Modern destan söyleyicisi Yaşar Kemal "Yoksulluk insanlığın en aşağılanmış yeridir" der. Çünkü insanı yoksul etmeyecek her şeye sahiptir dünya.
* * *
Yerebatan Sarnıcı'nı restore edip ziyarete açan İstanbul Büyükşehir Belediyesi öğrenci ve öğretmenler için 20 TL, yerli ziyaretçiler için 50 TL, yabancı turistler içinse 190 TL bilet fiyatı belirlemiş. Yabancı eşi olan bir beyefendi farklı fiyat uygulamasını eşine haklı bir argümanla savunamayacağını belirtip Twitter alemine, tartışılacak nur topu gibi bir konu hediye etmiş. Müzenin turistler için belirlediği bilet fiyatı sadece 11 dolar. Dünya standartlarında gayet uygun bir ücretlendirme. Alım gücü her geçen gün düşen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile öğrenci ve öğretmenlere pozitif ayrımcılık yapılması gayet haklı bir argüman ama…
Yıllardır Avrupa'daki market fiyatlarının Türkiye'dekilerle karşılaştırıldığı kimsenin sobelenmediği bir saklambaç oynanıyor. İnsanların gelir seviyesini hiç dikkate almayıp, hatta ülkedeki asgari ücretle çalışanların oranını ve gıda harcamalarının kişinin maaşının yüzde kaçına denk geldiğini hiçe sayıp düz etiket fiyatlarıyla yapılan sığ karşılaştırmalarla oynanan saklambaç… Sobe!
Kurbanlıkların elde kaldığı, tüm yıl komşudan gelecek bir kap eti bekleyenlerin hayal kırıklığına uğradığı, gizli evsizliğin arttığı, gizli açlığın çocukları bodur bırakacak korkutucu seviyeye ulaştığı saklambaçta dönelim yüzümüzü duvara, yumalım gözlerimizi ve haykıralım: "Önüm, arkam, sağım, solum sobe! Saklanmayan ebe!"
Çizgi: Tan Oral
* * *
Onca yıl çalışmış, devlete pirimi ödenmiş emekliler yeni bir işte çalışmadan geçinemiyor. Emeklilik tazminatı ile ev, yazlık, otomobil alma hayalleri suya düşmüş yaşlılar çocuklarının yanına sığınıyor.
Okusun da kendi ayakları üzerinde dursun, denilen genç mezunların dörtte biri işsiz. Çalışanlarıysa geçinemiyor. Değil kendi ayakları üzerinde durmak, gerisin geri ailelerinin yanına emekliyor gençler. Tayinleri büyük şehirlere çıksın isteyen genç meslek sahipleri artık ana evine, baba ocağına dönüp orada çalışmak istiyor.
Yoksulluk insan onurunun ihlalidir. Çünkü yoksulluk bir şiddet biçimidir. Aile içi, akraba içi sığınmacılık, gizli evsizlik, işsizlik, açlık, gizli açlık onur ihlali değil de nedir?
Yoksulluk arttıkça özellikle kız çocuklarının okullaşma oranı düşüyor. Derin Yoksulluk Ağı'nın Kurucusu Hacer Foggo, okul tekrarı geldiğinde yoksul mahallelerde babaların kız çocuklarını okula göndermemek yönünde kararlar alabildiğini söylüyor. "Kız çocuğunu okula göndermemek ne demek? Erken evlilik demek. Bir kız çocuğunun hayatının elinden alınması demek" diyor.
Gizli evsizlik ve gizli açlık üzerine Hacer Foggo şu bilgileri veriyor bana:
* Aile veya akraba yanına yerleşmek geçici çözümlerdir, asla çare değil. Dayanışmadan dolayı değil bir zorunluluk olarak gerçekleşiyor. Bir yoksul başka bir yoksulun yanına sığınıyor. Evler küçücük… Bir arada giderleri paylaşsalar da aralarında çatışmalar yaşanıyor. Ev içlerinde sosyal patlama yaşanıyor.
* Gıda erişiminde ciddi problemler var. Mesele karın doyurmak değil sadece, sağlıklı beslenebilmek. Çocuklarda bunun eksikliği pek çok sağlık sorunu getiriyor. Türkiye'de bodurluk arttı. Avrupa'nın en obez ikinci ülkesiyiz. Bu da sağlıksız beslenmenin işareti.
* Çalışan yoksulluğunu da konuşmamız lazım. Artık maaşlar sadece kirayı ödemeye bile zar zor yetiyor. Kredi kartı, aile ve akrabalardan alınan borçları, yeni borçlarla döndürerek hayatı yaşamaya çalışıyorlar ki bu da artık döndürülemeyecek noktaya geldi.
* Yeniden üniversite öğrencilerinin barınma sorununu konuşacağız.
* * *
Kredi kartlarında market harcamalarının uzun süredir birinci sırada olduğunu biliyoruz. Pazar yeri mantığıyla işletilen Türkiye'nin en büyük online satış platformlarında da birinci sırada gıda, temizlik ve kişisel bakım malzemelerinin olduğunu, tüketicinin internette kampanya kovaladığını duyuyoruz.
Yoksullukla mücadele etmenin en etkili yolu, gelir dağılımının daha adaletli olduğu bir dünya yaratmak ama bu konuda kimse çok istekli görünmüyor.
'Evrensel temel gelir' kavramını hiç duydunuz mu? İlk olarak 18. yüzyılda İngiliz Thomlas Spence'in ortaya attığı bu kavram şimdilerde yeniden konuşulmaya başlandı. Spence'in 'ortak mülkiyet' ve 'cinsiyetlerin demokratik eşitliği' kavramlarını savunan sıkı bir devrimci ve radikal olduğunu da hatırlatmak isterim. Evrensel temel gelir, bir devletin tüm vatandaşlarına belirlenen düzenli bir gelir ödemesini öneren sosyal güvenlik kuramıdır. Hiçbir geliri olmayanların yanında başka düzenli gelirleri ya da servetleri olanlara da düzenli olarak ödenir. Sokaktaki evsizliği, derin yoksulluğu ve dar gelirli olmayı bitirebilecek bir kuram… Warren Buffett, Mark Zuckerberg, Richard Branson, Elon Musk gibi dünyanın en varlıklı iş insanları farklı farklı nedenlerle 'evrensel temel gelir'i destekliyor.
Örneğin Zuckerberg yaşamsal kaygıları azaltılmış insanların daha yaratıcı olacağına inandığı için, Musk ise işgücünü oluşturan robotların insanları işsiz bırakmasını beklediği için hükümetlerin tüm vatandaşlarına eşit para dağıtması gerektiğini düşünüyor. Bill Gates gibi toplumların henüz bu uygulamaya hazır olmadığını düşünüp karşı çıkanlar da var. Asıl mesele tüm dünyada asgari bir eşitlik zemini yaratmak için hükümetlerin bu uygulamaya nasıl bakacaklarıdır. Ki ülkelerin refah seviyesi birbirinden oldukça farklı. Pandemi sürecinde kısıtlama ve yasaklarla kıvranan vatandaşlarına kesenin ağzını açan hükümetler de gördük, cebinde akrep olanlar da…
Evrensel temel gelir kavramını dile getiren filozoflar, ekonomistler, politikacılar komünist veya 'gizli komünist' olmakla itham edildiler. İnsanlığı, en aşağılandığı yerinden çekip çıkartmak için bu kavramı şimdi konuşmayacağız da ne zaman konuşacağız? Hacer Foggo'nun dediği gibi yoksulluk insan hakları ihlalidir.
Müze biletinin fiyatına geri dönersek… Asıl dert edilmesi gereken turiste ucuz gelen bilet fiyatının bize neden pahalı geldiği… Gıda fiyatları, kiralar, ev fiyatları, giyim kuşam, hepsi turiste, yabancıya ucuz! Ülke bize pahalı kardeşim, anlıyor musun?
Demet Cengiz kimdir? Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni 1999’da bitirdikten sonra Londra Westminster Üniversitesi’nde 'British Journalism Studies’ eğitimi aldı. 1996’da gazeteciliğe başladı. Yeni Günaydın, Global, BusinessWeek, Hürriyet, Sözcü gibi çok sayıda gazetede ve dergilde çalıştı. Ekonomi haberlerinin ve yazılarının yanı sıra yaşama dair de kalem oynattı. Patronların DNA’sını çıkaran kitabı Patron Çıplak ilgiyle karşılandı. Hayata dair denemelerden oluşan ikinci kitabı Turuncu Yazılar ise 2014 yılında yayımlandı. Patronlardan kulağa küpe önerileri, başarının sırlarını, pişmanlık ve şans faktörünün etkisini derlediği kitabı PATRONCA ise Ocak 2016’da okurlarla buluştu. Yayımlanmış beş kitabı bulunuyor. Altıncı kitabı ve ilk romanı olan Adımı Deniz Koydular -Kuşlar boynumuza dolandığında Temmuz 2021’de yayımlandı. |