Cengiz Çiftçi

28 Mayıs 2014

Çocuğun yüksek yararı yaklaşımı...

Çocuğun yüksek yararı yaklaşımı 2011 yılında düzenlenen Türkiye Çocuk Hakları Konferansında kamu ve diğer paydaşlar tarafından ilk defa kabul görürken uygulama aşamasında genel bir politika oluşturulamadı.

Çocuk ve çocukluk kültürel, sosyal ve siyasal bağlamda ulus devletlerin en temel kavramlarından biridir. Modern ulus devletler çocukluk süreçlerini ailelere bırakılmayacak kadar önemli bulduklarından çeşitli düzenlemelerle bu alanı kontrol ederler. Homojen veya çoğulcu toplumların özelliklerine göre bu politikalar kapsayıcı ve koruyucu olabildikleri gibi tek tipleştirici ve dışlayıcı da olabilirler. Refahın paylaşımı, sosyal hareketlilik, ana dilde eğitim gibi farklılıklara saygı bu politikaların uygulanışına göre şekillenebiliyor. Son zamanlarda çocuk katılımı ile ilgili çalışmalar ve örnek uygulamalar artmakla birlikte edilgen bir kesimi barındıran çocuklar adına hep başkaları karar verir. Bu kararlar çoğu zaman çocuğun yüksek yararına uygun olmayabiliyor.

Sivil toplum alanında da öz-örgütlenmesi olmayan hayvan hakları ve çocukluk alanlarıdır. Son yıllarda çocuklar tarafından kurulan derneklerin sayısı artmakla birlikte özellikle çocuk hakları alanındaki çalışmalar yetişkinlerin kurdukları sivil örgütlenmeler aracılığı ile sürdürülüyor.  

Son günlerde çocuklara yönelik ihmal, istismar ve şiddet haberlerinde bir artış çocuğa yönelik şiddetin arttığı algısını oluşturmaktadır. Tıpkı kadına yönelik şiddetin görünür olduğu gibi çocuğa yönelik şiddette görünür olmaya başlıyor. Hâlbuki şiddet vakalarındaki bir artıştan ziyade kurumsallaşmış ihmal, istismar ve şiddet pratiklerinin basına yansıması ile konuya yönelik algıların değişmesi sürecini yaşıyoruz. Örneğin Soma faciasında gündeme gelen çocuk işçi çalışması farklı sektörlerde devam ediyor. Kaza, ölüm gibi durumlarda sonuç toplumsal tepki ile görünür oluyor. Olağan şüpheliler gibi bir yanı ile bu ihmal, istismar ve şiddet vakalarının bir parçasıyken diğer yandan da çocukluğa atfedilen masumiyet çerçevesinde insanlar tepkilerini dile getiriyor. Türkiye’de farklı arayışlar olmakla birlikte çocuk politikalarında paternalist bir yaklaşım baskın olmaya devam ediyor.

Paternalist yaklaşımdan kurtulmanın yolu çocuğun yüksek yararı kavramını hayata geçirmekle mümkün olacaktır. Çocuğun yüksek yararı dinamik bir kavram olarak tek tek özel durumları kapsayacak bir çerçevede belirlenmektedir. Uluslararası Çocuk Merkezi-ICC geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi genel yorumlarını Türkçeleştirerek bu alandaki çalışmalara önemli bir kaynak kazandırdı. Kaynak 2011-2014 yılları arasında uluslararası toplumun çocuk politikalarını belirleyen dört başlığa dayanıyor.

Çocuğun yüksek yararı yaklaşımı 2011 yılında düzenlenen Türkiye Çocuk Hakları Konferansında kamu ve diğer paydaşlar tarafından ilk defa kabul görürken uygulama aşamasında genel bir politika oluşturulamadı. Sistematik bir yaklaşımdan ziyade, her bir ihmal, istismar ve şiddet vakası toplumsal tepki sonucunda kamu yetkilileri tarafından ele alınmaya devam edildi. 

Aile, Çocuk, Şiddet Konferansı

Boğaziçi Üniversitesi, Hümanist Büro ve Bernard Van Leer Vakfı tarafından desteklenen ve Doç. Dr Serra Müderisoğlu, Ceyda Dedeoğlu, Seda Akço ve Bürge Akbulut tarafından hazırlanan  “Türkiye’de 0-8 yaş arası Çocuğa Yönelik Aile içi Şiddet Araştırması” çocuğa yönelik ihmal, istismar ve şiddetin tıpkı kadına yönelik şiddet süreçlerinde olduğu gibi yaygın ve yapısal özellikte olduğunu ortaya koyması açısından çarpıcı sonuçlara ulaştı.

Araştırma sonuçları aileler düzeyinde şiddetin yaygın olduğunu, şiddeti besleyen etmenlerin yapısal olduğunu, sosyal refah süreçlerinin iyileşmesi ile şiddet patriklerinin azaldığını ortaya koyması bakımından farklı bir politika geliştirme ihtiyacını ortaya koyuyor. Çocuğa yönelik şiddetin azalması için gerekli olan toplumsal tutum değişikliğinin kamu hizmetlerinde farklı ihtiyaçların giderilmesine bağlı olduğunu bu bağlamda da paternalist bir yaklaşımdan çocuğun yüksek yararı bakış açısı ile uzun dönemli politikalarla mümkün olacağını ortaya koyması bakımından geleneksel yaklaşımlardan ayrışıyor.

Çocuğun refahının toplum refahı ile doğrudan ilişkili olması (sağlık, eğitim, istihdam süreçlerinin iyileştirilmesi,  gelir dağılımının dengeli hale getirilmesi, sosyal hizmet çalışmalarının kapsayıcı hizmetlerle güçlendirilmesi) yapısal dönüşümler için kamunun kaynak ayırması anlamına geliyor. Çocuğa yönelik ihmal ve istismarın önlenmesi ve şiddetin azaltılması bu bağlamda sosyal ortaklar ve sivil toplum katılımı ile yapılacak uzun dönemli bir planla mümkün olacaktır.     

Araştırma detaylarına http://www.ailecocuksiddet.info adresinden ulaşılabilir.