ABD’de bile pek çok kişi bilmez ama ABD ve İngiltere bir değil iki kere savaştılar. Yaşıtlarım ve ağabeylerim (kim bilir belki ablalarım da) birinci savaşın detaylarını nizami adam Çelik Blek’ten öğrendik. İkinci savaş ise ABD’nin bağımsızlık ilanından 32 sene sonra 1812’de başladı.
Aslında İngiltere ve Fransa, Kanada’daki çıkarları için savaşıyordu. İngilizlerin, Fransız limanlarına girip çıkan Amerikan gemilerini tacizleri, aramaları savaşa sebep oldu. Bazı tarihçiler bu savaşa “iletişim eksikliği savaşı” diyor.
Çünkü Amerikalıların savaş ilanında sadece 2 gün önce, Britanya Krallığı, ABD ile aralarında anlaşmazlığa sebep olan donanma yasalarını değiştirdiğini zaten ilan etmişti. Ama bu ilan ABD başkenti Washington DC’yi etkisi altına alan çığırtkan bir grubun sebep olduğu gürültü içinde duyulmadı bile. Murphy’nin savaş kuralı der ki, bir kere savaşın başlaması mühim. Başladıktan sonra zaten “yahu biz niye savaşıyoruz?” diye soracak insan kalmaz. Ve böylece ABD ve İngiltere 3 yıl boyunca deyimin gerçek anlamıyla ‘boşu boşuna’ bir savaşa daha tutuştu.
İngilizler, Beyaz Saray’ı yerle bir etti. 3 yıl sonra anlaşma imzalandı ve iki taraf da bu saçma sapan savaşı unutulmaya terketti. Zaten bugün “forgotten war (unutulmuş savaş)” diye anılıyor.
Ama bu savaşı çıkaran o çığırtkan politik grup unutulmadı ve siyaset terminolojisine adlarını kurşuni harflerle yazdırdılar. Kongre’de dönemin Kentucky milletvekili Henry Clay liderliğindeki bu “savaşalım her şey fıstık gibi olacak” güruhuna en ciddi muhalefeti gösteren John Randolph of Roanoke oldu. Randolph’un, durdurmak için çok mücadele ettiği ama başarısız olduğu bu güruhu “war hawk (savaş şahini)” şeklinde adlandırması siyasi söyleme yerleşti.
ABD’nin güney eyaletleri ile o günlerde Batı sınırını oluşturan bugünkü “midwest” eyaletlerinden gelen şahinlerin, “İngiliz donanmasının ABD’nin onurunu çiğnediği” iddiası, savaş isteklerinin asıl sebebi tabii ki değildi. Özellikle batı eyaletlerinden olan “hawkish” grup, İngilizlerin, batıdaki Amerikalı yerleşimcilerle çatışan “Kızılderilileri” desteklediğini iddia ediyor ve ABD’nin ‘İngiliz Kanada’sını işgal ederek bu tehdidi “kökten çözmesi” gerektiğini savunuyorlardı.
ABD o tarihten beri sorunları savaşarak ‘kökten çözüyor’. Ama sonrasında sahip olduğu daha büyük problemlerin hepsini de bu ‘kökten çözüm’ler doğurageldi.
ABD 'terörle savaş'ın ekonomik maliyetini henüz ödememiş bile
ABD’nin bir önceki başkanı George W. Bush, 11 Eylül sonrası başlattığı savaşın adını ‘War on Terror’ koydu. Bush savaşını başlattıktan 40 gün sonra 1 Mayıs 2003’te Lincoln Uçak gemisinin güvertesinden savaşını zaferle bitirdiğini ilan etti. Irak sorunu ‘kökten çözülmüştü’. Bitmeyen aksine daha yeni başlayan savaşın 7’nci yılında, 2010 Ağustos’unda Barack Obama ABD’nin bu savaşı bitireceğini ve 2011 Aralık ayı sonu itibarı ile tüm birliklerin geri çekileceğini bir kez daha açıkladı. ABD 2011 yılı sonunda açıklandığı gibi çekildi. Ancak ‘kökten çözüm’ün ortaya çıkardığı sorun yine çözülmedi. 8 yıllık Irak savaşında (halen devam eden Afgan savaşını saymıyorum bile) ABD’nin tek kaybı 5 binden fazla askerinin hayatı ve onbinlercesinin yaralanması olmadı. 1 trilyon dolar civarındaki resmi doğrudan maliyet de ABD ekonomisini büyük bir girdaba sürükledi.
Çok kolay başlayan ‘kökten çözüm’ün, ABD açısından 2011 sonu itibarı ile bittiği sanılıyordu. Geçtiğimiz hafta yayınlanan bir rapor ise, ‘Hayır’ diyor. Rapor, ABD’nin Irak-Afganistan savaşlarının(war on terror) sosyo-ekonomik maliyetinin 4-6 trilyon dolar olduğunu’ kaydediyor. Harvard Üniversitesi’nin siyasal bilgiler fakültesi Kennedy School’dan profesör Linda Bilmes’in hazırladığı raporun Amerikalıları asıl ürkütecek ayrıntısı ise bu değil. Rapora göre savaşın asıl ekonomik maliyeti henüz ödenmiş bile değil.
Çünkü, savaşta kaybolan, kullanılan bütün mühimmat ve ekipmanların yenilenmesi, ikame edilmesi gerekecek. Ayrıca savaşı finanse etmek için borçlanılan paranın faizi gelecek yıllar boyunca ödenecek. Ve dahası, savaşta yaralanan askerlere ya da ölenlerin yakınlarına sağlık sigortası ve ikramiyeleri gelecekte de ödenmeye devam edecek. Her iki savaşta on binlerce asker yaralanmış ve ABD Kongresi daha önceki geleneklerinin dışına çıkarak gazilere ve yaralılara adeta bir sosyal devlet yaklaşımıyla oldukça cömert davranan yasalar çıkarmıştı.
Raporun en ilginç bulgularından biri ise savaş tıbbının gelişmesinin ekonomiye etkisine dikkat çekmesi. Tıptaki gelişme ile yaralı asker sayısı - ölü asker sayısı oranı bugüne kadarki bütün savaşlardan olağandışı seviyede farklı oldu. Birçok yaralı asker ölümden kurtuldu ancak bu bakıma muhtaç çok sayıda daha fazla gazi demek. Ve bu da savaşın geleceğe dönük maliyetini yükselten bir rol oynayacak.
Petrol için savaş ekonomik açıdan aptalca
1909 yılında yazdığı ve internetten bedava okuyabileceğiniz ‘The Great Illusion’ kitabında Norman Angell, askeri güç kullanımının ekonomik refaha hiçbir katkısı olmadığını, belirtiyor ‘savaş, ekonomik açıdan berbat bir fikir. Militarizmi kaçınılmaz kılmaktan başka işe yaramaz’ tespiti yapıyordu. Ona göre bir savaş sadece yenilene değil bütün taraflarına ekonomik çöküntü getirir. Bu tespiti onun, dünya savaşı çıkmayacağı yanlış öngörüsünde bulunmasına sebep oldu. Bu öngörüsünde yanlış çıktı ancak savaşın ekonomik çöküntü olacağında haklı çıktı. Birinci Dünya Savaşı, katılan bütün imparatorlukları bitirdi. İkinci Dünya Savaşı da, son anında kıyısından karışan ABD hariç bütün ülkeleri yıktı.
ABD’nin Irak savaşındaki en önemli motivasyonun Irak’ın zengin petrol yatakları olduğunu yaygın bir kanaat. Avustralyalı ekonomist John Quiggin ise savaşın tek nedeni olarak bunu görmenin yanlış olacağını şu şekilde dile getiriyor:
‘’Savaşın tek nedeninin petrol olduğu basit tezine katılmasam da Irak petrolünün, Rus ya da Çin değil ABD’nin dostu bir yönetimin elinde kalmasını sağlamanın savaşın motivasyonlarından biri olabileceğini yadsımam. Ancak savaş bu ‘petrol’ açısından da, diğer bütün açılarından olduğu gibi bir fiyaskoyla sonuçlandı. Savaşa harcadığı trilyonlarca dolar ve daha ortaya çıkacak trilyonlarca dolarlık maliyet, ABD’yi petrol piyasasında tarihinde hiç olmadığı kadar kötü duruma düşürdü. Petrol isteyen ülkenin yapacağı en akıllıca iş petrolü satın almaktır. Ancak petrol yüzünden savaşa girmenin aptalca olacağını ispatlamak, birilerinin bunu yapmayacağını garanti etmez. Ampirik gözlemlerimizin sağladığı çok sayıda veri, insanların özellikle savaş mevzubahis olduğunda her zamankinden daha aptalca hareket ettiklerini ispatlıyor.’’
Elbette Türkiye’deki ‘silahlı çatışmaları bitirme süreci’ni birebir ABD’nin Irak Savaşı ile özdeşleştirmek doğru değil. Ancak, ABD’nin ‘terörle savaş’ deneyiminin, çözüm yaklaşımları açısından yığınla ‘ibret’ içerdiği de gözardı edilmemeli.
Bir kuyunun içindeysen kökünü kazmak çıkış stratejisi olamaz
Woodrow Wilson Merkezince yayınlanan Wilson Quarterly dergisinin 2009 yılı yaz sayısında yayınlanan “The First Rule of Holes (Kuyuların birinci kuralı)” başlıklı makalesinde, ABD bağımsızlık mücadelesi sırasında İngiltere’nin yaptığı hataları anlatan Tarihçi profesör Stanley Weintraub, Afganistan ve Irak’taki “terörle mücadele” politikasının ABD’yi ne tür sorunlarla yüzleştirdiğini çok etkileyici şekilde gözler önüne seriyor. “Britanya imparatorluğunun en büyük hatası, mutlak zaferden başka hiçbir alternatif çözüm stratejisinin olmamasıydı.” diye yazan Weintraub, nihayete ulaşması imkansız bir mücadelenin ‘kökünü kazıyacağız’ anlayışıyla sürdürülmesinin aptallığını vurguluyor ve ekliyor: “Kral 3. George, başarısızlıktan ancak yıllar sonra kuyuların birinci kanununu hatırlayabilmişti: Eğer birine düşmüşsen kazmayı bırak.”
‘Terörle mücadele’ kör bir kuyudur. İçine düştüyseniz, çıkış için kuyunun kökünü kazımaya çalışmak kadar büyük bir hata olamaz. Kök kazıma istikametinin çıkışı yoktur. Her geçen gün daha da kuyunun içinden çıkamaz hale gelirsiniz.
Farkettiğinizde artık çok geç olmuş olabilir.