Celal Özcan

26 Ekim 2010

Türkiye’de kayıt dışı istihdamın çalışan açısından olumsuz sonuçları 2

İngiliz Maliye Bakanına sormuşlar; “ Ülkenizde asgari geçim standartı ne kadar, siz vatandaşınıza ne kadar ücret veriyorsunuz?”

Bir önceki yazımızda, kayıt dışı istihdamın Türkiye’deki çözümsüzlüğü üzerinden durmuştuk. 
Bu yazımızda da kayıt dışı istihdamın olumsuz sonuçlarından bahsedeceğiz ve ilk olarak da çalışan açısından kısa ve uzun vadede hangi olumsuz sonuçları doğuracağını irdeleyeceğiz.
Konuya bir fıkra ile başlayalım.
İngiliz Maliye Bakanına sormuşlar; “ Ülkenizde asgari geçim standartı ne kadar, siz vatandaşınıza ne kadar ücret veriyorsunuz?” İngiliz Maliye Bakanı; “Asgari geçim standartı 1000 sterlin, biz vatandaşlarımıza 1.500 sterlin veriyoruz, vatandaşlarımızın artan 500 sterlini ne yaptıklarını bilmiyoruz.” diye cevap vermiş.
Aynı soruyu bu defa Alman Maliye Bakanına sormuşlar ve şu cevabı almışlar: “Bizim ülkemizde asgari geçim standartı 1500 euro, ancak biz 2.000 euro veriyoruz ve artan kalan 500 euroyu ne yaptıklarını merak etmiyoruz” cevabını vermiş.
Bu kez aynı soru Türk Maliye Bakanına sorulduğunda, Türk Maliye Bakanı “Bizde asgari geçim standartı 1.000 lira, ama biz 500 lira veriyoruz, geriye kalan 500 lirayı vatandaşlarımızın nereden ve nasıl bulduklarını bilmiyoruz” cevabını vermiş.
Şimdi konumuza dönelim.  Bir önceki yazımızda ülkemizde her iki çalışandan birinin kayıt dışı çalıştığından bahsetmiştik. 
Bu konuda bir Devlet yetkilisine “Türkiye’de ne kadar çalışan var, bunların kaçı kayıt altında” sorusu sorulduğunda, herhalde şu cevap verilecektir. “Ülkemizde 22 milyon çalışan var, bunların yarısı kayıtlı, ama diğer kayıtsız olanların kimler olduklarını ve ne yaptıklarını, nasıl yaşadıklarını bilmiyoruz” cevabı alınacaktır.
Biz kayıtsızların ne yaptıklarını ve nasıl yaşadıklarını biliyoruz !
Bunu Kamil Bey adıyla özdeşleştirerek sıralayalım…
Kamil Bey 20 yaşındadır, üniversiteyi okumamış ve iş aramaktadır. Özel sektörde çalışmaya karar verir, ancak, yabancı dili desen yok, bilgisayarı ise sadece fal açmak için kullanır, velhasıl iş gücü anlamında kalifiye bir yeteneği bulunmamaktadır. İş görüşmesine gittiğinde uyanık işveren durumun farkındadır; “Kamil Bey piyasayı biliyorsunuz, işler kesat, vergi ve işçi maliyetleri yüksek, vergi ve sigorta primi ödemekten inan anamız ağlıyor...” Kamil Bey işverenin lafını bitirmesine fırsat vermeden hemen araya girerek, “Abi, boş ver vergi ve sigorta primini falan, olmazsa da olur, (övünerek ve gençliğine güvenerek)  şimdiye kadar daha bir defa hastaneye ve doktora gitmişliğim yok zaten” diye cevap verir. İşveren istediği cevap almış ve Kamil Bey kayıtsız çalışmaya başlamıştır.
Kamil Bey, bir süre çalıştıktan sonra annesi kız bakmaya başlamış, ne de olsa artık bir işi de var. Uzatmayalım… Kamil Bey evlenmiş. Hanımı da çalışmıyormuş. İki yıl sonra çocuk yapmaya karar vermişler. Bu arada işler iyi gitmiş kendisi de hanımı da hastalanmamış.  Ancak, hamilelik kolay değil, daha ilk aydan itibaren kontrolleri, çocuğun cinsiyetini öğrenme, üçlü tarama testi ve nihayetinde doğum. Eskiden olduğu gibi doğumu yaptıracak mahalle ebesi de yok artık. Tabi bunlar yaptırılabilir ama hatırlayın Kamil Beyin sosyal güvencesi yok. Bütün bunları para vererek yaptırmak zorunda. Kamil Bey iş başa düşünce       “keşke sosyal güvencem olsaydı” diye düşünmekten kendini alamamış ama, daha önce sosyal güvencesiz çalışma konusunda verdiği yanlış karardan ödün vermemek için “Yahu ne düşünüyorsun Kamil, düğünde takılan altınları bozdur.” demiş ve dediğini yapmış, bozdurduğu altınlarla çocuğunun doğumunu ve 3 yaşına kadar kontrolünü, aşısını vs….. bütün badireleri atlatmış.
Çocuk gelmiş 3 yaşına, eee hanım da var ya… Dünya hali yazı var, kışı var…. Hanım ve çocuk grip ve nezle, sık sık hastalanıyor. Allah’tan ağır hastalık yok ama. Nezle ve grip ilaç ve antibiyotik almadan da geçmiyor. Özel doktor ve ilaç da ateş pahası. Kamil Bey bunun farkında ama bozuntuya vermeden “Her defasında doktora gitmenin, hele ilaç kullanmanın vücut bağışıklığını ortadan kaldırdığını, ilaçların yan etkilerinin bulunduğunu” bilimsel olarak açıklamaya çalışıp, her defasında “Nane-limon gibisi yok, bol bol nane-limon alın, yarına bir şeyiniz kalmaz” diye geçiştirme taktiği uygulamış…
Çocuk okula başlamış ve hayat devam ediyor, ancak çocuk ve hanımda hastalık bitmiyor... Bir yandan çocuğun okul masrafları diğer yandan hastalıkların tedavisi. Artık “Nane-limon” taktiği de tutmamaya başlamış, her defasında hastalık için özel doktora gidilip muayene ve ilaca tonlarca para verilmeye başlanmış. Kamil Bey zorda, borç-harç durumu idareye etmeye çalışıyormuş.
Günler ayları, ayları yılları, yıllar on yılları kovalamış… Bir ara gençliği ile övünen ve ben hastalanmam diyen Kamil Bey de sık sık hastalanmaya başlamış….. Eee, yaş gelmiş 50’ye. Bu arada çocuk da üniversiteyi kazanmamış mı ? Kamil Bey borçlu ve geçimini zar zor sağlıyor…..  Çalıştığı işyerinde de patronu şirkette gençleştirme operasyonuna başlamamış mı? “Kamilciğim, kusura bakma şirkete genç ve dinamik personel gerekli, sen kendine başka bir iş bulsan iyi olur” demiş ve Kamil Bey işten ayrılmış, kayıtlı olmadığından kıdem tazminatı da hak getire….. Lafını bile edememiş….. Kamil Bey artık evde ve işi-gücü yok, yaşı da 55. Sık sık aynaya bakıp “Ben artık yaşlandım, bundan sonra da çalışamam, bu yaşta bana kim iş verir, sosyal güvencem de yok, emekli olmam da mümkün değil” diyerek evde gezinip dururmuş….. Birden “Yahu bunun bir yolu olmalı, şu televizyonlarda çıkan biri var, Veli Gazel diye, bir ona sorayım, nasıl emekli olurum” diye düşünmüş.   Veli Gazel’e e-mail atmış ve “Durumundan bahsederek nasıl emekli olabileceğini” sormuş. e-mailine hemen cevap gelmiş ve bir çözüm yolu gösterildi diye çok sevinmiş, ancak e-maili açınca şok olmuş, çünkü Veli Gazel tarafından gönderilen cevapta, “Bir miktar paranın mailde yazan banka hesabına yatırılması halinde kendisine cevap verileceği” yazılı imiş….   “Gördün mü Kamil, bu yaştan sonra sosyal güvenliğe nasıl gireceğini öğrenmek için bile para ödemek zorundasın” diyerek kendine kahretmiş.
Lafı uzatmayalım Kamil Bey emekli olamadan hastalıklarla ve borçlarıyla bir şekilde yaşamaya devam etmiş ve sonunda da Hakk’ın Rahmetine kavuşmuş. Yani, dünyada sosyal güvenliği olmadan İlahi Güvenliğe intikal etmiş.
Ölünce, sorgu melekleri gelmiş, başlamışlar sorular sormaya, sorgulama bilinmeyen bir sürede devam ederken, meleklerden biri “Kamil Bey sana dünyada sosyal güvenliğin niye olmadığı konusunda herhangi bir şey sormayacağız” demiş. Kamil Bey “Neden ?” deyince, “Sen sosyal güvenliğin olmadığı için dünyada çok cefa ve cezanı zaten çekmiş oldun” cevabını almış…..
Bugünkü yazımızı da şöyle bitirelim: “İlahi güvenliğe kavuşmadan önce sosyal güvenliğinizin olması dileğiyle...''