Cengiz Özdemir

02 Mayıs 2013

1 Mayıs, Taksim Meydanı, Emek Sineması ve mekanların hafızası

Malum her 1 Mayıs ülkemizde bir gerginlik sebebi olagelmiştir

Malum her 1 Mayıs ülkemizde bir gerginlik sebebi olagelmiştir. Nispi rahatlama ve demokratikleşme süreçleri haricinde hep yasaklı, hep kavgalı, hep endişeli geçmiştir. 1976 yılında kutlanan ilk kitlesel 1 Mayıs'tan sonra Türkiye'nin karanlık mekanizmaları harekete geçerek, 1977 1 Mayıs'ını kana buladılar. 36 kişi bu meydanda katledildi. Bu yüzden Taksim hep 1 Mayıs'larla özdeşleşti. 12 Eylül döneminde darbeci cuntanın lideri Taksim'de miting düzenleyip o katliamı işaret ederek "Biz gelmeseydik burası kızıl meydan olacaktı" sözlerini sarf edebilmişti. Taksim meydanı neredeyse 35 yıl boyunca her 1 Mayıs'ta siyasal erkin "namus meselesi" haline gelmiş, buraya kitleleri sokmamak için her türlü şiddeti reva görmüştür. Bu yıl da böyle oldu. İki gün önce Başbakan sendika başkanlarıyla yaptığı toplantıda "Taksim'i unutun" demiş. Akabinde İstanbul'da iki yeni miting alanının inşa edileceğini ve artık şehir merkezinde miting yapılmasına müsaade edilmeyeceğini meclis gurup toplantısında "müjdeledi".

12 Eylül'den sonra ilk kitlesel kutlama 1987 1 Mayıs'ında Beyoğlu Emek Sinemasında gerçekleşti. Bu satırların yazarı da o kutlamaya katılmış ve içeri girebilme şansına sahip olmuş "mutlu azınlık"tandı. Çünkü sinema dolup taşmıştı ve Yeşilçam sokağı hınca hınç dolu idi. İnsanlar içeri giremeyeceklerini bildikleri halde kutlamanın sonuna kadar sokakta beklemişler, sloganlar atmışlardı. O devirde İstiklal Caddesi araç trafiğine açık olduğundan, kalabalık yolu trafiğe kapatmasın diye trafik polislerinin zor anlar yaşamıştı. Geceye Müştak Erenus, Bilgesu Erenus, Can Yücel, Emin İgüs gibi birçok sanatçının şarkılarıyla ve şiirleriyle destek olduğunu hatırlıyorum. Can Yücel o davudi sesiyle ve büyük bir coşku ile "hava döndü" diyordu. Gerçekten de hava Emek Sinemasında dönüyordu.

Kutlama sırasında Can Yücel ile Yalçın Küçük arasında yaşanan küçük bir gerilim Tercüman vb sağ basın tarafından "Komünistler yine birbirine girdi" türünden manşetlerle duyurulsa da, sonuçta gece sakin ve olaysız bitti.O kutlamadan cesaret alan işçiler ve sendikalar her yıl Taksim'e çıkmak için çeşitli girişimlerde bulundular. 1989 yılında bir trafik polisi tarafından hedef gözetilerek kurşunlanan M.Akif Dalcı adlı gencin ölmesiyle 1 Mayıs yeniden karanlık provakasyonların günü olarak anılmaya başlandı. 1996 1 Mayıs'ında polis kurşunuyla ölen 3 işçi hala hatırımızda. Sonuçta yıllarca süren inatlaşma yerini bir yumuşamaya bıraktı, ancak bunun yalancı bir bahar olduğunu bu yıl yeniden anladık.


Bu yıl Taksim yine yasaklandı ve yine benzer sahneler tekrarlandı. Devletin bahanesi hazır, meydanda inşaat varmış. Bu vesileyle önümüzdeki yıllarda da Taksim'in mitinglere tamamen kapatılmasının yolu açılıyor. Mitinglere kapanan Taksim, AVM'lere açılıyor. Bu satırların yazarı olarak benim kişisel hafızamda nasıl ki Emek Sineması sadece bir sinema değilse, Taksim'de sadece bir meydan değildir. Bu mekanların bir hafızası vardır. Ne "Taksim'i unutun" demekle Taksim'den vazgeçilir, ne "Emek sinemasını unutun" demekle Emek sinemasından. Emir bazen demiri kesmez.
 

Bu arada bugün çeşitli bahanelerle İstanbul'un başka mekanlarında gösteri yapacak olanlara William Shakespeare'in Hamlet oyunundaki ünlü tiradı hatırlatmak isterim.
"Olmak ya da olmamak, İşte bütün mesele bu"