Cengiz Özdemir

07 Temmuz 2012

Çamlıca Camii: Haddini Bilmek ve Şirk Koşmak

Turgut Cansever\'in neredeyse yazdığı bütün yazılarında vurguladığı ortak tema, İslami mimarinin mutlaka \"insan ölçeğinde\" tasarlanması gerekliliğidir

İslamcı-Muhafazakar düşünür ve Mimar Turgut Cansever'in neredeyse yazdığı bütün yazılarında vurguladığı ortak tema, İslami mimarinin mutlaka "insan ölçeğinde" tasarlanması gerekliliğidir. Ona göre, mimari çevreye uyumlu olmalı, topografyanın "gayrı muntazamlıklarına" karşı geometrik çizgilerle "diklenmek" yerine; tabiatla, fauna ve flora ile, ışık ile uyumlu, insan ölçeğinde yapılar inşa edilmelidir. Cansever'e göre bir kültürün yüceliği ölçü sorunu değildir. Eğer öyle olsaydı kainatın en yüce medeniyeti Nazi'lere ait olurdu. Çünkü Nazi estetiğinin temel problematiği de devasa ölçüler ve Gigantomani takıntısı olmuştur.

Geçtiğimiz günlerde Milliyet Gazetesinde çıkan röportajda Hacı olduğu sürekli vurgulanan Mimar Mehmet Güner'in burada bir "rekor" denemesine girişeceğini öğrendik. Mehmet Güner'in adını ilk kez duyuyoruz. Kendisinin tüm kariyeri Kahramanmaraş il sınırları içinde sınırlı. Ne bir uluslararası başarısını biliyoruz, ne de örneğin Turgut Cansever gibi yazılarını makalelerini takip edemiyoruz. Tüm kariyerini bir taşra kentinde tamamlamış bu mimarın İstanbul'un en iddialı projesinin başına getirilmesi için hangi yeterliliklere sahip olduğundan benim haberim yok, olan varsa beri gelsin! Bu denli önemli bir proje için neden ulusal ya da uluslararası bir yarışma açılmadığı, estetik yönden böylesi bir yapıya kimin ve nasıl karar vereceği ayrı tartışma konuları. Ancak Başbakanın Maraş'ta Mehmet Güner'in yaptığı camiyi beğenmesi yeterli olmuş anlaşılan. Yarışma açmaya ne hacet; hacca gitmiş olması ve başbakan tarafından bir işinin beğenilmesi, yüzyıllar boyunca İstanbul'a damgasını vuracak bir "eser" bırakması için yeterli sayılıyor...

Yapılan röportajda Mimar Mehmet Güner'in Hacc'da Kabe'den çok onun etrafındaki Zemzem Tower's'lara hayran kaldığını anlıyoruz. Çünkü Mehmet Güner projede minarelerin Medine-i Münevvere'yi bile geçeceğini müjdelemiş! Kubbe çapının da 60 metre olacağını belirterek, Ayasofya'nın 36 metre olan kubbe rekorunu tarihe gömeceklerini ifade etmiş. Böylece Mimar Sinan'ın yapamadığını yapacaklarmış. Minare sayısının ise 6 hatta daha fazla olacağını da belirtmiş.

Haddini bilmek İslam felsefesinde önemli bir kavramdır. Had sınır ve uç anlamına gelir. Mimar Sinan Edirne'deki Selimiye Camii'ni yaparken, ustalık eserim dediği bu eserde, Ayasofya'nın kubbe çapını geçecek yetenek, bilgi ve teknolojiye sahipti. Bunu yapmamış olması haddini bilmesinden kaynaklanıyor. Sinan ecdadının kutsal saydığı bir anıtı, üstelik İstanbul'da yer alan bir anıtı, Edirne'de inşa ettiği bir camiyle bile ezmeye yeltenmemiştir. Selimiye'nin kubbesini Ayasofya'dan birkaç santim küçük bırakması tamamen bilinçli bir tercihtir. Ayasofya'dan 1500 yıl sonra onun kubbe çapını geçeceğim, rekor kıracağım derseniz mimar değil, inşaat mühendisi, hatta müteahhit olarak anılırsınız.

Yine, şirk koşmak İslamda en büyük günahtır. Eş koşmak anlamına gelir ki Sultanahmet Cami yapılırken Sultan 1. Ahmet Mekke Cami'nin de altı minaresi olması nedeniyle gelen tepkileri hafifletmek ve bir anlamda şirk koşmamak için Mekke Camine yedinci bir minare eklettirmiştir. Çamlıca Camisi için düşünülen minare sayısı ise "altı belki de sekiz" imiş...

Medeniyet kelimesi Medine'den türemiştir. Sanılanın aksine, Medine sadece Arap Yarımadasındaki kutsal şehrin adı değildir. Medine Arapça'da şehir anlamına gelir ve bugün birçok Arap kentinin eski mahallelerine Medine (Şehir) denir. Latincedeki Polis gibi. İstanbul ismi de Stin-Polis (şehre doğru) tabirinden türemiştir. İstanbul'un Medine'si elbetteTarihi Yarımada'dır. Her bir tepesine birbiriyle yarışmayan mütevazi, dengeli camilerin süslediği Tarihi Yarımada İstanbul'un kalbi ve medeniyetidir. Tarihi Yarımada, zaten etrafında yapılan kulelerle kuşatılmaya ve eşşiz siluetine hançerler saplanmaya başlanmıştır. Bir de bunun tam karşısına, İstanbul'un en yüksek tepesine yapılacak devasa ölçülerde bir caminin Tarihi Yarımada'ya vereceği tahribat, etrafını kuşatan kulelerden daha fazla olacaktır. Bu proje bir merkez-kaç kuvveti yaratarak şehrin medinesine meydan okuyacaktır.

Sonuç olarak haddini bilmek, tevazu sahibi olmak bir erdemdir. Böylesi kalıcı bir proje için işinin ehli uzmanlara danışmak ta bir erdemdir. Yatıp kalkıp ecdadıyla övünenler, Fatih'in etrafındaki bilim adamlarına nasıl değer verdiğini hatırlasınlar. Bir taşra kentinde gördüğü camiyi beğenip hiç kimseye sorup danışmadan İstanbul'un tavanına devasa ölçülerde "kondurmak" marifet değildir. Marifet ecdadının kurduğu medeniyetle uyumlu, onunla yarışmayan, onu ezmeyen, insan ölçeğinde mabetler inşa edebilmektir.