Yurttaş Girişimi'nin geçen yıl mayıs ayında organize ettiği Silivri ve Bakırköy cezaevlerini ziyaretini bu yıl da takip ettim.
5 yıldır tutuklu olan iş insanı Osman Kavala, bir yıldır tutuklu olan Mücellâ Yapıcı, Can Atalay, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden ve Tayfun Kahraman'ın dostları, arkadaşları yine otobüs kaldırdı, onlar için yine mesajlar topladı... Mesajlar için renkli kalemler, üç ayrı defter hazır halde elden ele dolaştı. Cümleler, avukatların ulaklığıyla içeriye ulaştırıldı.
İçeriden mesajlar da dışarıya geldi.
Otobüsteki herkes pür dikkat gelen mesajlara kulak kabarttı. Tabii ki o saat itibariyle mesajını ulaştırabilenlerin cümleleri okundu.
Tayfun Kahraman ziyaret için;
"Sevgili dostlar, ben de hepimizi özledim. İyi ki varsınız. Keşke iki otobüs dolusu sizle hemen kucaklaşabilseydik ama sarılmamıza ve bu hasretin bitmesine az kaldı. Çok yakında memlekete bahar gelecek ve biz de aranızda olacağız. Desteğiniz, dayanışmamız çok değerli. Hepinize tek tek teşekkür ediyorum. Hepinize hasretle sarılıyorum."
Hakan Altınay ziyaret için;
"Hepinize selamlar, ayaklarınıza sağlık. Burası düşündükleri kadar kötü değil. Sorun dört duvarda değil sorun bizi bu dört duvara atan sürecin rezilliğinde. Dışarıdakilerin de buna itiraz etmesinden güç buluyoruz. İyi ki varsınız..." mesajını
Osman Kavala da ziyaret için
"Sıcak mesajlarınızı okumaktan çok mutlu oldum. Buraya gelmiş olmanızdan dolayı da sadece dayanışma hissini değil, birlikteymişiz duygusunu da yaşadım. Çok teşekkürler, çok sevgiler. Yakında görüşmek ümidiyle..." mesajını gönderdi.
Bir yıl önceki ziyareti de takip eden bir gazeteci olarak 2022'nin mayıs ayında "Gezi tutukluları hücrelerinden son haberler"i yazmıştım.
Bu yıl da fikri takip olsun ve gelenek bozulmasın diye hem Gezi tutuklularının ailelerinden hem de dostlarından notlar aldım. Zira giden günler sadece bir sayı değil... İçinde yaşam var...
Geçen yılki buluşmaya da katılan akademisyen Binnaz Toprak'a yine sordum.. Son bir yıl içinde duygusu değişti mi, ne düşünüyordu?
Toprak dedi ki:
“Bir yıl önce söylediğimi yine söyleyeceğim. Çok saçma… 2 bininci gün… Hiçbir delil yok.
Mazhar-Fuat-Özkan (MFÖ)'ın şarkısındaki gibi… Türkiye’nin her yerinde, milyonlarca insanın katıldığı bir hareketi eğer Osman düzenlemişse valla şapka çıkarmak ve “Sen neymişsin be abi” demek lazım. Osman Kavala beraat etmişti. Yeni bir kanıt olmadan aynı “suçtan” dolayı tekrar yargılayamazsınız bir kişiyi… Aynı hukuksuzluk 18 yıl ceza alan diğer Gezi tutukluları için de geçerli, Demirtaş için de geçerli, çocuğunu Gülen okuluna gönderdiği gerekçesiyle yargılananlar için de geçerli…
Silivri yakınlarında, çayırda bağırıyoruz hemen yanımızda jandarma geliyor… Ne diyoruz, “Kabul etmiyoruz” diyoruz. Neden bunu söylemeyelim ki vatandaşlar olarak… Türkiye bu hukuksuzluğu kaldıramaz."
Binnaz Toprak'ın dediği gibi... Cezaevine giden yol üzerinde jandarma otobüsteki herkesin kimliğini kontrol etti. Optik okuyucu ile "Arama kaydı yoktur" yazısını gördükten sonra aracın geçişine izin verdi.
Daha sonra Yurttaş Girişimi'nden Gülseren Onanç, cezaevine uzak bir açık alanda açıklama yaptı. Jandarma hemen oraya da yetişti!
Açık Radyo'nun kurucularından, iklim aktivisti Ömer Madra'ya da deftere ne yazdığını sordum.
Madra da dedi ki;
"Deftere tam 50 yıl önce bana gönderilmiş bir mektuptan bir cümle yazdım. Mamak Hapishanesi’ne gönderilmişti… Hadi gel artık… Osman, kendi iç kimliğini o kadar iyi bir şekilde korudu ki, bütün varlığını... Çıksa da bu vicdan mücadelesine birlikte hareket etsek diye de düşünmüyor değilim. Öyle bir özlem de var. Osman, toplum vicdanı için yaşayan insanlardan biri… Osmanların çoğalması dileğiyle…"
Gelenek bozulmasın, Gezi tutuklularının hücrelerinden son haberleri vermeye devam edeyim...
Gazeteci arkadaşım Murat Utku verdi Çiğdem Mater'den haberleri...
"Çiğdem’in dört duvar arasındaki gündelik hayatı dışarıdaki ritmini neredeyse aratmayacak kadar hızlı ve verimli geçiyor. 'Verimsiz geçiriyor' dememi bekleyenler olduğunu tahmin ettiğim için bunu özellikle vurguluyorum. Çok kitap okuyor. Çiğdem çok hızlı okur ve çok okur.
1500 sayfalık bir Harry Potter romanını sabah başlayıp akşam bitirirdi eskiden. Hızlı okuma hali onda hep vardı. Şimdi daha şaşırabileceğimiz bir şey söyleyeceğim. Sadece geçtiğimiz hafta sonu iki günde toplamda 6 kitap bitirdi. Bizler için de oraya kitap yetiştirmek bir mesai. Biz bu mesaiden çok memnunuz. Keşke daha fazla kitap götürebilsek…
Çiğdem gelen mektuplara tek tek yanıt veriyor. Günlük tutuyor. Her şeyi yazıyor. Çocukluğundan beri binlerce defteri birikmiştir.
Çiğdem içeriye girdikten sonra da film yapmaya devam etti. Biz birlikte risk alanlarında çalışan insanların hayatlarını konu eden video portreler hazırladık. Çiğdem yapımcılığını, ben yönetmenliğini yaptım… Adı: Risk Alanlar… Biz gazeteciler, Ahmet Çıkacak Yine Yazacak diyorduk ya onlar içerideyken.. Şimdi de Çiğdem Çıkacak Yine Çekecek diyorum. Bunu da kimse engelleyemeyecek. Bu suni hukuk süreci bir süre sonra sona erecek. Hak edilmiş bir özgürlükle beraber çok daha güzel çalışmalar yapacak."
Murat Utku önemli bir bilgi de verdi Bakırköy Cezaevi için... Yaklaşık bir yıldır görüş süreleri yarım saate düşmüş. Zira, 600 kişilik kapasiteye sahip olan bu cezaevinde kapasitesinin çok üstünde kadın ve tutuklu kalıyormuş. İnfaz memuru sayısı ise sadece 500. Bu orantısızlığı gerekçe göstererek ziyaret saatleri yarım saate düşürülmüş.
Mine Özerden'in kızı Su Fisk de annesinden haberler verdi.
"Çok kitap okuyor. Yedi kitabı üç günde bitiriyor. Resim yeteneği zaten vardı. Cezaevinde resim yapmaya başladı. Hapishane objelerini çiziyor. Mesela semender gelmiş koğuşlarına, onu çizmiş. Uğur böceği gelmiş, onu çizmiş. Her koğuşta acil butonu var. Onu çizmiş.
Çok umutlu olduklarını düşünüyorum. Toplumsal bilince ve toplumsal vicdana dair bir umutları var çünkü... Bu da onları zinde tutuyor…
Annem dışarıyla mektuplaşıyor ama asıl içeriyle mektuplaşmayı seviyor. Koğuşlar arası mektuplaşıyorlar. Çok fazla insan tanımış, çok fazla hikaye öğrenmiş bu sayede.
İçeride yaratıcı işler yapmışlar. Mesela annem ilk 3 ay boyunca limondan bahsetti. Limonu bittiği zaman yüzüne sürebilirsin, bitmeyen kısmını tuvalet kokusu olarak kullanabilirsin gibi...
Mesela zeytin çekirdeklerini daha kurumadan el kremi olarak kullanmış. Kuruduktan sonra da çekirdekleri, yaptığı küçük bir kesenin içine koyarak kalorifere asıyormuş. Soğuğa çıkarken o keseleri cebine koyuyormuş. Isınmak için kendine portatif bir kalorifer yapmış anlayacağınız...
Mesela, pet şişelerden yılbaşı ağacı yapmışlar. Dallarını meyveler süslemişler. Ağacın en üst kısmına da bir nar oturtmuşlar. Beraber yılbaşına kutlamışlar. Şebnem Korur Fincancı duysun diye 'Mutlu yıllar Şebnem' diye bağırmışlar. Narı da kırmışlar..."
Nar tanelerinin öyküsü aslında...
Evet, Gezi tutukluları umutlarını hiç yitirmiyor... Dostları da 14 Mayıs'tan sonra özgür olacaklarına yürekten inanıyor.
Ömer Madra'ya 50 yıl önce, Mamak Cezaevi'ndeyken gelen mektupta yazıldığı gibi... Haydi gelin artık!