Geçen Haziran'ın sonlarıydı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara'da düzenlediği Büyük Emekli Mitingi'nde yaptığı konuşmada, "IMF'nin hayaleti aramızda dolaşıyor, gulyabani. Mehmet Şimşek, al bu gulyabaniyi, Saray'a götür. Birazcık da zenginlerden alsın, zenginlerden istesin. Saray'a git. Git buradan," demişti. Tam o sırada, Ertem Eğilmez'in 1970'lerde çektiği "Süt Kardeşler" filmindeki Gulyabani'nin maketi miting meydanında dolaştırılıyordu. Politik hayatımızdaki hoyratlıklardan, çiğliklerden, hödüklüklerden uzak, eğlenceli, gülmeceli bir sahneydi. Gülerek izlemiş, eğlenmiştim.
O günün akşamı iddialı televizyon kanallarımızdan birinin daha da iddialı yorumcusu, haberi sunarken, Reşat Nuri'nin Gulyabani adlı romanından esinledildiğini söyleyiverdi. Oysa ilk kez 1913'te yayımlanan Gulyabani, Reşat Nuri Güntekin'in değil, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın pek ünlü romanıydı. Bunun bir anlık bir unutkanlık ya da dil sürçmesi olduğunu umuyorum. Ama sonradan bir düzeltme geldiğini de hatırlamıyorum. Yorumcunun lisedeki edebiyat öğretmeni, hayattaysa, herhalde acı acı gülmüştür.
* * *
Aynı günlerde, Hande Eagle'ın İngilizceye çevirdiği Ghoulyabânî elime geçmeseydi bu konuya hiç değinmeyecektim. O zaman, hızla irtifa kaybeden toplumumuzda, kendini aydın katında sanan kimilerinin son yüz yıllık edebiyatımızdan bile haberi olmadığını ve Hüseyin Rahmi'nin Gulyabani'sini böyle bir kültür ortamında İngilizceye aktarmanın bir "çeviri kahramanlığı" olduğunu fark ettim.
Hüseyin Rahmi Gürpınar, edebiyatımızın en kendine özgü yazarlarından biri. Bu kitabında da, devrinin İstanbul halkını tüm özellikleriyle yansıtmakla kalmamış, bilmeceleri, tekerlemeleri, mahalli sözcükleriyle dönemin dilini olanca renkliliğiyle kullanmış. Kuşkusuz, bu dilin günümüz Türkçesine göre eskide kalmış olması da cabası. Ama bence, Hande Eagle bu zorlukların üstesinden gelmeyi fazlasıyla başarmış.
* * *
Hande Eagle
Bir dönem Cumhuriyet gazetesindeki müzik yazılarını keyifle okuduğum, çeviri uğraşını yakından izlediğim Hande Eagle'ın "Gulyabani serüveni"ni onun ağzından dinlemek istedim.
- "Gulyabani'yi İngilizceye çevirmenin hiç de kolay olmadığını kestirebiliyorum. Ne gibi güçlüklerle karşılaştın? Bu güçlükleri aşarken ne gibi yollara başvurdun?"
Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın 1913'te (1928'deki Harf Devrimi'nden önce) Osmanlıca kaleme aldığı ve Tercüman-ı Hakikat gazetesinde tefrika edilen Gulyabânî romanını, karakterini ve dilini koruyarak günümüz okuruna sunmak gerçekten de hiç kolay değildi. Evet, bilmeceler, tekerlemelerle dolu, günümüzde patavatsızca kabul edilebilecek "ırk ayırdı" içeren görüşler (örneğin "Arap" ya da "beyaz" gibi anlatımlar) aktaran bir romanı kara mizahını ve trajik öğelerini koruyarak, ne çok taze ne de çok demode bir üslup kullanmaksızın İngilizceye çevirmeye çalıştım. Gulyabânî'deki tekerlemeleri ve mânileri aslını koruyarak çevirdim. Çoğu zaman, hem esprileri hem de kafiyeleri İngilizce çeviride muhafaza edebildiğimi sanıyorum.
- Çeviri öncesinde kitabın yazıldığı dönemi, dönemin toplumsal değerlerini araştırman gerekti mi?
Evet, elbette. Fakat benim için aslolan, Gürpınar'ın eserine sadık bir çeviri sunmaktı. Onu günümüze uyarlamaktan kaçındım. Çeviri süreci sancılıydı, birçok konuda editörlerim (aynı zamanda Translation Attached yayınevinin kurucu ortakları olan) Nefise Kahraman, Yasemin Mangal ve Karolina Dejnicka'dan ayrı düştüğümü söyleyebilirim. Kitabın İngilizce başlığı dahil, son ana dek birbirimizi sorguladık. Ama iyi bir çevirinin temeli tam da bu şüpheci yaklaşıma dayanıyor. Ghoulyabânî'nin önsözünde bu konulara da yer verdim.
- Hüseyin Rahmi'nin romanları ve öyküleri 1960 sonrasında Mustafa Nihat Özön'ün de yer aldığı bir edebi kurulca sadeleştirilmiş. Bugün de Türkiye'de birçok yayınevince günümüz Türkçesine uyarlanarak yayımlanıyor. Bunu zorunlu bulanlar da var, doğru bulmayanlar da. Kuşkusuz, Türk dili son yüz yılda hızlı ve büyük bir değişim geçirdi. Ama sen, daha pek çok yazarımız için söz konusu olan sadeleştirme ya da günümüz Türkçesine uyarlama konusunda ne düşünüyorsun? Yoksa özgün metin ile sadeleştirilmiş metin bir arada mı yayımlanmalı?
Bu döneme ait edebi eserlerin sadeleştirilmesinin sebebi Harf Devrimi'ni takip eden Dil Devrimi, bunun sonucu olarak da Türk halkına daha sade ve basitleştirilmiş bir Türkçeyi benimsetme çabası. Okuryazarlık oranını artırma ve toplumu modernize etme endişesinin de bunda payı var. Aynı konuya günümüz eğitiminde de şahit oluyoruz, dünyanın dört bir köşesinde müfredatlar basitleştiriliyor. Bence bunun birçok sakıncası var. Nasıl ki, Türkçe sadeleştirildiğinden bu yana geçen yüzyılda daha kısır, daha "yabancılaşmış" bir dil olarak konuşulup yazılıyor, milli eğitimde çıtayı düşürmenin de toplum üzerindeki zararı saymakla bitmez.
Hüseyin Rahmi Gürpınar
- Bütün bunlar özgün metni okuyup anlamayı zorlaştırıyor kuşkusuz.
Evet, günümüz Türk edebiyatı okurunun Gürpınar'ın orijinal metnini okuyup araştırma yapmadan anlamasının zor olduğu kanısındayım. Bu yüzden de Gürpınar'ın eserlerini yayımlayan yayınevleri sadeleştirilmiş metni piyasaya sürüyorlar, "orijinali eline alan olduğu gibi rafa geri bırakır" diye… Bir de tabii sadeleştirmeyi yaparken editörün farkındalık sahibi olması çok önemli, çünkü en azından Gulyabânî üzerinden konuşacak olursam, Gürpınar'ın yazdığı romanla bugün kitapçılarda satılan yeni sadeleştirilmiş baskılar arasında bazı tutarsızlıklar fark ettiğimi söyleyebilirim. Bir kitabın dilini sadeleştirirken metinle haşır neşir olmak gerekiyor. Bence meraklısı, hem orijinalini okuyabilmeli hem de sadeleştirilmişini. Yayınevleri daha çok seçenek sunmalı, kitabevleri de her ikisini de bulundurmalı.
- Gulyabani'yi hangi metinden çevirdin? Tabii ki aslından, ama hangi baskıdan?
Gulyabânî'yi yayın yönetmenliğini Emine Gürsoy Naskali'nin yaptığı ve Nilüfer Tanç'ın yayına hazırladığı Türk Dil Kurumu'nun Osmanlıca Türkçe aslından çevirdim. Fakat çeviri süresince sadeleştirilmiş versiyonlarına da göz gezdirdim. 2022'de Sevgin Özer'in Koridor Yayıncılık için yayına hazırladığı baskı ile 2014'te Kemal Bek'in Özgür Yayınları için hazırladığı baskıya ve Can Yayınları'nın açıklamalı orijinal metin olarak Ocak 2023'te yayımladığı Gulyabani'nin üçüncü baskısına gerektiğinde başvurdum. Ancak masamın üstünden yaklaşık bir sene ayrılmayan yan kaynaklarım arasında Ali Püsküllüoğlu'nun Türkçe Sözlük'ü, Aysan (Ediskun) Türkhan'ın Konuşan Deyimler ve Atasözleri, az önce adını andığın Mustafa Nihat Özön'ün Büyük Osmanlıca Sözlük'ü ile Seçkin Sarpkaya, Mehmet Berk Yaltırık ve Ömer Faruk Yazıcı'nın kaleme aldığı, Ötüken Yayınları'nın 2022'de yayımladığı Türk Kültüründe Gulyabani: İncelemeler ve İllüstrasyonlar kitabı da vardı. Bunların ötesinde, Hüseyin Rahmi'nin eserine onun bakış açısından bakmaya özen gösterdim. Çevirmenler bukalemun gibi olmalıdırlar, sanırım bunu sen söylemiştin. Çevirdikleri yazarın kimliğine bürünebilmeliler.
- Hüseyin Rahmi'nin batıl inançlar, toplumsal ve ekonomik eşitsizlikler, kadın-erkek ilişkileri gibi konularda mizaha dayalı eleştirel bir tutumu var. Bu tutum onu bugün için de güncel ve önemli kılmıyor mu?
Hüseyin Rahmi realist akımın en önde gelen yazarlarından biri olduğu gibi, Türk edebiyatının da köşe taşlarından biri. Ne yazık ki, son kırk yılda edebi tanınırlığı günümüz yazarlarına göre geride kaldı. Dediğin gibi, Gürpınar aslında o kadar güncel ve geçerli bir yazarımız ki, romanlarındaki karakterler ve temalar evrensel anlamda geçerliliğini korumaya devam ediyor. Bir dönüp arkamıza baksak, ne zengin bir edebî mirasa sahip olduğumuzu fark edeceğiz. Kültür, sanat ve edebiyatta geriye dönük bilgi ve birikim sahibi olmak, beşerî bilimleri ve dolayısıyla küresel toplumu daha aydınlık, daha yaşanabilir bir geleceğe taşımamıza yardımcı olacak. Ama güncel edebiyat o kadar baskın ki, bundan 111 yıl evvel yayımlanmış bir roman çoğu okuru ilk bakışta cezbetmiyor.
- Bizim klasiklerin yabancı dillere pek az çevrilmiş olması ayrı bir sorun. Bence, dünya ülkeleriyle kültürel ilişkilerimizin gelişmemişliğinin bunda büyük payı var.
Ayrıca, Gürpınar'ın eserlerinin 2024 yılına dek hiçbir yabancı dile çevirilmemiş olması beni affallatıyor. Edebi hayatı boyunca altmışa yakın eser yazmış bir yazarın yurt dışında hiç tanınırlığı olmaması içler acısı. Üstelik Gulyabani, Garaip Faturası Külliyatı'nın -yedi kitaptan oluşan bir serinin- ilk kitabı olarak kaleme alınmış ve ardından altı kitap daha yazmış Gürpınar.
Seri kitapların günümüzde ne kadar popüler olduğunu göz önünde bulundurursak (örneğin, Norveçli yazar John Fosse'un Septology ile günümüzde yakalamış olduğu küresel başarı ya da J.K. Rowling'in seri eserlerinin yediden yetmişe popülerliği), Hüseyin Rahmi'nin Garaip Faturası Külliyatı'nın tamamının İngilizceye ve diğer dillere kazandırılmasının hem yazarın tanınırlığını artırmak hem de Türk edebiyatının realist akımını (ki o akımın fikir babası Beşir Fuad; ve Gürpınar'ın yanı sıra ardından gelen yazarlar Nâbizâde Nâzım ve Halid Ziya Uşaklıgil – onların da Türkiye dışında pek tanındığını sanmıyorum) dünyaya tanıtmak için çok iyi bir fırsat sunduğunu sanıyorum.
Geçenlerde Gürpınar'ın Cadı (ki bu da aynı külliyata dâhil) romanından esinlenerek yapılmış yeni bir film olduğunu da duydum. Öte yandan, TEDA desteği ile gerçekleştirmiş olduğum bu çevirinin geniş bir okur kitlesine ulaşabilmesi için genel olarak Türk edebiyatını yurt dışında tanıtmak için Türkçe'den daha çok sayıda nitelikli eserin farklı çevirmenler tarafından çevrilmesi gerektiği kanısındayım.
Tabii, biz çevirmenler henüz havlu atmadık, o yüzden şimdilik CHAT GPT ve Google Translate bir yana dursun.
Celal Üster kimdir? Celal Üster, İngiliz Erkek Lisesi ve Robert Academy'yi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde öğrenim gördü. 1983'te George Thomson'ın Tarihöncesi Ege adlı yapıtının çevirisiyle Yazko Çeviri dergisinin Azra Erhat Çeviri Ödülü'ne değer görüldü. Aralarında Yeni Dergi, Aries, Sözcükler ve Notos'un da bulunduğu birçok dergide çevirileri yayımlandı. Belgelerle Türk Eczacılığı, National Geographic Fotoğraflarıyla İstanbul, Metropolis: Ana Tanrıça Kenti, Unforgettable/Unutulmaz Dizisi, Ortak Kültürel Miras: Birlik İçinde Çokluk gibi kitapları yayına hazırladı. Uzun yıllar Cumhuriyet Gazetesi Kültür Editörlüğü'nü, ilk yayımlandığı yıllarda Cumhuriyet Kitap'ın, 1996-2005 arasında P Dünya Sanatı Dergisi'nin, 2003-2008 arasında Can Yayınları'nın yayın yönetmenliğini üstlendi. "Yeryüzü Kitaplığı" yazılarını Radikal Kitap'tan sonra Cumhuriyet Kitap'ta sürdürdü. Robert Louis Stevenson, H. G. Wells, Jaroslav Hašek, James Joyce, Liam O'Flaherty, George Orwell, Juan Rulfo, Iris Murdoch, Roald Dahl, Jorge Luis Borges, John Berger gibi yazarların yapıtlarının yanı sıra Marx ve Engels'in Komünist Manifesto'su ve Lenin'in Devlet ve Devrim'i gibi Marksist klasikleri dilimize kazandırdı. Ünlü yazarlardan özlü sözleri Sözün Özü, eski ozanlardan aşk şiirlerini Aşk Olsun! adlı kitaplarda bir araya getirdi. İngiliz ve Amerikan Edebiyatında Kısa Öykünün Büyük Ustaları adlı bir antoloji hazırladı. Körün Taşı ve Bir 'Çevirgen'in Notları adlı kitapları yayımlandı. |