri değildi. Bir yanda da ölümlere sosyo-ekonomik statü biçerek sınıf nefreti besleyenler ve bu bekarlığa veda etkinliğinin yurt dışında düzenlenmiş olmasından rahatsızlık duyan milliyetçiler de vardı.
Gerçekleşen korkunç bir kaza, yitirilen 11 genç hayat ve gündemde bu ölümleri ahlâk, sınıf, ulus ve cinsiyet üzerinden değerlendiren insanlar. Elif Şafak 2015 yılında yaşanan Ankara Katliamı sonrasında bir yazısında şunu söylemişti:
“Beraber yas tutamayanlar, beraber bir gelecek inşa edemez” ki mevzubahis katliam politik bir katliamdı. Hadi söz konusu politika olunca ayrışmak mümkün olsun diyelim, peki söz konusu bir kaza sonucu ölen 11 genç kadın olunca ayrışmak nasıl bu kadar mümkün oluyordu?
Kadın haklarının, son yıllarda Türkiye’de değişen konjonktürden aldığı darbeler aşikâr. Kadınların ne giymemeleri, ne olmamaları, ne yapmamaları, nerede bulunmamaları gerektiği konusundaki kolektif algı hızla değişiyor. Kadınların ne olması ve olmaması konusundaki söz hakkı herkeste olduğundan mütevellit, bu konuda fikirler havada uçuşuyor ve bu hegemonya kültürü norma dönüşüyor. Öyle ki birileri kalkıp da bu uçağın düşmüş olmasını pilotun kadın olmasına bağlayabiliyor. Kadından pilot olmaz, bu kaza ile bu gerçeği bir kez daha gördük diyor. Tam olarak şöyle ifade etmiş kendisini:
“Kadınların yüksek risk taşıyan, sakin kalmanın hayati önemde olduğu pilotluk, askerlik, polislik, cerrahlık, tır şoförlüğü gibi meslek kollarında olmamaları, bu meslekleri tercih etmemeleri herkes için en hayırlısı olacaktır.”
Kurban suçlama genelde kadınlara karşı işlenen suçlarda oldukça rastlanılan bir meşrulaştırma biçimidir. Mini etek giymeseydi tecavüze uğramazdı. O saatte sokağa çıkmasaydı saldırıya uğramazdı. Yemeği düzgün pişirseydi dayak yemezdi. Şiddet uygulayan fail özne olması gerekirken, bu meşrulaştırma ile nesneye dönüşür ve özne mağdurun ta kendisi yani kadın olur. Şiddete maruz kalan kadının neden şiddete maruz kalmayı hak ettiğini meşrulaştıran bu kurban suçlama tepkisi öyle genel geçer bir tepki hâline gelmiş ki, uçağın düşmesinde de suçlu yine aynı kazada ölen kadın olmuştu. Ben de bu yoruma o denli öfkelendim ki alıp Twitter’da paylaştım. Dedim ki işte bu, tam olarak da erkekliğe yaraşır bir düşünme biçimidir.
Bir karikatür vardı, belki görmüşsünüzdür; kadın ıssız bir adaya düşüyor ve taşlarla kumsala “YARDIM” yazıyor. Gökyüzünden uçaklar geçiyor ama kimse kadına yardıma gelmiyor. Kadın düşünüyor, düşünüyor ve bu sefer başka bir şey yazmaya karar veriyor “TÜM ERKEKLER ÇÖPTÜR!” Bir sonraki karede kadına doğru uçan uçakları, jetleri, kurtarma ekiplerini görüyoruz ve hepsi bir ağızdan şunu diyorlar: “HER ERKEK ÖYLE DEĞİLDİR.”
Ne zaman kadınlar olarak maruz kaldığımız eril tahakkümden bahsetsek, elbet birileri çıkar ve “yalnız her erkek öyle değil” der. Ki ben yaptığım eleştiriyi “erkekler” üzerinden değil toplumda inşa edilmiş, genel geçer kabul gören “erkeklik” üzerinden yapmıştım; ama fark etmez, çünkü birileri illa ki her erkeğin öyle olmadığını belirtmek zorundaydı. Birileri bir uçak kazasının sebebini pilotun kadın olmasına bağlamış, kadını suçlamış, bu sorun değil; ama benim erkekliğe laf etmem sorun! Kadınların ne olduğu ve olmadığı konusunda ileri geri konuşurken herkes, biri de çıkıp “yalnız her kadın öyle değil” demez; çünkü makbul olan kadın tanımı genel geçer olabilir. Ancak makbul görülen eril, tahakkümcü, dayatmacı, kontrolcü erkek tanımı genel geçer olamaz; çünkü her erkek öyle değildir.
Sizce biz bilmiyor muyuz her erkeğin öyle olmadığını? Erkekliğin de toplum içinde çeşitlilik gösterebileceğini? Eleştirdiğimizin toplum içinde norm teşkil eden, iktidar olarak algılanan, övülen ve gıpta duyulan hegemonik erkeklik olduğunu her seferinde belirtmemiz mi gerekiyor? Evet farkındayız, her erkek öyle değil ve aslında bu her öyle olmayan erkek için de bir sorun. Çünkü hegemonik erkeklik sadece kendi iktidarındaki kadınların ne olup olmaması gerektiğinin tanımını yapmakla kalmaz, aynı zamanda hegemonik olmayan erkekliğin de hiyerarşik olarak ikincil olmasını amaçlar. Ve biz bu erkekliği eleştirdiğimiz zaman birilerinin çıkıp da “yalnız her erkek öyle değil” demesi bu konunun konuşulmasına hiç de yardımcı olmuyor.
“Her erkek öyle değil” savunması, kişinin agresif, şiddet uygulayan, kadın düşmanı faillerden ayrışmasını sağlıyor. Bu savunma ile kişi bir nevi kendini temize çıkarıyor yani. Aslında bunu anlayabiliyorum. Sonuçta kimse işlemediği bir suçtan sırf o suçu kendi cinsiyetinden biri işledi diye mesul tutulmak istemez. Bazı erkeklerin kadın düşmanı olması yüzünden erkeklerin genel itibarı ve temsiliyeti sarsılıyor değil mi? Fakat bu erkekler varlar, kadın düşmanılar ve uyguladıkları tahakkümün çoğunluk mağdurları kadınlar. Kadınlar olarak bu tahakküme karşı ses çıkardığımız zaman, her seferinde erkeklerin ayrıcalıklı egolarını incitmekten çekinmek durumunda kalmak zorunda mıyız?
Şiddet uygulayan, kadın düşmanı erkeklerden ayrışmak istemi elbette anlaşılabilir bir talep; ancak onlara sapık ya da canavar gibi isimler taktığımızda, onların erkek olduğunu ve uyguladıkları şiddetin kaynağının toksik erkeklik olduğunu yok saymış oluyoruz. Erkekler sapık oldukları, cinsel arzularına hâkim olamadıkları için cinsel şiddet uygulamıyorlar, iktidar sağlamak, erkekliklerini kanıtlamak, otorite kurmak, güçlerini göstermek için cinsel şiddet uyguluyorlar. Bu da tam olarak erkekliğin sorunu. “Her erkek öyle değildir” argümanı eril tahakkümün mağduru olan kişiyi susturmak ve konuyu kendisini aklamak isteyen kişiye çevirerek dağıtmakla kalmıyor, aynı zamanda erkeklerin yüzyıllardır cinsiyet eşitsizliğini oluşturan temellerin bizzat normlaşmış erkeklik tarafından atılmış olduğu gerçeğini de reddetmelerini sağlıyor.
Eril tahakküm uygulamadığınızı, kadın düşmanı ve cinsiyetçi olmadığınızı, sırf erkek olduğunuz için ayrıcalıklarınızdan faydalanmadığınızı mı düşünüyorsunuz? Bunun için sizi tebrik edecek, aferin diyecek hâlimiz yok; çünkü zaten olması gereken bu! Biz her erkeğin öyle olmadığının elbette farkındayız, umarım siz de bir gün bazı erkeklerin öyle olduğunun ve bunun bir erkeklik sorunu olduğunun farkına varırsınız.