Cem Dizdar

19 Ocak 2010

HAİTİ'NİN 'GAYRİRESMİ' TARİHİ

Enkaz altından 105 saat sonra kurtarılan Haitili'nin yaşadığı iç sıkıntısının yanında, uzun bir yazıyı katlanmak ne ki?...

Birleşmiş Milletler'in kuruluşundan bu yana gördüğü en korkunç dehşet diye tanımlanan Haiti depreminde kimi hesaplara göre ölü sayısı 200 bini bulabilir. İnsan hayatı 'hesap' konusu olalı çok oldu malum. Artık şaşırmıyoruz 'ömrün' bir rakama karşılık gelmesine.

Ajanslar yağma fotoğrafları geçiyor ardı ardına... Malları korumak için ellerinde bıçaklarla 'yağmacılar'a saldıran Haitili fotoğrafları geçiyor... Küçük çocukların ölmüş bedenlerini bir köpek ölüsü kayıtsızlığında fırlatan insanların fotoğraflarını geçiyor ajanslar... O fotoğraflar kullanılırken üzerlerine 'İnsanlık ölmüş' yazıyor gazeteler... İnsanlık hakikaten ölmüş de,  yeni gibi görünüyorsa da aldanmayın siz, öleli çok olmuştu...

Neredir bu Haiti? Kimdir bu enkaz altında kalanlar? Enkazdan kurtulup 'yağmacı' olanlar, yağmacılara bıçak çekenler... Kimdir bu insanlar, neler yaşadılar?


Merak edecekler için gecenin bir vakti üşenmedim, bu upuzun yazıyı oturdum bir kitaptan dizdim...

Eduardo Galeano şimdi yerle bir olan Haiti'nin gayriresmi tarihini yazıyor...

Geçmişini, geleceğini... Bugünü siz zaten okuyorsunuz, görüyorsunuz...

Sabredip okursanız bir ülkeyi öğrenebilirsiniz. Enkaz altından 105 saat sonra kurtarılan Haitili'nin yaşadığı iç sıkıntısının yanında, uzun bir yazıya katlanmak ne ki?...

Beyaz lanet

Özgürlük, bu yılın ilk günü dünyadaki ikinci yüzyılını tamamladı. Hemen hemen hiç kimsenin haberi olmadı. Birkaç gün sonra yıldönümünün ülkesi Haiti kitle iletişim araçlarında bir yer buldu ama evrensel özgürlüğün yıldönümü dolayısıyla değil; orada Başkan Aristide'yi deviren kan banyosu patlak verdiği için.

Haiti köleliğin kaldırıldığı ilk ülkeydi. Bununla beraber, en bilindik ansiklopediler ve neredeyse bütün des kitapları bu tarihsel onuru İngiltere'ye atfederler. Dünya siyah insan ticareti şampiyonu imparatorluğun günlerden bir gün fikir değiştirdiği doğru, ama İngilizlerin köleliği kaldırması 1807'de oldu. Haiti devriminden üç yıl sonra ve o kadar az inandırıcı oldu ki İngiltere 1832'de köleliği yeniden kaldırmak zorunda kaldı.

Haiti'nin hiçe sayılmasında hiçbir yenilik yok. İki yüzyıldır küçük görmeden ve cezalandırmadan muzdarip. Köle mülkiyetinin ve özgürlüğün öncüsü Thomas Jefferson Haiti'nin kötü örnek olduğuna dikkat çekiyor ve "musibeti bu adayla kısıtlamak" gerektiğini söylüyordu. Ülkesi onu dinledi. Birleşik Devletler ulusların en özgürüne diplomatik tanımayı bahşetmekte altmış yıl gecikti. Bu arada, Brezilya'da kargaşaya ve şiddete Haitililik deniyordu. Kara kolların sahipleri 1888'e kadar yavaş yavaş Haitililikten kurtuldular. O yıl Brezilya köleliği kaldırdı. Dünyada son ülke oldu.

* * *

Son kan banyosuna kadar Haiti görünmez bir ülkeydi. Bu yılın başlarında ekranlar ve sayfalardayken iletişim araçları kargaşa ve şiddeti aktardılar ve Haitililerin kötülüğü iyi yapmak ve iyiliği kötü yapmak için doğduklarını teyit ettiler. Devrimden bu yana, Haiti yalnızca trajediler sunmayı becerdi. Bolluk içinde mutlu bir sömürgeydi, oysa şimdi Batı yarımkürenin en yoksul ulusu. Devrimlerin uçuruma sürüklediği sonucuna vardı bazı uzmanlar. Ayrıca Haitililerin kardeş kıyımına eğiliminin Afrika'dan gelen vahşi mirastan kaynaklandığını bazıları söyledi, bazıları ima etti. Ataların fermanı. Cinayete ve kaosa iten kara lanet.

Beyaz lanetten bahsedilmedi.

* * *

Fransız devrimi köleliği kaldırmıştı ama Napolyon onu yeniden diriltti:

"Sömürgeler için en kârlı sistem hangisiydi?"

"Önceki."

"O zaman yeniden kurulsun."

Ve köleliği Haiti'de yeniden yerleştirmek için asker dolu elliden fazla gemi gönderdi.

İsyancı siyahlar Fransa'yı yendiler, ulusal bağımsızlığı ve kölelerin özgürlüğünü kazandılar.  1804'te çoraklaştırılan şeker kamışı plantasyonları yüzünden mahvolmuş bir toprağı ve amansız savaş yüzünden yanmış bir ülkeyi miras aldılar. Bir de "Fransız borcu"nu miras aldılar. Fransa Napolyon Bonaparte'ın uğradığı aşağılanmayı pahalıya ödetti. Doğduktan kısa bir süre sonra, Haiti özgürleşerek verdiği zarar yüzünden devasa bir tazminat ödemek zorunda bırakıldı. Bu özgürlük günahının kefareti ona 150 milyon altın franka mal oldu. Yeni ülke boğazına düğümlenmiş bu ipin baskısı altında doğdu: bugün 21. 700 milyon dolara karşılık gelen bir tutar ya da bugünkü Haiti'nin toplam bütçesinin yüzde 44'ü. Faiz tutarlarıyla kat kat artan borcun ödenmesi bir yüzyıldan çok daha uzun sürdü. Sonunda 1938'de son ödeme yapıldı. O zamanlar, Haiti artık Birleşik Devletler bankalarına aitti.

* * * *

Bu meblağa karşılık, Fransa yeni ulusu resmi olarak tanıdı. Başka hiçbir ülke onu tanımadı. Haiti yalnızlığa mahkûm olarak doğmuştu.

Her şeyini ona borçlu olmasına rağmen Simon Bolivar da onu tanımadı. Bolivar 1816'da yenilmiş olarak adaya gelip koruma ve yardım istediğinde, Haiti ona gemiler, silahlar ve askerler vermişti. Haiti ona her şeyi verdi, yalnızca o zamana kadar onun aklına gelememiş bir fikir olan köleleri özgürleştirmesi şartıyla. Sonra, büyük lider, bağımsızlık savaşında zafere ulaştı, Port-au-Prince'e hediye bir kılıç göndererek şükranlarını iletti. Tanımanın, lafı bile edilmedi.

Aslında bağımsız devletlere dönüşen İspanyol sömürgeleri, bazıları aynı zamanda bunu yasaklayan yasalara sahip olsalar da, köle sahibi olmayı sürdürüyorlardı. Bolivar kendisininkini 1821'de çıkarttı ama gerçekliğin bundan haberi olmadı. Otuz yıl sonra 1851'de Kolombiya köleliği kaldırdı, Venezuela  1854'te.

* * *

1915'te deniz piyadeleri Haiti'ye çıkarma yaptılar. On dokuz yıl kaldılar. İlk yaptıkları gümrüğü ve vergi tahsil bürolarını işgal etmek oldu. İşgal ordusu New York City Bank'ın şubesine dönüştürülen Banco  de la Nacion'un tasfiyesini imzalamaya razı oluncaya kadar Haiti başkanının maaşını bloke etti. Başkan ve bütün diğer siyahların yabancı kulüplere, restoranlara ve otellere girmesi yasaktı. İşgalciler köleliği yeniden kurmaya kalkışmadılar ama kamu işlerinde mecburi çalışmayı dayattılar. Gerilla şefi Charlemange Peralte bir kapıya haç şeklinde çivilendi ve halk meydanında ibret olarak sergilendi.

Uygarlaştırıcı misyon 1934'te sona erdi. İşgalciler yerlerine kendileri tarafından olası herhangi bir demokrasi göstergesini yok etmek üzere üretilmiş ulusal muhafızları bırakarak çekildiler. Nikaragua ve Dominik Cumhuriyeti'nde de aynısını yaptılar. Bir süre sonra Duvalier, Somoza ve Trujillo'nun Haitili dengi oldu.

* * *

Ve böylece diktatörlükten diktatörlüğe, ihanetten ihanete, üst üste bedbahtlık dolu yıllar geçti.

İsyancı rahip Aristide, başkanlığa 1991'de geldi. Çok az ay kaldı. Birleşik Devletler hükümeti devrilmesine yardım etti, onu götürdü, tedavi uyguladı, yeniden kullanılabilir hale gelince, deniz piyadelerinin kolları arasında  başkanlığa iade etti. Ve bu 2004 yılında tekrar devrilmesine yardım etti ve tekrar katliam oldu. Ve grip gibi sürekli geri dönen deniz piyadeleri bir kez daha döndüler.

Ama uluslararası uzmanlar işgalci birliklerden çok daha yıkıcı. Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu'nun emirlerine tabi olan Haiti talimatları hiç ses çıkarmadan uyguladı. Karşılığını, en temel haklarını reddederek ödediler. Devleti tümüyle tasfiye etmelerine ve ulusal üretimi koruyan bütün desteklere ve vergi indirimlerine son vermelerine rağmen kredileri donduruldu. Pirinç üreticisi köylüler, ki halkın büyük çoğunluğu öyleydi, dilencilere ve salcılara dönüşmüştü. Çoğu ülkesini terk ederek Karayip Denizi'nin derinlikliklerinde kayboldular ve kalbolmaya devam ediyorlar ama bu kazazedeler Kübalı olmadığı için haberlerde çok nadir görünüyorlar.

Şimdi Haiti bütün pirincini, kafası çok karışık insanlar olan uluslararası uzmanların ulusal üretimi koruyan destek ve vergi indirimlerini yasaklamayı unuttuğu Birleşik Devletler'den ithal ediyor.

* * *

Dominik Cumhuriyeti'nin bitip Haiti'nin başladığı sınırda yolcuları uyaran büyük bir tabela var: Kötü Geçiş.

Öteki tarafta siyah cehennem var. Kan ve açlık, sefalet, hastalıklar...

Bu çok korkulan cehennemde herkes heykeltraş. Haitililerin teneke kutuları ve eski demirleri toplamak gibi bir alışkanlıkları var ve bu hurduları geçmişten gelen bir ustalıkla kırpıp, çekiçlerle döverek, halk pazarında satılan harikalar yapıyorlar.

Haiti, onuruna verilen sonsuz ceza yüzünden çöpe atılmış bir ülke. Orada bir hurda demir gibi yatıyor. Halkının ellerini bekliyor...

(2004. Eduardo Galeano. Biz Hayır Diyoruz. Metis)