Ömrünün önemli bir kısmını plazalarda geçirenlerden misiniz? Yani siz, güneş ışığına aç, “sun flower/ayçiçeği” misali solanlardan mısınız?
Ne sıkıcıdır plaza sisteminde çalışmak; elektrik yüklüdür, yazın donar, kışın pişersiniz, temiz oksijen almak için öğle arası yemeğini ya da iş çıkış saatini iple çekersiniz. Kapitalizmin bu modern mabetlerinde, izole bir hayatın kart basan sıradan işçileriyizdir, bize reva görülen mimarinin ana karakteri budur aslında.
Tabii mesele, biz beşerlerin naçizane beklentilerinin çok ötesinde. Küresel ısınmaya karşı devletler nezdinde “görev sağma” ya da “dostlar alış-verişte görsün” politikası bi zahmet kendini Kopenhag İklim Değişikliği Zirvesi’nde açığa vurmuştu. Meksika’nın Cancun kentindeki zirvede de, beklentilerin bir hayli aşağı çekildiği haberlere yansıyor.
“Transfer teknolojisi” küresel ısınma ile mücadelenin ana başlıklarından birisi. Bunu , karbon salınımında hayli payı olan dev şirketlerin teknoloji pazarı yaratma çabası olarak da tercüme edebiliriz. Şimdiden bu mimariye yansımış durumda. Yakın zamanda geleneksel plaza anlayışının yerini “çevreye dost” mimariler almaya başlayacak.
Avustralya’da bunun ayak izlerini sürmek mümkün. “5 green star” binalar yavaş yavaş “out”, “6 green star” binalar “in” olma yolunda.
Eyaletler arası 6 yıldızın tek sahibi, “çevreye dost” kamu binası SA Water’a konuk oldum geçen hafta. Binanın dıştan görünüşü etkileyici. Dış cephesi alacalı, yeşilden su rengine , ara ara da turkuaza çalan camla kaplı. Ağızdan ağıza dolaşan bir bilgiyle, binanın “galeri, müze ya da mabet” gibi ziyaretçilerinin olduğunu öğreniyorum. Bütün Güney Australya’nın şebeke suyuna bakan binanın, bizim “İSKİ” gibi yani, mal sahibi Katolik kilise. Hükümet kiliseden binayı kiralıyor. Mimarisi çok özel. Zaten birazdan anlayacaksınız; proje müdürü Richard Veale’ın anlattıklarına kulak verince.
SA Water, “sürdürülebilir kalkınma” ilkesine göre dizayn edilmiş. İnşaatta kullanılan hiçbir malzemede plastik yok. Çalışanları gün ışığından mahrum kalmasın diye çatıda, Çin Olimpiyatları’ndaki spor salonlarının yapımında kullanılan ETFE adlı malzeme kullanılmış. ETFE, cam ile karşılaştırıldığında, daha fazla ışık geçiriyor. Plaza sistemindeki suni ışığa ihtiyaç duyulmuyor. Her şey geri dönüşümlü, bina atıklarının yüzde 95’i geri dönüyor. Fotokopi ve printerlar için özel ayrı bir oda dizayn edilmiş.Diğer çalışma birimlerinden izole edilmiş oda, makinaların yaydığı gazları temizleme özelliğine sahip. Richard Veale’ın söylediğine göre dış şartlara da bağlı olarak, çalışanlar binada %100 temiz hava soluyor. Ofisler için alınan mobilyalar bile özel. Tamamı ağaç, lamineler gibi plastik karışımlı değil. Yılda 800 bin su analizinin yapıldığı laboratuarlarda ise organik malzeme kullanılıyor.
Geri dönüşümlü binanın inşaatı için 95 milyon, iç dizaynı için ise 46 milyon dolar harcanmış. Buna karşın, geleneksel binalara kıyasla %70 daha az su, %60 daha az elektrik harcama kapasitesine sahip. Mimaride bir standart yarattığına inanan Richard Veale, büyük şirketlerin benzer binalar dışındakilere artık itibar göstermediğini söylüyor.
SA Water binası, her cuma ziyaretçilere açık. Meraklıları arasında öğrenciler de çok. Geçen yıl 8 bin, bu yıl ise 11 bin öğrenci binanın “Learning Session/Eğitim Bölümünde” su tasarrufu, geri dönüşüm konularında, eğlenerek eğitiliyorlar.
Küresel ısınmaya karşı benzeri binalar Avustralya’da çoğalacak. Bunun kıymetli, iştahı kabartan bir pazar yarattığı ortada. Enerji ve sudan tasarruf sağladığı için de bir taşla iki kuş. “Ben kirletirim, ben temizlerim; kime ne?”