Cemal Tunçdemir

17 Eylül 2013

ABD, kendi topraklarına attığı nükleer bombalardan nasıl kurtuldu?

Evet ABD kendi topraklarına atom bombası atmaktan tamamen şans eseri kıl payı kurtulmuş

Atom bombası deyince hepimizin aklına hemen Hiroşima ve Nagazaki geliyor. Ancak eğer aptalca bir kazada talih ABD’den yana olmasaydı Washington DC ve New York da tarih kitaplarında Hiroşima’nın yanında yer alacaktı. Evet ABD kendi topraklarına atom bombası atmaktan tamamen şans eseri kıl payı kurtulmuş.

Bu şok edici kaza, "Fast Food Nation" adlı kitabıyla büyük yankı yapan Eric Schlosser’ın bugün piyasaya çıkacak "Command and Control" kitabıyla ilk defa kamuoyu bilgisine sunuluyor.

Olay, John F. Kennedy’nin 1961 yılında başkanlık yemini ederek göreve başlamasından birkaç gün sonra meydana gelmiş. Her biri Hiroşima’ya atılan atom bombasından 250’şer kat daha güçlü olan iki Mark 29 hidrojen bombasını taşıyan B-52 bombardıman uçağı North Carolina üzerinde kontrolsüz bir dönüş yapınca bombalar yuvalarından çıkmış. Yere düşen iki nükleer bombadan biri arızalara karşı güvenlik sistemi sayesinde nükleer parçası olmadan karaya güvenli şekilde düşmüş. Ancak diğer bombanın güvenlik sistemi art arda sorunlar yaşayınca, bombanın havada süzüldüğü saniyelerde ABD dev bir nükleer felaketin eşiğine yaklaşmış:

‘’Ateşleme kabloları aniden çekilince, bomba sanki bir hedefin üzerinde bilinçli bırakılmış gibi harekete geçti. Darbe jenatörü düşük voltajlı termal pilleri aktif duruma geçirdi. Marş paraşütü açıldı, ardından da ana şüt açıldı. Barometrik anahtarlar kapandı. Yüksek voltajlı termal baterileri aktif hale getiren zamanlayıcının süresi yetmedi. Bomba yere çarptı. Bombanın burnundaki basınçsal elektrik kristalleri çatladı. Ateşlenme sinyali gönderdi.’’

Eğer bomba patlasaydı, North Carolina eyaleti ve çevresinde canlı bırakmayacaktı. New York ve başkent Washington DC de dahil ABD’nin bütün doğu yakasını kapsayan dev bir nükleer felaket yaşanacaktı.

Peki bu kadar önemli silahların etrafında bu kadar basit görünen hatalar nasıl mümkün olabiliyor? Schlosser’in ‘Kumanda ve Kontrol’ adlı kitabı da aslında nükleer silahların sanıldığı gibi çok titiz bir kontrol altında olmadığını sergiliyor.

Mother Jones dergisine yaptığı açıklamada, Nagazaki'den beri her hangi bir şehirde henüz hiçbir nükleer silahın patlamamış olmasını inanılamaz bir şans olarak niteleyen Schlosser, ‘’Eğer dünyayı nükleer silahlardan temizlemezsek bir büyük şehirde muhakkak bir nükleer silah patlayacak. Ya bu ciddi sorunu çözme cesareti göstereceğiz ya da yüz binlerce insanın öleceği bir kazayı kabullenme durumunda kalacağız’’ diyor.

ABD’de ikinci dünya savaşından beri nükleer silahlar etrafında birçok kaza yaşandığını aktaran Schlosser’a göre bunların henüz birçoğu kamuoyu tarafından bile bilinmiyor. Yansıyan birçok kazada ise yetkililer yalan söyleyerek riskin kamuoyu tarafından fark edilerek dikkatin nükleer silahlara dönmesini engellemişler. Ancak Schlosser’in bilgi edinme özgürlüğü yasası kapsamında elde ettiği belgelerle yer verdiği kazalar ve arızalar bile, ülkelerinde binlerce nükleer silahla birlikte yaşayan Amerikalıları endişelendirmeye yetecek boyutta.

‘’Bu silahları tasarlayan mühendislerin çoğu bu silahların üslerde nasıl dikkatsiz koşullarda yönetildiğini bilmiyor. Hava üslerindeki birçok kişi ise ne kadar tehlikeli silahların etrafında olduklarını bilmiyor. Çok büyük bir çılgınlık var burada’’ diye anlatıyor Schlosser.

Obama’nın nükleer silahsızlanma konusundaki çabalarını ve Rusya ile anlaşmasını de öven Schlosser, ABD’nin diğer nükleer güçler Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Hindistan ve Pakistan ile bir an önce bir araya gelerek bunları azaltmayı ya datamamen elimine etmeyi sağlaması gerektiğini kaydediyor: ‘’Böyle bir şeyi absürt görenler olabilir. Ancak 20’li yaşlarımızı yaşarken biri nükleer savaş olmadan Doğu Bloku yıkılacak ve Berlin birleşecek deseydi onu da absürt görürdük. Bir nükleer felaket kaçınılmaz değil. Engelleyebiliriz’’.

Kitap için yıllar süren araştırmalarında birçok engel ve karartmayla karşılaştığını aktaran Schlosser, “Beni en çok şaşırtan ise, ABD’de en ciddi nükleer silah karşıtlarının bir kısmının bu silahları tasarlayan yapan veya yönetenlerden olduğunu görmem oldu.”

 

Nükleer tüfek bile var

 

Birçok kişi nükleer silah dediğinde dev kitlesel bombaları düşünüyor. Ancak Schlosser kitabıyla bizi çok ilginç bir gerçekle daha tanıştırıyor. Nükleer top mermileri, nükleer denizaltı torpilleri ve hatta Davy Crockett adı verilen nükleer tüfekler bile var. 

Schlosser, kitabının, sadece bir saldırı anında değil oldukları yerdeki varlıklarıyla da nükleer silahların ne büyük tehdit olduğunu unutan günümüz kuşağına uyarıcı bir alarm olmasını dilediğini kaydediyor:

“İkinci Dünya Savaşı üzerinden zaman geçtikçe bu silahların ne kadar yıkıcı olabileceğini duygusunu yitirmeye başladık. Bu silahlar birer makine. Tarihte icat edilmiş en tehlikeli makineler. Ve her makine gibi bir arıza yapmaları her an mümkün.”