“Türkiye nereye gidiyor” sorusunu soran herkes her yeni gün bir başka gözaltı dalgasını anlamlandırmaya çalışıyor.
Yurttaşlık algısı felç edilmiş bir toplumun hak arayışı bu kadar zayıflatılmışken bu neyin mühendisliği?
Öyle görünüyor ki Kürt meselesinde sağlanması hedeflenen barışın toplumsallaşması, barış ve demokratikleşme ilişkisinin güçlenmesi istenmiyor.
Gazeteciler, sendikacılar, sokakta röportaj veren vatandaşlar, iş insanları, sivil toplumcular, menajerler, siyasetçiler, öğrenciler; kim iktidara itiraz ediyorsa yolu hapishane oluyor.
147 yıllık bir tarihe sahip İstanbul Barosu’nun başına gelenler de bu tablodan bağımsız değil.
Ne olmuştu, hatırlayalım.
21 Aralık 2024’te İstanbul Barosu soruşturmaya gerekçe yapılan şu açıklamayı yaptı, özetliyorum:
“Basına yansıyan bilgilere göre, gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, 19 Aralık'ta Suriye'de yaşanan gelişmeleri takip ederken uğradıkları saldırı sonucu yaşamını yitirmişlerdir. Basın mensuplarının çatışma bölgelerinde hedef alınması, Uluslararası İnsancıl Hukukun ve Cenevre Sözleşmesi'nin ihlali niteliğindedir. Dahası, savaşa taraf olmayan sivillerin hedef alınması, Roma Statüsü 8/2/b/ii. maddesinde savaş suçlarından biri olarak ifade edilmiştir. Dolayısıyla, silahlı çatışma bölgesinde görev yapan gazetecilerin korunmasına ilişkin kurallar, Uluslararası İnsancıl Hukukun bünyesindedir. …İki basın mensubu yurttaşımızın öldürülmesi olayıyla ilgili olarak etkin bir soruşturma yürütülmesini talep ediyoruz.”
Baro yönetimi “terör örgütü propagandası yapmak”, “suç ve suçluyu övmek”, “yalan haber yapmak” suçlamasıyla İstanbul Çağlayan Adliyesi’ne gidip ifade verdi.
Baro yönetimine soruşturma açılabilmesi için gerekli olan Adalet Bakanlığı izninin sonradan alınmasına ‘usul kuralları çiğnendi’ kaydı düşülse de İstanbul Barosu Başkanı Prof. İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyelerine dava açıldı. Savcılık aynı zamanda Kaboğlu ve yönetim kurulu üyelerinin görevlerine son verilmesini ve yeni seçim yapılmasını talep etti.
İstanbul Barosu Başkanı Prof. İbrahim Kaboğlu
Yargısal baskıya karşı İstanbul Barosu, üyeleri nezdinde bir anlamda güven tazelemek anlamına gelen ‘Seçimsiz Olağanüstü Genel Kurul’ kararı aldı.
Süreçle ilgili basını bilgilendirme toplantısında görüşlerine başvurduğum Prof. İbrahim Kaboğlu, ki kendisi anayasa uzmanı bir akademisyendir, yargısal süreci şöyle yorumladı:
“Baro yönetimini al aşağı etmek, baroyu dizayn etmek, dize getirmek, baroyu çökertmek ve baroya çökmek.”
Ama bu kez farklı bir şey oldu. İstanbul Barosu’nun karşı karşıya bırakıldığı yargısal müdahaleye karşı, son genel kurulda yarışan bütün gruplar yan yana geldi. Solcusu, ulusalcısı, milliyetçisi, sosyal demokratı, liberali.
Son genel kurulda bağımsız adayı da dahil edersek 11 grup rakipti. Bu rakipler ‘Seçimle gelen seçimle gider’ ilkesiyle bir arada durdu ve Kaboğlu yönetiminin arkasında duracağını açıkladı.
Candan Yıldız soru sorarken
Kaboğlu, Değişim İçin Avukatlar Grubu’nun adayıydı.
Sosyal demokrat çizgideki Avukatın Yükselişi Hareketi, liberal sol çizgideki Güçlü Baro Grubu, ulusalcı çizgideki Önce İlke Grubu, milliyetçi çizgideki İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu, muhafazakâr çizgideki Bağımsız Avukatlar Grubu ve Avukat Hakları Grubu, bir anlamda yeni seçim yapılsa bile aday olmayacağız mesajını verdi. Kaboğlu da aynı görüşte:
“Önceki baro başkanlarının ve seçim bileşenlerinin mesaj şu: Seçimle gelen seçimle gider. İstanbul Barosu yönetimi seçim dışı yolla görevden alınsa dahi ne adaylığımızı koyacağız ne de böyle bir kararı tanıyacağız. Dolayısıyla bu yönetimin görev sonuna kadar görevde kalması için yapılması ne gerekiyorsa yapacağız. Bu, Türkiye'de demokrasinin geleceği için, Türkiye'de hukuku etkili kılmak için, hukuka dönüş için önemli bir irade. Türkiye'de demokrasi tartışmalarına esin kaynağı olacak bir irade.”
Kaboğlu’nun “esin kaynağı olacak” dediği şeyin altını çizmek için bir gelişmeyi daha aktarmak istiyorum.
Öğrendiğim kadarıyla sağ ideolojideki bir avukat grubu, İstanbul Barosu yönetimine açılan dava sonrası, PKK/KCK 'ya yönelik yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Fırat Epözdemir’i destek amaçlı cezaevinde ziyaret etmiş.
“Seçimle gelen seçimle gider” ilkesine uygun bir tutum. Ve yargısal müdahalelere karşı net bir tavır.
Epözdemir 1 Kasım 2015 seçimlerinde HDP tarafından İstanbul 2. bölge milletvekili adayı gösterilmişti.
İstanbul Barosu’nun Seçimsiz Olağanüstü Genel Kurulu, bu Pazar Haliç Kongre Merkezi’nde yapılacak. Toplumun farklı kesimlerinin maruz kaldığı hukuksuzluklar tartışılacak ve sonuç bildirgesi açıklanacak.