'Mış' gibi yapma konusunda bu ülke ortalamasının eline su dökecek başka bir 'batılı ülke' var mıdır, bilemiyorum ama ülkemizin bu konuda hayli mahir insanlarla dolu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Bu ülkede halk önünde demokrat'mış', hassas'mış', duyarlıy'mış' gibi yapma becerisine sahip çok insan var. 'Mış' gibi yapmanın yolu bir kez bulundu mu gerisi de kolaylaşıyor. Bu sayede kendi yarattığınız sorunda bile 'mağdur'u oynamak, böyle bir tutturmak çocuk oyuncağı basitliğine dönüşüyor.
Örnek mi? Buyrun...
AİHM'deki Hrant Dink davasında Türkiye Cumhuriyeti'nin savunmasını okumuşsunuzdur, tekrarlamayalım... Dink'in görüşleriyle Neo-Naziler arasında paralellik kuran savunmayı AİHM'ye gönderen bakanlık malûm, Dışişleri...
Milliyet'ten Aslı Aydıntaşbaş'a söylediklerinden öğreniyoruz ki, Bakan Ahmet Davutoğlu, haberi okur okumaz savunmayı istetip, okumuş. Şunları söylüyor Davutoğlu: "Bir aydın olarak, bir bakan olarak, ben bunu içime sindiremem..." "Savunmayı öğrendiğimde çok sıkıldım. Yorgun hissettim. Oruç bile ağır geldi. İfade özgürlüğünde savunma yapmak ruhuma birçok krizden ağır geldi..."
Şimdi bunları okuyan birisi kaç yıldır mahkemede bir arpa boyu yolu alınamamış Dink cinayetinin başka bir zaman diliminde, başka bir hükümetin yönettiği bambaşka bir ülkede işlendiğini sanabilir.
Bunları okuyan birisi, Bakan'ın da dâhil olduğu hükümetin 8 yıl değil de bir kaç ay önce işbaşına geldiğini düşünebilir.
Davutoğlu öyle bir dil kuruyor ki, bakanlığının sorumluluğundaki şu meselede bile kendisini 'mağdur' biri olarak yerleştiriyor karşımıza... Hani dersiniz sorumlusu biziz...
'ALTINDA İMZAM YOK' DEMEK YETER Mİ?
Oysa... İnsanın içine sinmeyen, utanç duyacağı, sorumlusu olduğu bir eylemden dolayı yapması gerekenler açıktır. Hele de yetkiliyse... Sıralayalım...
Öncelikle, Bakan Davutoğlu'nun "Savunmayı artık geri çekemeyiz çünkü hukuken o aşama artık geçmiş" iddiasını kabul etsek bile yapılacak basit bir şey var; davada taraf olmaktan vazgeçmek.
AİHM'de bu yönde bir sürü örnek de yok değil.
Bakan Ahmet Davutoğlu, "O ara yurtdışındaydım altında imzam yok" diyor ama 'sorumlu' yine de değişmiyor. Belli ki şöyle düşünmemizi istiyor, "Yurt içinde olsam bunu kesinlikle imzalamaz, savunmayı göndertmezdim..." Kendi adıma ne yazık ki buna inanamıyorum.
Neden mi? Anlatayım...
Savunmayı Dışişleri ve Adalet bakanlığı bürokratlarının paslaşarak hazırladığı ortada… Bekliyorsunuz ki, Davutoğlu, 'altında imzası olmadığı' bu savunma için bir şey yapacak? Hayır... Tersine, şöyle diyerek sorumlusu olduğu savunmayı hazırlayanları açıkça koruyor; "Önemli olan savunmayı kimin yazdığı değil." Yani, "Onlar devlet için görevlerini yapıyor" diyor...
Peki, o zaman Dışişleri ve Adalet bakanları da dâhil bir çok insana bu savunma neden bu kadar 'ağır geliyor.
Yazan önemli değilse, imza atmamış bakan da önemli değilse bu mesele gerçekte 'önemsiz' bir mesele olabilir mi? Eğer 'önemsizse' bakana sormak gerekmez mi, "O zaman oruç bile neden ağır geliyor?"
Düşünün ortada hepimizi utandıran bir durum var fakat durumun sorumlusu yok. 'Komşularla sıfır sorun' iddiasıyla ortaya çıkan Dışişleri Bakanı bu meseleyi de 'sıfır sorun' seviyesinde algılıyor olmalı ki, kendi sorumluluğundaki bir sorun için parmağını kıpırdatma konusunda ketum davranacağının işaretlerini veriyor.
ÖZÜR DİLEMEK ERDEMDİR DERLER!
'Hrant Dink cinayeti' ailesinin olduğu kadar bu ülkede yaşayan bütün vicdan sahibi insanların da sorunudur. Devleti yönetenler AİHM'ye gönderdikleri bu utanç verici savunmadan dolayı başta Dink ailesi olmak üzere bu meseleyi kendine keder etmiş her vatandaşına özür borçludur. Acaba Davutoğlu aileden ve mahcup ettikleri vatandaşlardan özür dilemeyi düşünür mü?
Diyelim ki AİHM'den savunmanın geri çekilmesi artık mümkün değil ama bu ülkenin insanlarından bu savunma için devlet adına özür dilemek pekâlâ mümkün. "Hepinizi utandırdık, biz de utandık. Bu ülkede yaşayan herkesten özür diliyoruz" diyebilmek...
Tabii sonra da Dink ailesinin taleplerine kulak vermek... Cinayette izi bulunan, ihmalleri olan devlet memurlarının soruşturulması için 'olur' verip onları yargı önüne çıkarmak, Devlet Denetleme Kurulu'nu devreye sokmak ve Hrant Dink'in 301'den aldığı cezayı ortadan kaldırmak...
Yani, demokrat'mış', hassas'mış', duyarlıy'mış' gibi davranmak yerine gerçekten demokrat, hassas ve duyarlı olmak... Sizce imkânsız mı?