Deniz Can

10 Aralık 2021

Aile içi iletişimde görünmez mesajlar

Sağlıklı bir aile sistemi için iletişim iki temel prensibinin sürekli zihnimizde durması gerekir

Bir çocuk sınavdan yüksek not almış ya da bir başarı hak etmiş ve o başarı ödüllendirilmiş. 

Aile içinde bir kutlama havası var. Birçok aile üyesi çocuğun başarısını takdir ediyor, memnuniyeti gösteriyor. 

Ailenin bir üyesi bir kenarda sessizce oturuyor. 

Bu kişinin iletişimdeki yeri ve verdiği mesaj ne olabilir? 

Aile içindeki bazı sessizlikleri iletişim dışı saymaya eğilimliyiz. Sessiz kalan, görünmeyen aile üyesinin içe kapanık ve aileden kopuk olduğunu düşünürüz. Onu ilgisizlikle bile suçlarız. 

Aile sadece etkin ve aktif bireylerden oluşan bir topluluk değil. Aile bir yapı ve bu yapının bir sistemi var. Doğal olarak da aileye ait olan her üyenin sistem içinde bir fonksiyonu mutlaka var. Etkisiz eleman olmak diye bir durum söz konusu olamıyor.

Aile danışmanlığı daha çok bu sistemin sağlıklı işleyişi ile ilgilidir. Bu anlamda da geleneksel birey odaklı psikoterapinin temellerini hem kullanır hem de ondan daha kapsamlı bir alanı ifade eder. Sistemin sağlıklı olması ise iletişimin pozitif yönde besleyici ve dengeleyici olarak sürdürülmesine dayanır. 

Bu anlamda sağlıklı bir aile sistemi için iletişim iki temel prensibinin sürekli zihnimizde durması gerekir. 

Bunlardan ilki iletişim kurmamamız mümkün değildir. 

Bu demektir ki, sessizliğiniz, yanıtsızlığınız, konuşmamanız, bir köşeye çekilmeniz de bir iletişimdir. Bir ortam ya da durum içerisinde sessiz kalmanız aslında karşı taraf için her zaman bir mesaj taşır. 

Örnekte kutlamaya katılmayan aile bireyi her ne kadar ilk bakışta içe kapanık ve aileden kopuk gibi görünüyor olsa da diğer aile üyeleri onun verdiği mesajı alır. Bu mesaj daha çok "seni görmüyorum, onaylamıyorum ve başarını beğenmiyorum" ifadesi içerir. 

İletişimle ilgili ikinci temel prensibimiz iletişimin geri alınamayacağıdır.

Bir düşünceyi bir kere ifade ettiğinizde onu yanlış söylenmiş olması mümkün değildir. 

Bir kere bir şeyi düşündüğünüzde ve bunu ifade ettiğinizde gerçek apaçık ortadadır. Siz onu düşünmüş ve aktarmışsınızdır. "İşinde iyi değilsin", "İyi bir öğrenci değilsin", "Çok düzgün olmamış" gibi genel ifadeler sonrasında "Ben onu demek istememiştim" ya da "Söylediğimi/yaptığımı geri alıyorum" diyerek etkisini değiştiremezsiniz. Bu anlamda sözler ve ifadeler kurşun gibidir, her zaman hedefi vurur. 

Eleştirel düşüncenin bu anlamda gerçek muhatabına iletilmesi, kurşunun sektirmemek, çok anlamlıdır. 

Son pişmanlığın fayda etmediği durumlardan bir demet hepimiz hayatında mutlaka vardır. 

Bu nedenle ifadelerimizi genel geçer, mutlak doğrular olarak sunmadan önce iki aşamaya dikkat etmemiz olumludur.

İlki bunun sadece sınırlı bir olay ile ilgili olduğu bilincinde olmamızdır.

"İyi bir öğrenci değilsin" demek öyle geniş ve vurucu etkili olabilir ki, bir kişinin tüm öğrenim hatta yetişkinlik dönemindeki öğrenebileceklerini engelleyebilir. Oysa o anda gördüğümüz o yıl için geçerli olabilir, bir tek ders için geçerli olabilir. Hatta derslerinde başarılı olup okul kuralları konusunda geçerli olabilir ya da tam tersi. 

İkincisi negatif düşünce kalıbımızı gerçek muhatabına yönelttiğimizden emin olmanız gerekir. 

Bir kişinin bir davranışı sizde bir düşünce ya da yargı uyandırabilir. Mağdur edildiğiniz bir duruma benzeyebilir ama o kişinin gerçekte yaptığı o olmayabilir. Böyle bir iletişim içinde kaldığınızda o ilişkinin düzelmesi ve devam etmesi artık karşı tarafın hoşgörüsüne ve geniş yürekliliğinin inisiyatifindedir. 

Ne zaman böyle bir döngünün içinde kalsak hep birlikte söylememiz gereken nakarat "İyi ki sevmeyi sevenler devam var" oluyor. 

Sırf bu nedenle affetmek de değil belki, ama sevmekte ısrarcı olmayı öğrenmek hepimiz için gerekli bir özellik.