Türkiye’nin henüz yüzleşmediği bir sorun; evsizler. En temel insan hakkı olan barınma hakkının tam gerçeleşmediği, çözülmeyeceği/ belki de daha da kötüye gideceği bir dönemden geçiyoruz.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün 2008 kriziyle ilgili verdiği rakamlara göre bugün dünyada 212 milyon kişi işsiz. İş bulma ümidi ise daha düşük. Refah kıtası Avrupa’da budanan sosyal hakların (emekli maaşlarından, işsizlik paralarından kesintiler, sosyal harcamaların kısılması, üniversite harç fiyatlarının artması vs) yaratacağı sosyal sorunları göreceğiz yakın zaman içinde. Türkiye gibi piyasa kapitalizmine gönülden bağlı, her neo liberal devlet gibi (devletin küçülmesi değil) sosyal sorumluluklarını sırtından atan, başta tarım olmak üzere istihdam alanlarında daralmaya yol açan politikalara “evet” diyen, köy/kent arasındaki geleneksel bağların artık zayıfladığı, dayanışma ilişkilerinin erozyona uğradığı, kentsel dönüşüm(rantsal dönüşüm desek daha doğru olabilir) planlarıyla insanları yerlerinden eden bir ülke de; yoksulluk ve yoksunluğun daha çok sokağa vurabileceğini görmek için müneccim olmaya gerek yok. Takip ettiğim kadarıyla geçen haftalarda Taksim’de , “evsizlere” dikkati çekmek için, aralarında HAS Parti Genel Başkanı Mehmet Bekaroğlu da bulunuduğu bir grup, bu görünmeyen sorunu görünür kılmak amacıyla sabahladılar. Ben de bu hafta Güney Avustralya’da homeless/evsizlerle ilgili çalışan bir kurumu anlatmak, paylaşmak ve deneyim aktarımına ulak olmak istiyorum. Söyleyişiyi yaptığımız kişi kurumun (Hutt Street Center) fon/bağış/bütçe işlerinden sorumlu müdür Danielle Bayard. Sohbete geçmeden önce kısa bir bilgilendirme; merkezde profesyonellerin dışında çok sayıda gönüllü çalışıyor. Temel ihtiyaçların giderilmesinin yanı sıra, bilgisayar, resim, müzik, fotoğraf gibi kurslar da var. Her gün onlarla ilgilenen bir hemşire merkezde hazır bulunuyor. Doktor ise haftada iki gün gelip sağlık taraması yapıyor. Bütçesinin yüzde 45’ni hükümet, geri kalanını ise merkez kendi olanaklarıyla, bağışlarla karşılıyor. HousingSA denilen devlet konutlarında “evsizlere” uzun süreli barınma olanağı sağlanıyor. Sayı yeterli olmadığı gibi, başvuranların sayısı artıyor.
Tam olarak ne yapıyorsunuz, ne tür hizmetler sunuyorsunuz evsizlere?
Amacımız, kim olursa olsun, evsizlik problemiyle yüz yüze kalan, ya da bu tür risk yaşayan kişilere destek olmak. Bizimle ilişkiye geçenlere geçici kalacakları yer buluyoruz, yemek ve duş olanağı sağlıyoruz. Sosyal güvenlik uzmanları , geliş nedenlerini araştırıyor, birlikte çalışarak çözüm yolları üretmeye çalışıyor. Zira farklı nedenlerle evsiz kalabiliyorlar; alkol, işsizlik, şiddet, akıl sağlığının bozulması gibi.
Nasıl buluşuyorsunuz, bilinen bir yer mi merkeziniz?
Onlar bizi buluyor, çünkü reklam veren bir kuruluş değiliz. Kulaktan kulağa, ağızdan ağza dediğimiz yöntemle. Bazen polisler yönlendiriyor bazen de kiliseler. Merkezimize başvurduktan
iki gün sonra sosyal güvenlik uzmanları devreye giriyor. Biz sadece temel ihtiyaçlarını; yeme –içme-barınma ihtiyaçlarını gideriyoruz.
Kaç insana ulaşıyorsunuz?
Her gün en az 200 kişiye bahsettiğim hizmetleri veriyoruz. Bir ay boyunca 40 ya da 50 yeni insanla karşılaşıyoruz.. Önemli bir rakam aslında. Çoğunlukla yetişkinler geliyor. Zaman zaman aileler de bizlere başvuruyor. Çocukları da birer yetişkin gibi kabul edip, benzer hizmetleri sunuyoruz. Yıl içinde çeşitli nedenlere geçici ya da sürekli 9 bin evsize ulaşıyoruz.
Önyargıları biraz deşersek evsiz demek umutsuz demek mi?
Dönemsel umutsuzluklar yaşanabiliyor. Burada yapmaya çalıştığımız ise, umutsuzluğu umuda çevirmek. İnsanlar bir anda evsiz kalabiliyorlar. Örneğin Victoria’daki orman yangınında bir çok kişi evsiz kaldı, geçici de olsa. İşsiz kaldığı için, kirasını ödeyemediği için evini kaybedenler olabiliyor. Boşananlar, ayrılanlar, alkole yönelenler, şiddet nedeniyle evine gidemeyenler evsizlikle yüzleştiklerinde karamsarlık baskın duygu oluyor. Ama krizden çıkışın bir süreç olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.
Sorunu nasıl tanımlıyorsunuz, sosyo-ekonomik bir sorun mu yoksa insanların kişisel tutunamayışları mı?
Hepimiz evsizliğin bir adım uzağındayız. Hayatlarımızla ilgili kesin şeyler söyleyemeyiz. Sosyal, ekonomik ve psikolojik nedenleri olan bir durum. Örneğin merkezimize gelenlerin yüzde 22’si Aborijin. Uzak, ücra yerlerden şehre geldikleri için kalacak yer sorunları oluyor. Daha doğrusu kalacak yer sorunu, şehre ve şehirli olana ait bir sorun (anlamlı gülüyor). Onlar kabile yaşamlarında zaten açık alanlarda yaşayıp gidiyorlar. Aslında non-indigenious/yerli olmayanların sorunu; bizim gibi evlerde yaşamalarını beklemek. Ama karınlarını doyurmak, duş almak için bize geliyorlar. Başka bir örnek de sorunuza yanıt olabilir. Önyargılarla doluyuz. Evsiz kalanların içinde hayatlarında birçok şeyi başarmış insanlar da var. Yine yaşadığımız bir örnekten yola çıkarsak; evi, işi olan bir adam, çok sevdiği aşık olduğu karısını iki hafta içinde kaybediyor. Tedavisi mümkün olmayan hastalık karşısında(vücut toksitleri atamıyor) çaresiz karısının ölümünü izliyor. Travmatik olayın ardından buz kesiyor ve uyuşturucu ile alkole sığınıyor. 9 yıl sürüyor bu durum. İlk defa bu yıl bir evi oldu. Merak ediyorum, kaç kişi düşünüyor evsizlerin öyküsünü. Hepsinin bir nedeni var. Umutsuz, işe yaramaz diye bakmak sadece bizim önyargımız.
Evsiz kişilerin aileleriyle, yakınlarıyla kontağınız var mı?
Şartlara bağlı. Şiddet gören bir kadının yakınlarıyla ilişki kurmuyoruz, yerini söylemiyoruz. Bazıları aileleriyle bilerek kontak kurmak istemiyor. Sosyal güvenlik uzmanlarımız bu konuda devreye giriyorlar. Eğer ailelerle ilişkiye geçilebilir bir durum varsa deniyorlar. 90’lardaki Sırbistan’daki savaştan kaçan bir çocuğun öyküsünü anlatmak istiyorum. Savaşın parçaladığı bir
ailenin çocuğu. Sokaklarda yaşamış. Merkezimize geldiğinde ona kalabileceği bir ev bulduk. Öyküsünü dinleyen personelimiz internet üzerinden yaşadığı köyü buldu. Köye bir mektup gönderdik. Çünkü ailesinden geri kalanları merak ediyordu. Köylülerin yardımıyla bu kişinin bir kardeşi olduğunu, ABD’de yaşadığını, başarılı bir iş insanı olduğunu öğrendik. Biz bu iki kardeşi buluşturduk. Savaşın mağduru o kişi artık Sırbistan’da, köyünde ve kendi evinde yaşıyor.
Önyargıları nasıl parçalayabiliriz?
Biz bize gelen her evsizin istisnasız adını bilen bir kuruluşuz. Bu çok önemli. Çünkü onlar dışarda görünür değiller ve adları “evsiz.”. Bu sıfat onların yok sayılması aslında. Sık sık okulları ziyaret edip çocuklarla eğitim çalışması yapıyoruz. Toplumsal farkındalık yaratmak için, evsiz olmayanları merkezimize davet ediyoruz, medya aracılığıyla politikalarımızı yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Caddede evsizlerle karşılaşanlar yollarını değiştiriyorlar, kaçıyorlar ya da yok sayıyorlar; çünkü cimrilikleriyle, bencillikleriyle yüzleşmek istemiyorlar.