"Yeni bir kitap yayımlandığı zaman, eski bir kitap okuyun" demiş yazarın biri. Gerçi ülkedeki ekonomik bunalımdan ötürü yayınevleri bugünlerde yayımlayacakları yeni kitapları epeyce azalttılar, daha çok basılmış kitapların yeni basımlarıyla yetiniyorlar, o da olursa eğer. Ne ki, ben yeni kitapları elimden geldiğince izlemeye çalışmakla birlikte, eskiden beri eski ya da eskimeyen kitapları yeniden okumaya bayılırım. Üstelik, ilk okuyuşumun üstünden uzunca bir zaman geçmişse, yeni bir kitap okumuş gibi olurum.
* * *
Geçenlerde de, kitaplığımdaki kitaplara bakarken, gözlerim Leonardo Sciascia'nın Sicilyalı Amcalar'ına (Yapı Kredi Yayınları) takılıverdi. İster istemez, 1960'ların sonları, 1970'lerin başlarında çağdaş İtalyan edebiyatının en iyi örneklerini ülkemize getiren E Yayınları'nı, E Yayınları'nın başındaki Aydın Emeç ve Cengiz Tuncer'i anımsadım: Italo Calvino'nun İkiye Bölünen Vikont'u, Ağaca Tüneyen Baron'u, Vasco Pratolini'nin Fakir Âşıklar'ı, Elio Vittorini'nin Fil'i…
Leonardo Sciascia
* * *
Sciascia, Sicilya'da doğmuş, Sicilya'da ölmüştü; Sicilya ve "sicilitudine" (Sicilyalılık) denince ilk akla gelen yazarlardan biriydi. 1970'lerde siyasete atılarak Komünist Parti'den Palermo belediye meclisi üyeliğine seçilmiş, ardından parlamentoda Radikal Parti milletvekili olarak yer almış, daha sonra da Avrupa Parlamentosu'na seçilmişti.
İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından basılan ilk kitabı, faşizm üstüne bir yergi olan Diktatörlük Masalları'ydı. Dediğim gibi, yapıtlarında Sicilyalıların yaşam biçimi ve davranışları üstüne yoğunlaşmış, mafyanın içyüzüne yöneldiği Baykuşun Günü gibi romanlarında gerçekliğe gizem katmıştı.
* * *
Neyyire Gül Işık'ın çevirisiyle 2013'te yayımlanan Sicilyalı Amcalar'ı raftan çekip aldım, keyfini çıkara çıkara bir kez daha okudum. Kuşkusuz, Gül Işık'ın kitabın başındaki olağanüstü Sunuş'unu da.
Işık, Sunuş'a, kitabın son öyküsü "Antimon"dan bir alıntıyla girmiş:
"… Uzun lafın kısası, her şeyin iç yüzünü görme tutkusuna kapılmıştım, sanki herkes her şey her olay insanın açıp okuyabileceği bir kitaptı: Hem kitap da bir şeydir, insan onu masanın üstüne koyup bakmakla yetinebilir, ya da masa tepeleme doluysa kaldırıp birinin kafasına fırlatmak için kullanabilir ama açıp da okuyacak olursan bir dünya serer önüne; öyleyse neden her şey açılıp okunmasın ve önümüze bir dünya sermesin?"
* * *
Eh, biz de açalım Sicilyalı Amcalar'ı, bakalım önümüze nasıl bir dünya sermiş…
Sciascia'nın yapıtı dört uzun öyküden oluşuyor: "Amerikancı Teyze", "Stalin'in Ölümü", "Kargaşalı Kırk Sekiz" ve "Antimon".
Gül Işık, Sicilyalı Amcalar'ın, "Sicilya'nın, İtalya'nın hem bir parçası olan, hem olmayan, yüzyıllar boyunca Akdeniz'de hüküm sürmüş bütün halkların konak ya da durak yeri olmuş bu adanın, 19. ve 20. yüzyıllarda başına gelen olayları zaman içindeki gelişimleriyle, uzun soluklu öyküler biçiminde hikâye ettiğini" söylüyor:
"Adayı yeni kurulmakta olan İtalya Devleti'ne kesin biçimde bağlamak üzere girişilen Garibaldi seferi; İspanya İç Savaşı'nın Sicilya'ya yansıması; İkinci Dünya Savaşı sonunda yenik düşen İtalya'ya Müttefik çıkarması; en katı uygulamasıyla komünizme uzaktan gönül bağlayanların Soğuk Savaş yıllarındaki düşleri. Hepsi birbirinden çok farklı zamanlarda birbirinden farklı olaylar ve hepsi bir Sicilyalının, kendine özgü tarihsel ve coğrafi konumunun ürünü özgün bakışıyla izleniyor. Hepsi de birer 'bilinçlenme öyküsü' olarak okunabilir, onları birleştiren ve yazar tarafından açıkça dile getirilmeyen ortak yanları bu: Ömrünü Aydınlanmacı bilinçlenmeye ve okuyanları anlatı yoluyla bilinçlendirme çabasına adamış Leonardo Sciascia tarafından."
* * *
1848 Devrimi'nden Stalin'in ölümüne uzanan geniş bir zaman diliminde, sıradan, gündelik yaşamlara çarpıcı anlık bakışlar içeren öyküler, Sciascia'nın olgunluk döneminin ilk ürünleri. İlk kez 1958'de yayımlanan bu öyküler tarihsel, siyasal, toplumbilimsel temellerde seyrediyor; ama güçlü bir gözlem gücüne dayandıkları, edebiyatın yolundan sapmadıkları ve mizah duyarlığıyla yüklü oldukları için etkileyiciliklerinden en küçük bir şey yitirmiyorlar.
* * *
"Amerikancı Teyze" adlı ilk öyküde, İkinci Dünya Savaşı'nın son günlerinde Müttefikler'in Sicilya'ya yaptığı askeri çıkarmanın yansımaları, "dünyayı ve cinselliği yeni yeni keşfederek büyüklerin şiddet ve çıkar âlemine kendince ayak uydurmaya çabalayan bir kasaba çocuğunun" gözünden anlatılıyor.
Işık, bu öykünün, 19. yüzyıl sonlarından başlayarak, Yeni Dünya'ya göç veren her ailenin ABD'de bir ya da birkaç hısmı bulunan, Sicilya'da serpilmiş bolluk ve refah ülkesi "Amerika efsanesi"nin eleştirel bir çözümlemesi olduğunu vurguluyor.
* * *
İkinci öykü "Stalin'in Ölümü"nün başkişisi, komünist kundura tamircisi Calogero. Calogero, dönemin Sovyet propagandasının etkisi altında Stalin'i putlaştıran bir Sicilyalı. Işık, bunu, "yeryüzündeki yoksullara sahip çıkacak, onları koruyacak, güçlü sömürücüler karşısında davalarını savunacak babaca bir figüre inanma, güvenme yolunda acıklı bir gereksinim" olarak niteliyor. Calogero ile dükkânına gelip giden başpapazın çekişmelerine tanık oluyoruz bu öyküde. Bilmem, Giovanni Guareschi'nin, inatçı papaz Don Camillo ile öfkesi burnunda komünist belediye başkanı Peppone'nin ikide bir kapışmalarını konu edinen öykülerini anımsar mısınız? Sciascia'nın "Stalin'in Ölümü" öyküsünde de benzer bir gülmece söz konusu.
* * *
Üçüncü öykü, "Kargaşalı Kırk Sekiz", Avrupa'nın devrimlerle sallandığı 1848 yılının Sicilya'sında geçiyor. Garibaldi'nin Sicilya'yı yeni kurulan İtalyan Birliği'ne katarak adaya yeni bir düzen getirdiği günler. Sicilya'nın, yüzyıllar boyunca kemikleşmiş toplumsal düzeni ile halkının kökleşmiş kendine özgü ruhsal yapısının yenileşmeye ayak dirediği dönem:
"Sciascia bu tarihsel gelişimi, yine çocukluktan gençliğe geçen bir Sicilyalının deneyimleriyle… ince, keskin nüktelerle örülü bir dille hikâye ediyor. Belli aralıklarla yinelenen çeşitli başkaldırılara karşın, toplumsal yapısı bir türlü değişmeyen Sicilya'da, aslında eski rejimin farklı adlar altında nasıl sürüp gittiğini anlatıyor."
* * *
Son öykü "Antimon", trajik içeriğiyle, gülmece yüklü önceki öykülerden ayrılıyor. Sicilyalı bir kükürt ocağı işçisinin sırf grizu patlamalarından canını kurtarmak amacıyla İspanya İç Savaşı'na faşistlerin safında paralı asker olarak katılması, savaşta yaşadıklarından sonra yanlış tarafta olduğunu kavrayarak bilinçlenmesi ve ülkesine döndükten sonra başından geçenler öyküleniyor.
* * *
Gül Işık'ın anlatımıyla, "Dört öykü de dünyayı değiştiren –ya da değiştiremeyen- savaşların fonu üzerinde gelişiyor. Sonuçta ortam değişmese de o çatışmaları içinden, kıyısından ya da uzağından yaşayan, veya elindeki kıt olanaklarla gözlemleyen birey … kendisi değişiyor … Diyebiliriz ki, Sicilya'nın ayrı dönemlerde farklı tarihsel dönüşümler sırasındaki durumunu Sicilyalı bir aydının gözüyle anlatan bu öyküleri okuyup bitirdiğinizde, adanın bütüncül bir toplumsal tablosu belirecektir zihninizde…"
* * *
Peki, Sciascia'nın bu novellalarında beni asıl etkileyen ne oldu? Evet, öykülerin dördü de yaşanmış politik bir ortamda geçiyor, ama hikâyelerin olay örgüsünde yer alan genç ya da yaşlı kişiler gündelik yaşamın içinde müthiş bir gözlem gücüyle anlatılıyor. Sciascia'nın hikâye kişileri, olağandışı dönemleri olanca sıradanlıkları ve düşkünlükleri içinde yaşıyorlar. O zaman da öyküler temellerinde yatan politik niteliklerden sıyrılıp edebiyatın sağaltıcı sularına kavuşuyor, Sicilya karasularını aşıp evrensel bir niteliğe erişiyor. Gerçek edebiyat bu olsa gerek.
Kimileri, ışık resim için ne ise düşüncelerin de edebiyat için o olduğu kanısındadır. Ama salt düşüncelerden oluşan bir edebiyat ne kadar tatsız tuzsuz, ne kadar yavan ve sıkıcı olurdu.
* * *
Mario Vargas Llosa'nın dediği gibi, edebiyat, bireylerin, yaşamlarının tüm özellikleri içinde, tarihi aşmalarını sağlar. Başka bir deyişle, belirli bir zaman ve mekândan yola çıksa da, zamanı ve mekânı aşarak birbirimizi tanımamızı ve aynı türün üyeleri olduğumuzu duyumsamamızı olanaklı kılar; tüm insanları hısım akraba yapar. Nitelikli ve gerçek bir edebiyat yapıtını okurken, insanlar olarak neyi paylaştığımızın, bizi birbirimizden ayıran pek çok farklılığın yanı sıra ortak yanlarımızın farkına varırız. Evet, işte o zaman, ne tarih kalır, ne coğrafya. Don Quijote'yle de, Hamlet'le de, Prens Mişkin'le de, Şvayk'la da, Gregor Samsa'yla da, Sciascia'nın Sicilyalılarıyla da bir oluruz. Biricik milliyetimizin insanlık olduğunu duyumsarız.
* * *
Bütün bunların ötesinde, Sicilyalı Amcalar'ın gönlümü şenlendiren bir özelliği daha var: Neyyire Gül Işık tarafından olağanüstü bir Türkçeyle çevrilmiş olması. İtalyanca bilmediğim için özgün metinle karşılaştırma olanağım yok, ama yılların çevirmenlik sezgisiyle Işık'ın Sciascia'nın biçemine ne denli bağlı kaldığını sezebiliyorum. Bir yandan da, o güzel, özenli Türkçenin tadını çıkarıyorum.
Kötü bir çeviri iyi bir kitabı mahveder, okunmaz duruma getirir, kitabın tadı tuzu kalmaz. Gül Işık gibi çevirmenlerin çevirisi ise kitabın tadına tat katar.
Celal Üster kimdir? Celal Üster, İngiliz Erkek Lisesi ve Robert Academy'yi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde öğrenim gördü. 1983'te George Thomson'ın Tarihöncesi Ege adlı yapıtının çevirisiyle Yazko Çeviri dergisinin Azra Erhat Çeviri Ödülü'ne değer görüldü. Aralarında Yeni Dergi, Aries, Sözcükler ve Notos'un da bulunduğu birçok dergide çevirileri yayımlandı. Belgelerle Türk Eczacılığı, National Geographic Fotoğraflarıyla İstanbul, Metropolis: Ana Tanrıça Kenti, Unforgettable/Unutulmaz Dizisi, Ortak Kültürel Miras: Birlik İçinde Çokluk gibi kitapları yayına hazırladı. Uzun yıllar Cumhuriyet Gazetesi Kültür Editörlüğü'nü, ilk yayımlandığı yıllarda Cumhuriyet Kitap'ın, 1996-2005 arasında P Dünya Sanatı Dergisi'nin, 2003-2008 arasında Can Yayınları'nın yayın yönetmenliğini üstlendi. “Yeryüzü Kitaplığı” yazılarını Radikal Kitap'tan sonra Cumhuriyet Kitap'ta sürdürdü. Robert Louis Stevenson, H. G. Wells, Jaroslav Hašek, James Joyce, Liam O'Flaherty, George Orwell, Juan Rulfo, Iris Murdoch, Roald Dahl, Jorge Luis Borges, John Berger gibi yazarların yapıtlarının yanı sıra Marx ve Engels'in Komünist Manifesto'su ve Lenin'in Devlet ve Devrim'i gibi Marksist klasikleri dilimize kazandırdı. Ünlü yazarlardan özlü sözleri Sözün Özü, eski ozanlardan aşk şiirlerini Aşk Olsun! adlı kitaplarda bir araya getirdi. İngiliz ve Amerikan Edebiyatında Kısa Öykünün Büyük Ustaları adlı bir antoloji hazırladı. Körün Taşı ve Bir 'Çevirgen'in Notları adlı kitapları yayımlandı. |