Cevdet Kadri Kırımlı

21 Ocak 2025

Çiğnemeye doyulmayan Çin Mucizesi ve işportaya düşen çok kutuplu dünya sakızları

Çin Mucizesinin bir de ekürisi var, çok kutuplu dünya düzeni. Bunu diline pelesenk edenlere de kötü haberi verelim: Çin Mucizesi ne kadar sahiciyse çok kutuplu dünya düzeni de o kadar sahicidir

ABD seçimlerinin ardından Trump’ın yeni dönemdeki dış politikasına dair tahminler neredeyse popüler bir spor haline geldi. Görev vereceği isimler netleştikçe de Çin'le ilişkilere yönelik olumsuz beklentiler artmaya başladı. Özellikle Dışişleri Bakanlığı'nı üstlenecek Marco Rubio ile yeni Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz’ın, hatta Savunma Bakanlığı adayı Pete Hegseth’in Çin konusundaki şahin sicillerine bakınca, “Çin’in vay haline” diye düşünmemek zor.

Gayri ihtiyari “İşte,” diyorsunuz, “ABD’nin Çin politikasında vites yükseltecek ekip bu.”

Evet, bu isimler şahin olmasına şahin ama Allah aşkına Trump’ın yakın çevresinde, hatta Cumhuriyetçi Parti entelijansiyasında Çin konusunda şahin olmayan kimse var mı? Göçmenler, enflasyon ve Çin… Bunlar en fazla prim yapan konular ve özellikle Çin’e karşı şahin tutum, Cumhuriyetçi Parti’nin neredeyse alametifarikası.

Ayrıca, Trump’ın ekip çalışmasına önem vermesiyle tezahür etmiş bir siyasetçi olmadığı hepimizin malumu değil mi? Çin’e yönelik temel politikaların belirlenmesi ve icrasında meydanı Rubio ve Waltz’a bırakacağını düşünmek pek bir saflık olmaz mı?

*** 

İlk düğme yanlış iliklenirse, gerisinin doğru gelmesi ihtimal dışıdır, malum. 

“Trump yönetiminde Çin’le ilişkiler daha da gerilecek” değerlendirmesi de böyle bir yanlış ilikleme hikâyesidir aslında.

Yanlış iliklenen ilk düğme Çin Mucizesi’dir.

Bu sakız hâlâ çok kişinin ağzında. Çin Mucizesi'nden mülhem bir rol atfediliyor Çin’e. Büyüyen, ABD ekonomisini ekarte etmeye namzet bir güç olarak vehmediliyor. 

Çin’in halini ve vaziyetini tam olarak anlamadan yapılacak bütün değerlendirmeler yekten maluldür.

Şuradan başlayalım: Osmanlı İmparatorluğu için Karlofça Anlaşması neyse, Çin için de Covid-19’a karşı sıfır tolerans uygulaması odur.

Çin ekonomisi gerileme dönemine girmiştir. Osmanlı'nın yolculuğuna benzer bir şekilde, benzer tarihi ve ontolojik nedenlerle geriye dönüşü olmayan bir süreçtir bu. Osmanlı yapısal sorunlarını çözemediği için Karlofça’dan sonra süreci tersine çevirememiştir. Zaten eşyanın tabiatı gereği de yapısal sorunlarını çözmesi mümkün değildi. 

Çin ekonomisi de iflah olmaz yapısal sorunları nedeniyle benzer bir süreçle karşı karşıya. Bu yapısal sorunların mevcut yönetim anlayışı ve kabiliyetiyle çözülmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. 

Müteakip defalar yazılarımda ve “Çin Mucizesinin Sonu mu?” da dile getirdiğim gibi, Çin Mucizesi belli tarihsel ve toplumsal koşullar çerçevesinde ortaya çıkmış arızi bir hadisedir. Sürdürülebilirliği olan bir model değildir. 

Mucizenin dinamiği

Çin’de 1980-2020 arasında, yani 40 yıl içinde, yaklaşık 300 milyon kişinin kırsal kesimden kentlere göç ettiği tahmin ediliyor. Bu, insanlık tarihindeki en büyük kitlesel göçtür. Şehirlere göçenler, fabrikalar için ucuz emek kaynağı oldu. Böylece pek çok mal, o zamana kadar mümkün olmayan ucuzlukta üretilir hale geldi. Bu bir yandan müthiş bir ihracat büyümesi yaratırken, diğer yandan da özel mülkiyet hakkının tanınmasıyla birlikte şehirlerde müthiş bir emlak talebi doğurdu.

Hızlı şehirleşme, büyük bir emlak talebini, dolayısıyla da emlak üretiminde benzersiz bir artışı beraberinde getirdi. Öyle ki 2020 öncesinde Çin’deki yıllık yeni emlak üretimi, ABD ve Avrupa’da toplam üretilen emlakın 5 katı oldu.

Yan sektörlerle birlikte inşaatın GSYİH içindeki payı yüzde 29’u bulmaktadır. [1]

Kısacası, şehirlere göçenlerin yarattığı emlak talebi, benzeri olmayan bir ekonomik büyüme döngüsü yaratmıştır.

Çin’de toprak mülkiyeti devlete aittir. Yerel yönetimler sahip oldukları arazileri 70 yıllığına müteahhitlik şirketlerine kiralar. Bu şirketler de inşa ettikleri gayrimenkulleri halka satarlar.

Yoğun talep, emlak fiyatlarının baş döndürücü bir şekilde artmasına yol açmıştı. Emlak şirketleri de maket üzerinden satış yapıp topladıkları paraları, üzerine bir de borçlanıp yeni araziler devralmaya yönlendirmişlerdi. Yerel yönetimler de arazi devirlerinden elde ettikleri büyük fonları altyapı yatırımlarına yönlendirmiş; bunun yarattığı ekonomik faaliyet de büyümeye ekstra katkı sağlamıştı. Ülke otoyollar, hızlı trenler, düzenli şehirlerle göz kamaştırıcı bir refah seviyesine ulaşırken, ölçek ekonomisiyle yaratılan sanayileşmeyle dünyanın fabrikası haline gelmiştir.

Başbakan eski yardımıcısı Liu He () geçen yıl yaptığı bir konuşmada sektörün hayati önemini şu sözlerle ifade etmişti:

“Gayrimenkul sektörü hala Çin ekonomisinin temel direğidir. Banka kredilerinin yaklaşık %40'ını, yerel yönetim mali kaynaklarının %50'sini ve kentsel hane halkı varlıklarının %60'ını oluşturur. 2021'in ikinci yarısından itibaren Çin emlak fiyatlarında ve konut satışlarında hızlı bir düşüş yaşadı. Birçok emlak geliştiricisi likidite sıkıntısı ve kötüleşen bilançodan muzdaripti. Bazı önde gelen emlak müteahhitlerinin riskleri özellikle dikkat çekiciydi.” [2]

Çin 1978'de dünyaya yeniden açıldığından bu yana geçen on yıllar boyunca, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi oldu. 1991 ile 2011 yılları arasında yıllık büyüme oranı ortalama yüzde 10,5 idi. Xi Jinping'in liderliğe geldiği 2012'den sonra büyüme tedrici bir şekilde yavaşlama eğilimişne girdiyse de 2021'e kadar olan on yılda yüzde 6,7 gibi bir ortalamayı tutturulabildi.

2021’de balon endişesiyle yönetimin piyasayı soğutucu değişikliklere gitmesinin ardından önce talep azalmış ardından fiyatlar düşmeye başlamış üzerine pandemi ve batıyla yaşanan ayrışma nedeniyle ekonomideki yavaşlama da eklenince aşağı yönlü sarmal hız kazanmıştı.

Düşen fiyatlar ve azalan talep büyük emlak şirketlerinin tümünü olumsuz yönde etkilemiş, bir kısmı büyük miktarda borçlarla iflas ederken diğerleri de mevcut projelerini tamamlamaktan aciz hale gelmişti.[3]

Öyle ki geçen nisan sonu itibarıyla tamamlanmış ama satılmamış gayrimenkul stoğu 391 milyon metrekareye ulaşmıştır. Bu  New York’un Manhattan yarımadasındaki toplam konutların 6,6 katına eşdeğer bir miktardır. Üstüne üstlük halen inşaatı devam eden konutların tamamlanmasıyla satılmamış evlerin toplam envanterinin bu yıl sonunda 2,9 milyar metrekareye ulaşacağı tahmin ediliyor. Londra’daki tüm konutların toplamının yaklaşık 1.45 milyar metrekare olduğu düşünülürse rakamın büyüklüğü daha iyi anlaşılabilir. Yani iki Londra büyüklüğünde satılmamış boş konut söz konusudur.

Bir yandan gayri menkul fiyatları düşmeye devam ederken diğer yandan satışlar giderek azalıyor. Önce gelen gayri menkül şirketeleri ya iflas etmiş ya da iflasın eşiğine gelmiş durumda.  

Bu durumum görünür bir gelecekte düzelmesi mümkün değil.

Bu durumun en büyük mağduru yerel yönetimler. Gelirleri ciddi oranda azalmış durumda. Zaten çoğu çok ciddi oranda borçlu. Yerel Yönetimler Finansman Vasıtaları (YYFV) [4] adı verilen bir yöntemle yapılan borçlanmaların miktarının 9 milyar doları geçtiği tahmin ediliyor. Bunların ciddi bölümü geri ödenmesi mümkün olmayan borç kategorisinde. Görece az gelişmiş eyaletler temel hizmetleri sürdürmekte için gereken kaynakları sağlamakta bile sıkıntı yaşamaya başladılar.

Ama asıl mağdur hane varlıklarının önemli bölümünü gayrimenkulde park etmiş olan vatandaşlar. İpotekle almış oldukları evlerin fiyatları ciddi oranda azalmış durumda ancak hala eski rayiç üzerinden borçlular. Bu da giderek fakirleşme algısının artmasına yol açıyor. Zaten batıyla yaşanan itişme süreci nedeniyle ihracata yönelik üretimde ciddi bir kar marjı sorunu yaşanıyor. İçerde tüketim yavaşlama eğiliminde. Ciddi bir deflasyon söz konusu. 

Durumun asimetrisini şu rakamlar ne biçimde ortaya koymakta: Dünyada toplam yatırımların yüzde 28’ini toplam gayri safi üretimin de yüzde 35’ini gerçekleştirmesine rağmen küresel tüketimdeki payı sadece yüzde 12’dir. 

Çin'de hane halkı tüketimi gayri safi yurt içi hasılanın yalnızca yaklaşık yüzde 39'unu oluşturmaktadır, bir fikir vermesi açısından ABD'de bu oran yaklaşık yüzde 68 olduğunu belirtelim.

İç tüketim ile üretim arasındaki makas azalmayacak, içeride emilemeyen üretim potansiyelinin dışarı boca edilmesi de özellikle batı ile çatışmacı ortamı artıracaktır. 

Hayli kalabalık olan Çin’in müzmin sorunları listesindeki azalan ve yaşlanan nüfus ile hızla artan genç işsizliğini de anmadan geçmeyelim.

Trump şimdi ne yapacak?

Trump’ın 2017’de gümrük tarifelerini artırarak cini şişeden çıkardı.  Covid 19 ve buna karşı Çin’in uyguladığı sıfır tolerans politikası olmasaydı Çin Mucizesi’nin şapkasının düşüp kelinin gözükmesi uzun zaman alacaktı.  

Ancak 2023’ten itibaren hızla kötüleşmeye başladı.

Washington siyaset mahfillerinde Çin hakkında giderek hakim olan görüş “hasta adam”dır.  Amanız hastalıktan muzdarip bir hasta gibi ağır ağır kötüleşmesi mukadderattır.

Trump ve yeni yönetim beklentilerin Çin’i provoke edici bir tutum içine girmeyecektir. Hele hele tarifelerde büyük artışlar gibi görkemli tavırlara hiç kalkışmayacaktır. Hastanın dertlerini azdıracak küçük dokunuşlarla yetinecektir. 

Unutmadan… Çin Mucizesinin bir de ekürisi var, çok kutuplu dünya düzeni.

Bunu diline pelesenk edenlere de kötü haberi verelim: Çin Mucizesi ne kadar sahiciyse çok kutuplu dünya düzeni de o kadar sahicidir.


[1] Kenneth S. Rogoff, Yuanchen Yang, Peak China Housing, NBER Working Paper Series, Cambridge, Ağustos 2020
[2] Davos 2023: Special Address by Liu He, Vice-Premier of the People's Republic of China, 17 Ocak 2023,  
[3] Krizin ekonomik ve toplumsal etkileri konusunda bkz.
[4] YYFV’ler altyapı ve kamu yararına olan projelerin finansmanı için oluşturulmuş bir nevi yatırım kurumları. Yerel yönetimler genellikle sahip oldukları bir varlığı (örneğin bir arsanın kullanım hakkını) bu kurumlara devreder, bu kurum da yapılacak proje için bono satarak finansmanı sağlayıp projeyi gerçekleştirir. Teorik olarak gelir getirecek bir projeye yatırım yapılması durumunda söz konusu borçların ödenmesinde sorun olmaması gerekir. Ancak yerel yönetimlerin keyfi kararları neticesinde zaman içinde ekonomik olarak randımanlı olmayan çok sayıda projeye yatırım yapıldı.

Cevdet Kadri Kırımlı kimdir? 

İzmir'de doğdu.

Yurt içinde ve yurt dışında farklı şirketlerde yöneticilik yaptı.

Çin'de ve Hong Kong'da yaşadı.

"Çin Mucizesinin Sonu mu? Uyuyan Arslan Kağıttan Kaplan" adlı bir kitabı (İletişim Yayınları) vardır.