Geçtiğimiz yıllarda İz TV de yayınlanan bir belgeselde, anlı şanlı sosyalist bir şair, 25 yıldır yaşadığı Büyükada'da, Troçki'nin köşkünü hiç görmediğini itiraf etti. Türk aydınının bu meraksızlığı yüzünden Troçki'nin 4 yıl yaşadığı köşk, maalesef bakımsızlıktan viran olmuştu. Bu meraksızlıkla, viran olan bu mekana bırakın sahip çıkmayı, belgelemek için bile en ufak bir girişimde bulunulmadı. Ta ki 2010 yılında açılan bir fotoğraf sergisine kadar. İrlanda'dan kalkıp gelen fotoğraf sanatçısı James Hughes, merak edip köşke girmiş ve köşkün içini fotoğraflayarak belgelemişti. Bu fotoğraflardan oluşan sergi "Troçki'nin Hayaletleri" başlığıyla Moda'da küçük bir galeride sergilendi fakat çok da fazla ses getirmedi. Ancak fotoğraflarda büyük olasılıkla Troçki’ye ait kütüphane ve kitapların varlığı seçilebiliyordu. Serginin açıldığı günlerde 4. Enternasyonalin memleketimizdeki temsilcileri referandumda "Yetmez Ama Evet" kampanyasına kendilerini canı gönülden kaptırdıkları için bu konu unutuldu gitti.
Peki koskoca Ekim Devrimini yöneten 3 kişiden biri olan Lev Davidoviç Troçki'nin Büyükada'da ne işi var dı? Hikaye aslında tüm devrimlerin bir özeti gibi. 1917-1924 arası Kzılordu komutanlığı yapan ve Beyaz Ruslara karşı acımasızlığı ile bilinen Troçki, Lenin'in ölümünden sonra Stalin'le girdiği iktidar mücadelesini kaybeder ve ilk olarak 1929 da İstanbul'a sürgüne yollanır. Ancak iç savaş yıllarında önüne sürüp Rusya'dan kovduğu Beyaz Rusların da önemli bir kısmı da İstanbul'dadır. Talat Paşa gibi bir suikaste kurban gitmekten korkan Troçki en güvenilir yer olarak gözlerden ırak Prinkipo'yu (Büyükada) mesken tutar ve fasılalarla tam 4,5 yıl Büyükada'da kalır. Büyükada'da kiraladığı Arap İzzet Paşa köşkü hem karadan hem denizden korunaklı bir yerdedir ve Türk hükümeti de bu davetsiz misafirin başına bir şey gelmemesi için azami dikkat gösterir. Troçki teorik olarak hayatının en verimli yıllarını İstanbul'da geçirir. İhanete Uğrayan Devrim, Sürekli Devrim, Sanat ve Edebiyat gibi başyapıtlarını İstanbul'da yazdı. Ayrıca Rusya’daki taraftarlarıyla bağlantısını asla koparmadı. Stalin'in ajanlarına rağmen pes etmedi ve mücadelesini sürdürdü. Bu faaliyetlerinden rahatsız olan Sovyet ve Türk hükümetleri onu yeniden sürgüne zorladılar. 1933 yılında ayrıldığı Büyükada'dan sonra kısa sürelerle İsveç ve Fransa'da ikamet etti. Ancak Stalin peşindeydi ve nihayet Meksika'ya hicret etmek zorunda kaldı. Bu yılmak bilmez mücadele adamı orada da boş durmadı ve küresel bazda örgütlenme çalışmalarını sürdürdü. Ta ki 1940 yılında bir ajan tarafından buz baltasıyla katledilinceye kadar. Bugün Meksika'daki evi dünyanın dört bir yanından ziyaretçi akınına uğrayan bir müzeye dönüşmüştür.
Büyükada'daki Arap İzzet Paşa Köşkü ise halen özel mülkiyettir ve 2011 yılında kabul edilen Adalar nazım imar planında burası "kültürel tesis alanı" olarak tescil edildi. Ancak gazetelerden öğrendik ki mülk sahibi bu karara itiraz etti ve İBB İmar ve Bayındırlık komisyonunca burasının yeniden konut olarak değerlendirilmesi kabul edildi.
Bu karar İBB
Görünen o ki bu konu daha çok tartışılacak. Ancak bu tarihsel şahsiyete ev sahipliği yapan bu mekanın müze olması en doğru karar olacaktır. Adalara otoyol açmayı düşünen yöneticilerin yerini, adalara daha çok müze kazandırmayı düşünen yöneticiler aldıkça gerçek bir kültür başkenti olma hedefini gerçekleştirebiliriz.
Son not: Meraklısı için Troçki'nin İstanbul günlerini anlatan tek kaynak Ömer Sami Coşar tarafından "Troçki İstanbul'da" başlığıyla yazıldı ve İş Bankası yayınlarından çıktı.