Kabak tadı mı desem, bitmeyen nakarat mı Kıbrıs için? Çözüme en yakın nokta olarak kamuoyunu uzun süre işgal eden Kofi Annan Planı, Kuzey’in “evet”, Güney’in ağırlıklı “hayır” demesi ile suya düştü. O günden bugüne heyecan uyandıran bir adım olmadı; rutinin takipçisi teknik ve çalışma gruplarının bir araya gelmesinden gayrı. Şimdiler de ise çözüm yanlısı Talat değil Derviş Eroğlu tarzı hüküm sürüyor. Kuzey de, Güney de yıllarca böyle yaşarmış gibi duruyor. Ama Türk kısmında “yavru vatan” söyleminden “nankör çocuk” azarına geçilmesinden rahatsız olanlar da yok değil.
Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği sürecinde Güney’in üyeliğine karşı Kuzey’i adeta rehin tuttuğunu hatırlayanlarınız vardır. Ancak günün sonunda, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınan, AB dönem başkanı, ekonomik sorunları olsa da Akdeniz’de İsrail ile birlikte doğalgaz rezervlerini araştıran, hatırı sayılır bir miktarı da bulan Güney’in eli 2004’e göre daha güçlü. Neden çözüm istesin ki diyenler daha çok düne göre.
İşte biz de Güney’in çözüme artık ihtiyacı var mı, “çözümsüzlük çözümdür” politikasına geri mi dönüldü, Talat-Dervişoğlu arasında farkları, İsrail-Güney ilişkilerinin yakınlaşmasının olası etkilerini görüşmelerin önemli mimarlarından; diplomatik trafik yöneticisi, eski Avustralya dışişleri bakanı, BM Genel Sekreterliği Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer ile konuştuk.
Kıbrıs konusunda neredeyiz, sorun rafa mı kaldırıldı?
7 teknik komite aktif olarak çalışıyor; iki tarafın onayı ile. Ancak Güney’de Şubat 2013’te seçim var. Kim kazanacağı konusunda soru işareti var. Seçim sonuçları belirleyici olacak, çünkü AKEL’in (iktidar) ve DİSİ’nin (merkez sağ) farklı pozisyonları var. Geniş anlamda konuşursak her iki partinin adayları görüşmelerin merkezinde olan modeli destekliyorlar. Diğer partiler ise birleşme konusunda daha isteksizler.
Yani 2013’e kadar herhangi bir gelişme beklemiyor musunuz?
Mümkün olduğunca iki tarafın beraber çalışmalarını umarım. Taraflar isterse, daha sık buluşmaları için daha çok çaba sarf edebiliriz. Ancak Türk tarafı şu an bir şey yapmak istemiyor. Bu nedenle pek mümkün görünmüyor. Sürekli konuşmak zorundayız. Ama istenmiyorsa yapabileceğimiz bir şey yok. Türk tarafı uluslararası bir konferans düzenlenmeli, Rum tarafı ise önce kendi aramızda anlaşmaya varmalıyız diyor. BM olarak biz de iki tarafın ancak uzlaşması durumunda, uluslararası toplantı çağrısı yapmanın doğru olduğunu düşünüyoruz. Diğeri kahve içmek, öğlen birlikte yemekten öteye geçmez. Bence Türk tarafı, BM’nin deklare ettiği takvime bağlı sürecin başarısız olması durumunda, bağımsız bir devlet olarak tanınmak istiyor. Ama Güney buna katılmaz ise zor. Güvenlik Konseyi de iki bölgeli, iki toplumlu çözüm olmalı diyor. Öyle bir çözüm olmalı ki; her iki taraf da rahat etmeli. Aksi çözüm olmaz.
Annan Planı büyük umut yarattı ama olmadı. 8 yıl sonra “keşke” demek doğru olur mu?
Annan Planı tarih oldu ve geçmişte kaldı. Kıbrıslılar şunu hatırlamalı: Şimdiyi yaşayabilirsin, geleceği öngörebilirsin ama geçmiş için yapacak bir şey yok. Olan oldu diye bakmak lazım.
Kıbrıs’ın AB dönem başkanlığı süreci peki?
Biliyorsunuz bütün ada AB üyesi. Sadece Kuzey tarafı askıya alındı. Kuzey de AB üyesi değil diyemeyiz. İki taraf anlaşırsa askıya alma durumu ortadan kalkacak. Kıbrıs şu an Türk tarafının dahil olmadığı bir sürece başkanlık ediyor.
Güney daha avantajlı, çözüme ihtiyacı var mı hala?
Rumlar sorunu çözmek istediklerini söylüyor. Statükonun sürmesini istemiyorlar. Çözümle ilgili farklı görüşler var; iki bölgeli, iki toplumlu federasyon, kalıcı taksim vs gibi. Çok farklı görüşler var iki tarafta da. Ama ben 2004’te modelin değil paketin kabul edilmediğini düşünüyorum.
Rum tarafı AB ile bütünleşmiş, işbirliği halinde. Uluslararası toplum tarafından Kıbrıs Cumhuriyeti yani Güney tanınıyor. Kuzey’i ise sadece Türkiye. Sorunun çözümünden sonra, beraber yaşamanın koşulları bulunabilecek mi? Bence bu daha derin tahlil edilmesi gereken bir konu. Hristofyas Eroğlu’nun, Eroğlu ise Hristofyas’ın çözüm istemediğini söylüyor. Gerçek şu ki; boşluklar var, Talat dönemi de dahil buna; bu boşlukları dolduracak köprüler lazım.
Talat ile Eroğlu arasında bir fark var mı?
Çok farklı iki ayrı kişilik. Talat dönemi ekipten tek bir isim kalmıştı görüşmelerde; Kudret Özersay, o da istifa etti. Yani tamamen farklı ekiplerle çalışıyoruz. Her iki ekibin tarzı farklı. Öncelikler değişiyor. (Hangisi daha pozitif soruma buna yanıt “diplomatik” olmaz diyor).
İsrail ve Kıbrıs Cumhuriyeti yani Güney birlikte doğalgaz arıyor Akdeniz’de. Kıymeti harbiyesi olan bir rezerv olduğu söyleniyor ki buldular da. İsrail de dolaylı taraflardan biri olabilir mi artık? Malum Ankara-Tel Aviv ilişkiler de soğuk.
İsrail bu sorunda bir taraf değil oyuncu da değil. İki defa İsrail Büyükelçisi ile Ada’da görüştüm. Bu konuya hiç de ilgili olduklarını görmedim. Onların çözmesi gereken başka sorunları var. Güvenlik Konseyi daimi üyeleri taraf bu sorunda Türkiye ve Yunanistan’ın yanı sıra. Çin’den yeni geldim. Çin Dışişleri Bakanı’na Kıbrıs konusunda bilgi verdim. Çünkü ara ara bilgi vermek durumundayız daimi üyelik nedeni ile. Anlaşılacağı gibi Çin’in gündeminde olan bir konu değil Kıbrıs.
Akdeniz ısınıyor Suriye’den dolayı?
Bakın Mısır daha yakın adaya. 1 saat 10 dakikalık uçuş mesafesi. O bile etkilemedi. Kıbrıs bir İsrail-Filistin değil. Kuzey ile Güney arasında geçiş var. Şiddet yok. Birbirlerini öldürmüyorlar. Güney’de denize girip Kuzey’de golf oynayabiliyorum. İlişkiler samimi, nefret yok ama bir ayrılık ve güven sorunu var. Rumlar, yabancı güçler tarafından işgal edildiklerini düşünüyor. Türk tarafı ise asimile olmaktan hoşlanmıyor. Tanınmıyorlar, ticari ilişkilere giremiyorlar. Uluslararası toplumla doğrudan ilişkileri yok. Bu durumun tatmin edici olmadığını söylüyorlar. Mevcut durum uluslararası toplum için uygun olmayan bir durum ve çözüm olmalı; her iki tarafın da rahat ve mutabık olduğu bir anlaşma. “Kötümser biri işler çok kötü Kıbrıs’ta, iyimser olan ise daha kötüsü olabilir” der. Evet 74’den önce durum daha kötüydü.
Avrupa Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy Akdeniz’de çıkarılan gazın Ada’nın yeniden birleşmesine yardımcı olabileceğini söylemiş. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?
Eğer anlaşmaya varırlarsa doğalgaz bir zenginlik getirecek ekonomik olarak. Eğer anlaşma olmaz ise bu kez de gerginliğin merkezi olacak; Kuzey-Güney, Türkiye-Yunanistan arasında. Şu anda olan bu. Savaş uçakları, savaş gemileri oralarda dolaşıyor. Konsey Başkanı’nın yorumuna hüsnükuruntu diyelim.
Mevcut statüko sürdürülebilir mi, ya çözüm olmaz ise?
İyi bir soru. Türk tarafı Türkiye’ye ekonomik olarak bağımlı. Çözüm olmaz ise bu bağımlılık daha da artacak. Güney’e gidişler yaşanıyor bu daha da artabilir. Oraya gidip yaşayabiliyor, çalışabiliyor ve AB ülkelerine gidebiliyorlar. Bildiğim kadarı ile Derviş Eroğlu’nun da çocuklarının Kıbrıs pasaportu var. Pasaportları kayboluyor ve bulunarak Hristofyas tarafından geri veriliyor. Diplomatik olarak “şık” bir yöntem olmasa da aslında politik bir göndermede bulunuyor Hristofyas. Çözüm için tutkuya eş bir istek duymak gerekiyor. Hayat güzel Kıbrıs’ta. 38 yıldır birleşik Kıbrıs’ı tecrübe etmemiş büyük bir genç nüfus var. Çözüm olmaz ise bu nüfus oranı daha da artacak ve çözüm daha da zorlaşacak. Detaylara takılmamak gerekiyor. Eğer gerçekten çözüm isteniyorsa bazı şeyler tali olabilir, sonradan çözülebilir. Aslolan birlikte o işi yapmak.