Candan Yıldız

26 Haziran 2011

Örgütlenen Ateistler

“Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke” söyleminin güçlü olduğu Türkiye’de ateist olduğunu söylemek Can Yücel’in deyimiyle “tüzük değil, büzük ister”.

Geçenlerde Aziz Nesin’in oğlu Ahmet Nesin söylemiş:“Ben öldükten sonra yakılmak istiyorum. Cansız bedenimin yer kaplamasını istemiyorum. Benim inanmadığım bir din adına, inanmadığım bir imam neden inanmadığı bir adam için dua etsin. Bu yasanın çıkması o kadar zor değil, İstanbul’da daha önce yapılmış krematoryum (Ölü yakılan fırın) var. Osmanlı’nın son döneminde yapılmış Anadolu Kavağı’nda. Sonra yıkılmış ve yerine otopark yapıldığı söyleniyor. Hatta bunun yanına yakılmak istemeyenler için bir de ‘Ateist Mezarlığı’ yapılmalı…”

“Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke”  söyleminin güçlü olduğu Türkiye’de ateist olduğunu söylemek Can Yücel’in deyimiyle “tüzük değil, büzük ister”.

Gündeme denk düşen konum gereği, internette yaptığım gezinti sonrası, varlığından haberdar olduğum www.ateizm.org sitesinin tanımına göre; “Ateizm Tanrı’nın "varolmadığına inanmak" demek değildir. Tanrı’nın "varolduğuna inanmamak" demektir. Bu noktaya dikkat ediniz, çünkü bu önemli bir fark. Ateizm bir "inanç" değildir. Fazladan bir açıklama, ya da bir öneri sunmaz ateizm. Ateizm yalnızca, belli bir inancın yokluğu demektir.”

Konuyu çok dolandırmadan, varlığından tesadüfen haberdar olduğum, 2010 yılında Sydney’de uluslararası bir kongreye ev sahipliği yapan Avustralya Ateistler Vakfı ‘nı tanıtacağım bu hafta sizlere. Daha doğrusu vakfın başkanı David Nicholls’ün  T24’e yaptığı açıklamaları aktaracağım.

Vakıf, benzer düşünen, kafadar insanları bir araya getiren, bu hedefe odaklanan bir yapı. Amacı ise hükümetlerin yasa yaparken dini değerleri, söylem ve kuralları kullanmasına karşı tavır almak.  Ateizm fikrini toplumda yaymak için de reklam, mektup, internet gibi aygıtları kullanıyor. Bu amaçla her yıl çıkardıkları 6 yayını üyelerine ve bazı seçilmiş kütüphanelere gönderiyorlar. Forum aracılığıyla da görüş alış verişi yapılıyor, paydaşlığın getirdiği sosyal beraberlik güçlendiriiyor.

David Nicholls, kendilerini “din karşıtı” olarak tanımlamadıklarını, dinlerin ve gereklerinin bireysel, gönüllü ve rızaya dayalı olması, ve bunun da ancak kişinin olgunluk dönemine denk düşmesi  gerektiğini savunuyor. Yani çocuklara sistematik olarak dinin telkin edilmesine, özellikle de cennet ve cehennem kavramlarına karşı çıkıyorlar.

Dini değerlerin güçlü olduğu aile ve sosyal bir ortamda büyüyen David Nicholls, geriye baktığında dinin insan hayatında  ve bir insanın dindar kalmasındaki etkisini daha iyi gördüğünü, bunun ise  boşu boşuna ve zaman kaybı olduğunu düşünüyor: “Dürüstçe söyleyebilirim ki ateizmi keşfetmek hayatım boyunca başıma gelen en iyi şey.”

Marks’ın; “din halkın afyonudur ama kalpsiz dünyanın atan tek kalbidir” sözünü hatırlattığımızda ise “Marks  ‘dinsel sıkıntı,  aynı zamanda gerçek dünyanın acı ve kederinin dışa vurumu ve protestosudur, insanın var oluşunun baskı altına alınışıdır. Kalpsiz dünyanın kalbidir tıpkı ruhsuz durumun ruhu gibi’ der” diyor ve ekliyor:  dinin ortadan kaldırılması, yok edilmesi , gerçek mutluluk için gereklidir. Zira din, aldatıcı, göz boyayıcıdır yani bir illüzyondur.

Ateizmi bir hareket olarak tanımlamıyor, çünkü bireysel buluyor. Dünyada dinlerin yanlış olduğuna dair farkındalığın arttığını, dinlerin, mitolojilerden daha iyi birşey söylemediğini, insanların bu nedenle dini terk ettiğini iddia ediyor. Dine alternatif olarak da insanın kendisini koyduğunu, bir çok insanın tanrısız olmasına rağmen, kendisini ateist olarak sınıflandırmadığını, ancak özgür düşünenler hareketinin büyüdüğünü söylüyor; özellikle de gençler arasında.

Avustralya ‘ya dair sorular sorduğumuzda ise  bazı bulgulara dayanarak nüfusun sadece yüzde 7’sinin kiliseye gittiğini, ateist olmasa da nüfusun yarısını özgür düşünenlerin  oluşturduğunu aktarıyor.

Ne tür tepkiler aldıklarına ilişkin merakımı ise şöyle gideriyor: ” Harika bir iş yaptığımızı düşünenlerin yanısıra cehennemde sonsuza kadar yandığımızı görmek isteyenler de var.

Böyle hırsı olanlar, insan olma fırsatını kaçırmış olanlar. Zira kim isteyebilir ki, ne kadar kötü olursa olsun, bir insanın acılar içinde sonsuza kadar yanmasını. Ancak din tarafından ‘hasta’ edilen insanlar.”

Fundamentalizmin artış nedenleri konusunda da “ kökten  dinci zihniyet, yoksullaştırılmış hayat tarzı ve güçlü dini kültürel yapının ürünüdür.  Bu aşırılık,  ana akım, ılımlı din havuzundan besleniyor. Kaygı verici olan ise kökten dinciliğin boşluğu doldurması.  Avustralya buna güzel bir örnek; zira din artık çok etkili değil, ve bu yüzden kökten dinciliğin oranı çok düşük” diyor.

27 yıldır varlığını sürdüren Avustralya Ateistler Vakfı’nın 8 yıldır başkanlığını yürüten David Nicholls, bir ateist olarak bu gezegende ayrıcalıklı bir hayat sürdüğünü, aç ve açıkta olmadığını, siyasal hiç bir baskı görmediğini söylüyor.

Vakıf şimdi  2012’de yapılacak uluslararası kongreye hazırlanıyor.