Avaaz, merkezi ABD'nin New York kentinde bulunan bir sivil toplum kuruluşu. İklim değişikliği, insan hakları, hayvan hakları, yolsuzluk, yoksulluk, çatışmalar gibi konularda internet üstünden küresel çapta etkinlik gösteriyor. 2007'den beri, yaşadığımız dünya ile pek çok insanın yaşamak istediği dünya arasındaki uçurumu kapatmak amacıyla çağrılarda bulunuyor, herkesi bu çağrılara katılmaya çağırıyor. "Avaaz" (ya da "Avâz"), Farsçada ve Urducada olduğu kadar Türkçede de "ses" anlamına geliyor. Diyeceğim, Avaaz, yeryüzünde yaşayan herkesi daha güzel bir dünya için "avâzı çıktığı kadar bağırmaya" çağırıyor.
* * *
Geçen Haziran ayı ortalarında Avaaz'da yine bir çağrı vardı: Peru'daki yeni bir yasa tasarısının, çoktandır yağmalanıp duran Amazon bölgesini hepten cehenneme çevireceği vurgulanıyordu. Bu yeni yasanın hedefi, çevrelerindeki tehlikenin ayırdında olmayan Yerli toplulukların kutsal topraklarıydı. Madencilerin, kereste tacirlerinin ve petrol lobicilerinin desteklediği bu yasa meclisten geçerse, Yerli toplulukları toprakları üstündeki haklarından yoksun kılacak ve yeni bir istila, yıkım ve şiddet dalgasına yol açacaktı.
Gerçi Peru'nun çeşitli yörelerindeki Yerli önderler basına açıklamalarda bulunuyorlar, protesto eylemleri düzenliyorlar ve yasa yapıcılarla görüşmeye çalışıyorlardı; ama bütün bunların yasanın çıkmasını önlemeye yeterli olmayacağından korkuluyordu.
Yerli halklar, Amazon yağmur ormanının üçte birinden fazlasının el değmemişliğini bugüne kadar korumuş bulunuyorlardı. Ama özel şirketler, ülkedeki politik istikrarsızlıktan yararlanarak, kentlerden uzak bölgelerde yaşayan toplulukları koruyan yasayı yürürlükten kaldırmaya ve petrol çıkarmayı, ağaçları kesmeyi ve yöreyi endüstriyel tarıma açmayı hızlandırarak bitmez tükenmez açgözlülüklerini doyurmaya çalışıyorlardı.
Aslına bakılırsa, eşitsiz bir savaşımdı bu, hiç de hakça olmayan bir yaşam savaşı. Amazon bölgesinin yalıtılmış bölgelerinde yaşayan yirmi beş kadar Yerli topluluğunun karşısında, onların varlığının güvence altına alınmasına yardımcı olan yasal korumaları ortadan kaldırmaya kararlı dev şirketlerin lobicileri duruyordu.
Gerçi yerel önderler, Amazon ve gezegenimiz için "soykırım yasası" denebilecek bu yeni yasanın çıkmasını önlemek amacıyla ellerinden geleni yapıyorlardı, ama Peru Kongresi'nden çıkacak kararı ne kadar etkileyebileceklerdi?
Peru'nun Amazon Yağmur Ormanları'nda...
* * *
Temmuzun ilk haftasında karar belli oldu. Yasa tasarısı Peru Kongresi'nce rafa kaldırıldı. Peru'nun Amazon Yerlileri şimdilik kazanmış görünüyor. Ama nereye kadar? Amazon Yağmur Ormanları ve orada yaşayan Yerli halklar ardı arası kesilmeyen bir tehdit altında.
* * *
Amazon Yağmur Ormanları, Peru dışında, Brezilya'nın toplam yüzölçümünün yüzde kırkını oluşturuyor. Geçen yüzyılda Brezilya'da nüfusun hızla artması, Yağmur Ormanları'nın yerleşime açılmasına yol açmıştı. Ormana yerleşenlerin kereste elde etmek, otlak ve tarım alanları açmak için bitki örtüsünü yok etmeleri sonucunda orman alanı hızla küçülmeye başlamıştı. 1990'larda Brezilya hükümeti ve çeşitli uluslararası kuruluşlar Amazon Yağmur Ormanları'nı yok olmaktan kurtarmak için çaba harcamaya başlamışlardı. Ne ki, son zamanlarda Brezilya'da da endüstriyel tarım ve madencilik lobilerinin baskılarıyla Kongre'ye getirilen yasa tasarıları Yerli halkları olduğu kadar, büyük petrol ve kalay yataklarının bulunduğu tropik yağmur ormanını da tehdit ediyor.
* * *
Amazon Yağmur Ormanları'nda yalnızca soyları gittikçe tükenen Yerli topluluklar yaşamıyor; olağanüstü bir bitki örtüsüyle kaplı olan bu bölge mersin, akasya, gülağacı, brezilyacevizi, kauçuk, maun, Amazon sediri ve palmiyeyi de içeren çok çeşitli bir ağaç varlığına da sahip. Ormanda barınan yabani hayvanlar arasında jaguar, tapir, geyik, kapibara ve çeşitli maymun türleri bulunuyor. Papağan, tukan, karabatak, kızıl aynak zengin kuş türlerinden bazıları.
* * *
Bütün bunlar, Perulu yazar Mario Vargas Llosa'nın 1987'de yazdığı Masalcı (Can Yayınları) adlı romanı aklıma getirdi. 1996'da çevirdiğim bu kitap tam da bu konunun özüyle ilgili diye düşündüm.
Mario Vargas Llosa
Vargas Llosa, 1950'lerin Peru'sunda, Amazon ormanlarında yaşayan bir kabileyi, soyu tükenmekte olan Machiguenga'ları konu alıyordu; daha doğrusu, bir antropoloji öğrencisi olan Saúl Zuratas'ın hocalarının kendisine önerdiği parlak akademik hayatı elinin tersiyle itip, "uygarlığı" terk ederek bu kabileye katılışını.
Saúl, herkesten habersiz, Machiguenga'ların yaşamını ve varlığını o denli benimser ki, onların en kutsal kişisi sayılan "masalcı"sı olur. Kabilenin kültür tarihini ve inançlarını, öykülerini belleğinde koruyan ve unutmamaları için onlara durmadan anlatan "masalcı".
* * *
Aslında, Saúl da, kendi toplumundan, "uygar dünya"dan dışlanmış olan Machiguenga'lar kadar dışlanmış gibidir: Yüzünün sağ yanını tümden kaplayan koyu bir doğum lekesi, dimdik dikilmiş kızıl saçları, eğri büğrü bir yumrudan farksız burnuyla Perulu bir Yahudi.
"Mascarita", "Maskeli Surat" dedikleri Saúl, soyu tükenmekte olan bu Yerli topluluğuna etnolojik bir ilgiden çok, insancıl bir yakınlık duyar; onların doğayla ne kadar benzersiz bir uyum içinde yaşadıklarının ayırdına varır, ormanlarla örtülü dağlara, engin ovalara, bu el değmemiş doğaya ve insanlara tutkuyla bağlanır ve sonunda onlardan biri olur: Masalcı… Onların geçmiş yaşamlarının belleği…
* * *
Kaç yıl önce BBC'de bir haber okumuştum, Brezilya Amazonu'nda yaşayan Palikur kabilesinden söz ediliyordu. Nüfusu iki bini geçmeyen bu kabilenin Wet adında bir yaşlısı vardı. Seksen beş yaşındaki Wet bir sanatçıydı; topluluğun yıldızlar ve burçlarla ilgili inançlarından esinlenen yontular yapıyordu, belki de soyu gittikçe tükenen halkının dilinin ve kültürünün yakında yok olup gideceği kaygısıyla. Wet, bir bakıma, Machiguenga'ların masalcısının kabilenin tarihini, söylencelerini, yaratılış öykülerini anlatarak yaptığını yontularıyla yapıyordu. Belki de pek yakında Palikur kabilesinden geriye yalnızca o yontular kalacak…
* * *
Günümüz "uygarlığı" kökenlerimizin dünyalarını birer birer yok ediyor, birbiri ardı sıra yeryüzünden siliyor. Tıpkı doğayı, doğal yaşamı hızla tırpandan geçirdiği gibi. Gittikçe azgınlaşan kâr hırsıyla doğal ortamın dengesini bozuyor, iklimi alt üst ediyor.
Machiguenga'lar ise bu yabanıl saldırı karşısında "masalcı"larıyla bir arada durmaya, ayakta kalmaya çalışıyorlar. Peter Handke demişti: "Bir ulus masalcılarını yitirirse çocukluğunu yitirir…"
Bence, antropoloji, etnoloji öğrencileri, tabii hocaları da, Masalcı'yı okumalı... Bilim edebiyattan da beslenmeli…
Celal Üster kimdir? Celal Üster, İngiliz Erkek Lisesi ve Robert Academy'yi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde öğrenim gördü. 1983'te George Thomson'ın Tarihöncesi Ege adlı yapıtının çevirisiyle Yazko Çeviri dergisinin Azra Erhat Çeviri Ödülü'ne değer görüldü. Aralarında Yeni Dergi, Aries, Sözcükler ve Notos'un da bulunduğu birçok dergide çevirileri yayımlandı. Belgelerle Türk Eczacılığı, National Geographic Fotoğraflarıyla İstanbul, Metropolis: Ana Tanrıça Kenti, Unforgettable/Unutulmaz Dizisi, Ortak Kültürel Miras: Birlik İçinde Çokluk gibi kitapları yayına hazırladı. Uzun yıllar Cumhuriyet Gazetesi Kültür Editörlüğü'nü, ilk yayımlandığı yıllarda Cumhuriyet Kitap'ın, 1996-2005 arasında P Dünya Sanatı Dergisi'nin, 2003-2008 arasında Can Yayınları'nın yayın yönetmenliğini üstlendi. “Yeryüzü Kitaplığı” yazılarını Radikal Kitap'tan sonra Cumhuriyet Kitap'ta sürdürdü. Robert Louis Stevenson, H. G. Wells, Jaroslav Hašek, James Joyce, Liam O'Flaherty, George Orwell, Juan Rulfo, Iris Murdoch, Roald Dahl, Jorge Luis Borges, John Berger gibi yazarların yapıtlarının yanı sıra Marx ve Engels'in Komünist Manifesto'su ve Lenin'in Devlet ve Devrim'i gibi Marksist klasikleri dilimize kazandırdı. Ünlü yazarlardan özlü sözleri Sözün Özü, eski ozanlardan aşk şiirlerini Aşk Olsun! adlı kitaplarda bir araya getirdi. İngiliz ve Amerikan Edebiyatında Kısa Öykünün Büyük Ustaları adlı bir antoloji hazırladı. Körün Taşı ve Bir 'Çevirgen'in Notları adlı kitapları yayımlandı. |