"1990'lı yılların karanlık günlerine geri mi dönüyoruz?" diye endişe edenler için verilmiş koskocaman bir yanıttı Barış Bloku'nun ilk mitingi:
"Hayır!"
Gerçi devlet 1990'lı yılların refleksleriyle "topyekün" savaş başlatmıştı Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı. Aradan geçen 20 yıldan fazla süreye rağmen yöntem hiç değişmemişti; baskı, şiddet, kan, katliam.
Ama artık Kürtler 1990'lı yılların Kürtleri değildi. Daha örgütlüydüler, daha özgürdüler ve o günden bu yana büyük bir korkuyu yenip özgüvenlerini kazanmışlardı.
Elbette Türkiye'nin demokrasi güçleri de, sosyalistleri de 1990'lı yıllara göre ülkenin sorunlarını kavrama konusunda hayli mesafe katetmişlerdi. "Kürt sorunu" denilince, en hafifinden artık kafalarını kuma gömmüyorlardı.
Sosyalistliklerini "ulusların kaderlerini tayin hakkı" üzerinden köpürtüp, "Kürt sorunu"na karşı "ulusal kurtuluş sınıfsal kurtuluştan geçer" gibi "keskince" bir "kıvırma" yapan anlayışın artık "milli güvenlik devleti"nin sol koltuk değneği olduğu iyiden iyiye ortaya çıkmıştı.
Görünen o ki, çatışmasızlık süreci, Türkiye'nin diğer etnik ve mezhepsel hatta dinsel kesimleri tarafından Kürt Özgürlük Hareketi'nin daha doğru anlaşılmasına yol açmıştı.
Özellikle Gezi eylemleri, Kürtlerle daha derinlikli bir empati kurulmasının da yolunu açmıştı Türkiye'nin demokrasi güçleri ve sosyalistleri açısından.
Hele Kürt savaşçılarının tecavüzcü IŞİD canilerine karşı verdiği savaş, laikliği, modernizmi, özgür ve aydınlık bir geleceği savunan pek çok insanın "Kürt sorununa" bakışını da değiştirmişti.
İşte Barış Bloku'nun dün İstanbul'da "AKP Savaşı İstiyor, Barışı Biz İnşa Edeceğiz" sloganı ile yaptığı miting bütün bu somut olgulardan damıtılmış bir buluşmaydı.
Onbinlerce insan sadece AKP'ye "Sana savaş yaptırmayacağız" demiyor; görkemli kalabalığıyla, coşkusuyla, inancıyla devletin tüm kurumlarına da mesaj veriyordu:
"Seni 1990'lı yıllara döndürmeyeceğiz."
Barış Bloku sadece HDP, ÖDP, Yeşiller ve Sol Gelecek, EMEP, DSİP gibi özgürlükçü, sol ve sosyalist partileri, kuruluş aşamasında olan parti girişimlerini bir araya getirmemişti. Kadın örgütleri, alevi örgütleri, Sosyal demokrat vakıflar ve dernekler, 78'liler gibi 80'den fazla örgütlü yapıyı buluşturmuştu.
Bu yapının kuşkusuz en önemli bileşeni de CHP'ydi. Kurumsal olarak böyle bir birliktelikte ilk kez CHP somut olarak var oluyordu.
Hatta miting öncesindeki son geceye kadar konuşmacılardan biri de bir CHP Genel Başkan Yardımcısı olarak belirlenmişti. İsim olarak da Sezgin Tanrıkulu dillendirilmişti. Ancak son anda CHP bu yapıda kurumsal olarak var olmaktan vazgeçti. Sadece "CHP milletvekilleri" olarak temsil edilmeyi uygun buldu.
Bu konuda birkaç neden anlatılıyor.
Birincisi, CHP'nin bugün AKP ile yapacağı son koalisyon görüşmesi. Herhalde CHP Genel Merkezi, "Son aşamada Davutoğlu'na koalisyondan kaçma gerekçesi vermeyelim" diye düşündü.
İkinci neden de, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın da mitinge konuşmacı olarak katılmasından duyulan rahatsızlık sonucu "Biz bu kadar ileri gitmeyelim, profili biraz düşürelim" fikrinin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nda ağır basmış olması.
Ancak bütün bunlara karşın şunu da söylemek gerekir ki; CHP İstanbul İl Başkanı Murat Karayalçın'ın örgütsel anlamda katılımı sağlamak için çaba göstermesi, CHP Genel Başkan Yardımcısı Ercan Karakaş'ın mitingin sonuna kadar kürsünün hemen yanında bulunması CHP'nin de bu bloğun için olduğunun belirgin göstergeleriydi.
Elbette CHP'nin bu blokta yer alıp mitinge destek verdiğinin başka göstergeleri de var. Mahallelerden, semtlerden, ilçelerden CHP'lilerle HDP'liler, ÖDP'liler hep birlikte gelip alandaki "barış coşkusu"na hep birlikte ortak olmuşlardı.
"Barış Bloku"nun dün Bakırköy'deki ilk mitinginde partilerin genel merkezleri açısından "barış için bir araya gelme" tutumları şöyle görünüyordu:
HDP sonuna kadar kararlı, ÖDP "yarım pedal" da olsa var, CHP'de Genel Merkez biraz çekingen.
Prof. Dr. Gencay Gürsoy, Barış Bloku adına ülkenin bütün halkları, emekçileri, kadınları ve erkekleri adına "Savaşa Hayır" derken bir çağrıyı da dile getiriyordu:
"Susmayalım. Bizi ürkütmeye çalışıyorlar, korkmayalım. Memleketi ateşe vermeye çalışıyorlar, verdirmeyelim. 1990'lı yıllara dönmek istiyorlar, döndürmeyelim..."
Barış hareketinin Türkiye'de geldiği noktanın belki de en belirgin ifadesi Barış Annesi Döndü Ergin'in kürsüden haykırışıydı:
"İki evladımı şehit verdim. 20 senedir barış için çalışıyorum. Ne avukatım, ne yazarım, ne başbakanım, ben bir anneyim. Allah aşkına bu kanı durdurun. Polis ve asker annelerine soruyorum, neden susuyorsunuz? Evlat acısı en zorudur. Kuzeyde de batıda da güneyde de doğuda da anaların göz yaşı aynıdır. Gelin geç kalmadan barışı getirelim. Savaş kış gibidir her şeyi dondurur, barış yaz gibidir her yanımızda çiçek açar."
Miting için alınmış bir karar vardı. Hiçbir örgüt kendi pankartını kullanmayacak, sadece Barış Bloku'nun pankart ve bayrakları kullanılacaktı.
Genel olarak herkes buna uydu. Ancak ilerleyen saatlerde alanın çeşitli noktalarında, kalabalıklar içinden Abdullah Öcalan posterleri çıktı. Kürsüden yapılan uyarılara karşın da bu pankartlar indirilmedi.
Doğrusunu söylemek gerekirse, bazı CHP'liler bu görüntüden rahatsız oldu.
Aslında bu durumdan çıkartılması gereken iki ders var:
Birincisi, özellikle Kürt Özgürlük Hareketi'nin gençliği her gösteride Öcalan posteri çıkartmak mecburiyetinde hissetmemeli kendisini.
İkincisi de, eğer bir gösteride Öcalan posterleri çıkıyorsa, herkes bunu ülkenin bir gerçeği kabul edip artık bundan rahatsız olmamayı öğrenmeli.
Çünkü zor, meşakkatli, çileli ama yürünmesi gereken uzun bir yol var Türkiye'nin demokrasi güçlerinin, sosyal demokratlarının, özgürlük savaşçılarının, sosyalistlerinin önünde.
Barış Bloku'nun ilk sınavındaki dünkü mitingin son konuşmacısı HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Barış Bloku katılımcılarına, bileşenlerine geniş bir ufuk çizerken, barışın sadece silahların susması olmadığını, demokrasi olmazsa barışın da olmayacağını söylüyordu:
"Barış Bloku Türkiye’de sadece savaşı durduracak blok değildir. Aslında AKP’den ve onun dayattığı faşizan politikalardan nihai olarak kurtuluşun ön adımıdır. Erken seçim mi diyorlar, korkmuyoruz. Halka, sandığa gitmekten korkan namert olsun. Barış Bloku aynı zamanda AKP’ye ders verecek en büyük siyasi blok olmalıdır."
Barış Bloku'nun Bakırköy'de gerçekleştirdiği "AKP Savaşı İstiyor, Barışı Biz İnşa Edeceğiz" mitingi bir gerçeği çok net biçimde gösterdi.
AKP'nin devrik iktidarı Türkiye'yi 1990'ların karanlık günlerine döndürmek istese de, bu ülkenin barış güçleri, demokrasi ve özgür bir gelecek için savaşa karşı "canlı kalkan" olmaya kararlı!