Deniz Can

26 Temmuz 2017

Dolu mu, boş mu?

Niyetinize göre gördükleriniz değişebilir

Diyorlar ki;

“Bardağın dolu tarafını görmek iyidir.”

Doğru olabilir, olmayabilir. Aslında hem doğru, hem yanlış. 

İki açıdan da düşünülebilir. 

Siz bardağa bakıp ne yapmak istiyorsunuz? 

Bardağı su ile doldururken hangi tarafa odaklanıyorsunuz? 

İkincisi daha çok nasıl motive olduğunuz ile ilgili. 

Bir sınavı başarmak için çalışıyorsunuz, ilk defa bir yemeği deniyorsunuz, işinizde ilerlemeye odaklandınız, kısaca bir yola çıktınız, herhangi bir şeyi tamamlamaya çalışıyorsunuz. Sizi daha çok ne motive eder? 

Motivasyonda belirleyici olan iki pekiştirme türü var. Birisi olumlu, diğeri olumsuz. Bu aslında aynı zamanda sizin hayata nasıl baktığınızla da ilgili. 

Emeğinizin, çabanızın değer kattığını görerek, anlayarak devam edebilirsiniz ya da emeğinizin, çabanızın eksik kaldığı yerleri fark ederek ilerleyebilirsiniz. Amaçladığınız her ne ise bir hedef koydunuz ve dönüm noktaları var. Dönüm noktalarını durup incelediğinizde ne görüyorsunuz? 

Yıllık iş planınızın altıncı ayına geldiğinizde “Hedefim yüz tane satmaktı, altmış beş tane sattım. Hedefime ulaşamadım, bu şekilde gidersem kesinlikle tüm sermayemi kaybedeceğim.” diye düşünerek daha çok çalışmaya başlıyorsanız, siz muhtemelen olumsuz pekiştirmelerle motive oluyorsunuz. Daha ötesi rekabet içinde olmaktan keyif alıyorsunuzdur. 

Bu durum günlük ilişkilerinize, hayatınıza da yansıyorsa, o zaman pek iyi değil. Bir yere geç kaldığınızda “Kahretsin, yine geç kaldım, hep böyle yapıyorum.” diyor olabilirsiniz. En ufak hatanızda kendinizi acımasızca eleştiriyor, yargılıyor olabilirsiniz. Bu durum size aşırı stres olarak geri dönebilir. Bu yapıdaki insanlarmükemmelliyetçi olarak da anılıyor. Her zaman her şeyi kusursuz yapmaya çalışan insanlar olumsuz pekiştirmelere daha çok takılıyor. 

Bir adım ileri gidip çevrenizdeki insanlara da böyle yaklaşıyorsanız, fena, çok fena. Yanınızdaki kişi tam iyi bir şey yaptığını düşünürken, kendi açısından bir gelişim sağladığını düşünüp bunu sizinle paylaşmaya çalışırken siz onun yaptığındaki eksik yanı görüyorsanız, vay o kişinin haline. 

Buna en güzel örnek sınavdan seksen beş puan almış çocuğa “Neden yüz almadın?” diye soran ebeveynler, akrabalar ve çevredir. Bu duruma sürekli maruz kalındığında kişiler başarılarının farkına hiç varamıyorlar. Aslında seksen beşte fena değil, değil mi? 

Madalyonun ters tarafında olumlu pekiştirmeler var ki, tahmin edeceğiniz gibi onlar daha çok iyi olana odaklanmayı anlatıyor. Burada sattığınız altmış ürünün başarısını görebilmek, seksen beş puan alan çocuğu tebrik etmek var. 

Bunun dezavantajı ise bu şekilde motivasyon sağlıyorsanız, en ufak eleştiri sizin vazgeçmenizi sağlayabilir. Bu kısım daha çok az seçilen yol gibi, kaçımız “Bravo bana, tam zamanında yetiştim.” diyor ki? Kaçımız randevusuna zamanında gelene “Teşekkür ederim, beni bekletmedin.” diyoruz? 

Eleştirdiğimiz, eksikleri bulduğumuz kadar tamamlayan, güzelleştiren yanlarımızı da su yüzüne çıkarsak her şey daha güzel olacak. 

Aslında, esas olan yıllık iş planınızda ya da hazırladığınız yeni yemekte neler tam olmuş, neler eksik olmuş onları görüp çıkarmak, yola öyle devam etmek. 

Bir da bardak ile ne yapmak istediğiniz var.

Bir ilişkiniz var diyelim, siz bu ilişkiyi devam mı ettirmek istiyorsunuz, sonlandırmak mı? Niyetinize göre gördükleriniz değişebilir. 

Ayrılmak mı istiyorsunuz, birlikte olmak mı? Gördükleriniz o kişinin kaçta kaçını oluşturuyor? Karşınızdaki yüzde kaç dost, yüzde kaç yabancı? 

Bardağı dolu mu görüyorsunuz, boş mu?  

Hangi tarafından bakmak istiyorsunuz?


www.canhayatakademisi.com