Ünlü isimlerin menajeri olan Ayşe Barım’ın odağa alındığı ‘tekelleşme’ iddialarının çok ötesinde bir durum var gibi…
Tartışmanın fitili ateşleyen kişi iktidara yakın bir kalemdi.
Sektörden insanların verdiği bilgiye göre 2023-2024 arası dizi sektörünün ihracat büyüklüğü 600 milyon dolar. Bu rakamın 2025’te 1 milyar dolara çıkacağı tahmin ediliyor.
İştahı kabartan bir pasta… Yapım firmaları ve televizyonlar arasındaki ilişkiyi düşündüğümüzde, meselenin pay kapma savaşıyla da ilgisi olabilir.
Ama meselenin yargı konusu yapılmasına itirazım var.
Gazetecilik mesleği için de geçerli olan bütün sorunlar dizi-sinema sektörü için de geçerli.
Gazetecilikte kayırmacılık, ekipçilik, yüksek paralar, siyasi tarafgirlik yok mu, medya kuruluşları arasında haksız rekabet yok mu?
Bakınız kamu reklamlarının dağılım pastasına…
ID İletişim sahibi Ayşe Barım’a ilişkin iddialar, olsa olsa mesleki etiğin konusudur.
Çok sayıda meslek örgütü bu konuda şu ana kadar açıklama yapmadı.
Ünlü isimlerle sınırlı tutulan tartışmanın görünmeyen kısmını Sinema Emekçileri Sendikası (Sine-Sen) gündeme getirdi.
Sendika, İstanbul’daki merkezinde yaptığı açıklamada “birbirini suçlayan tekelleşmiş yapıların” emek sömürüsünde ortak olduğunu, bu firmaların Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından denetlenmediğini, çok sayıda sektör çalışanının ödenmeyen ücretler, uzun çalışma saatleri nedeniyle sendika üzerinden dava açtığını söyledi. Örneğin eskiden haftalık ödemeler yapılırken şimdi bölüm başına ödeme yapılıyor ki bir bölüm bazen 1,5 hafta sürebiliyormuş.
‘İçerde’ dizisinde ‘Çoşkun’ karakteriyle daha da tanınan Nebil Sayın’la konuştum gündemdeki tartışmayı.
Nebil Sayın bazı cast ajanlarının ya da menajerlerin ‘tekelleştiği’ ile ilgili söylentilerin kulağına geldiğini söyledi:
“Bir tekelden bahsedilirdi hep. Belli yapımların belli kanallarda belli kadrolarla çalıştığını görüyoruz. Bu bir tercih de olabilir. Çünkü seyirci belli alışkanlıklarından vazgeçmeme eğiliminde. Bu adamı koyuyorum reyting yapıyorum der böyle devam eder. Kendi adıma 9 yıldır her sezon bir dizi çekiyorum. Menajerim de işini düzgün yapan biri. Beni yapımcılara zorla sattığını düşünmüyorum. İddialara suç olarak bakmıyorum. Ama hakkaniyete aykırı bir durum söz konusu. Başrolün kimin oynayacağına sponsorlar karar verir öncelikle. Yapımcı ve cast direktörleri oyuncu ararlar. Yönetmen sadece o güruhta bir elemandır. Ona bazen bunu alalım mı derler, o da belki.”
Yeliz Vurgun, Galip Görür, Nebil Sayın
Sine-Sen Başkanı Galip Görür de ‘tekelleşme’ tartışmalarıyla ilgili şunları söyledi sorularım üzerine:
“Birileri tekelleşiyor, siyasi yandaşlık ya da başka ilişkiler üzerinden. Daha güçlü hale geliyorlar. İrili ufaklı cast ajansları da kayıt ücreti alıyor. Çok talep var. Kimi firmalar ise yardımcı oyunculara iki ay, beş bölüm başına ücret almayın, ayağınız alışsın, sana daha iyi rol vereceğim vaatlerinde bulunuyor. Ama arka planda büyük rakamlar dönüyor. Çalışma saatleri büyük sorun bu sektörde. Ev arkadaşım dekor şefi. Eve yürüyemez halde geliyor. Çok zor meşakkatli bir sektör. Görece kaşeler yüksek diyorlar ama değil. Yeri geliyor bu insanlar altı ay bir yıl, iki yıl işsiz kalıyorlar. Kimi oyuncuların çok yüksek kaşeleri var. Kimi görüntü yönetmelerinin de… Biz onlar niye alıyor demiyoruz alsınlar, biz niye düşük kaşe alanlar var diyoruz. Çalışma saatlerimiz sorun, uzun süre çalışılmadığı ve sigorta primleri düşük yatırıldığı için emeklilikte geriye düşüyorlar. Kimileri emekli olamadan hayatını kaybediyor. Mağdur olan, kaşesini alamayan çok sayıda insan var. Davalarını biz takip ediyoruz. “
Yönetmen Hakan Gürtop da siyasetin setlere nasıl sirayet ettiğinden bahsetti:
“Parmaklıklar Ardında dizisini yaptım. Cast istemiştim Ayşen Barım’dan. Kendi istediğim oyuncuyu aldım. Ayşe Hanım karışmadı. Üstelediği oluyordu ama ben şu isim daha uygun dediğim anda o oluyordu. Sonra Osmanlı Tokadı dizini çekerken bana Rabia tokadı attıracaksın dediler. Çekmem dedikten sonra bir daha TRT’den bana iş gelmedi. “
Oyuncu, 1967’den bu yana sinema sektöründe olan Necmettin Çobanoğlu da menajerlik sisteminin sahte bir sistem olduğunu ifade ederken mevcut duruma dair şunları paylaştı:
“Oturmamış bir sistem, yasal mevzuatı da olmadığı için insanlar dilediği gibi hareket ediyor. Ben 2012’den beri politik olarak yasaklıyım. Hem kamera arkasında hem de kamera önünde ‘üst’ olmak isteyen insanlar var. Devletin sinema ve kültür alanına lojistik desteği de yok. Kanun da olmadığı için birileri bu pastadan süper bir şekilde yararlanır. Oyuncu hemen ünlü olmak istiyor. Bu reji grubunda da yönetmen grubunda da var. Sektörümüzün örgütlenmesi gerekiyor. Birbirine saygısı gerekiyor. Çünkü oyuncu tayfası ter kokan insanlarla birlikte olmak istemiyor. Bu çok acı bir şey. Teknik ekip ağır iş yapar. Yeri gelir malzeme taşır. 17 saat çalışır. Tabii terler. “
Peki bütün bu sorunların yanı sıra bütün dizi/sinema çalışanları için sendika ne istiyor?
Talepleri şöyle:
1) İş yeri ve çalışma süresi bakımından işverene bağlı olan emekçiler sigortalı çalıştırılmak zorundadır. Makbuz kesmeye zorlanması kabul edilemez.
2) Asıl işin, alt işverene taşere edilmesi yasalara aykırıdır. Sigorta primi gerçek ücretten yatırılmalıdır ve vergi kaçağına son verilmelidir.
3) Ücretler haftalık ödenmelidir. Film emekçilerine bölüm başı ücret ödenmesi kanunlara uygun değildir.
4) Bir işçiye, günde 11 saatten fazla çalışma yaptırılması yasaktır. Neredeyse tüm setler bu yasayı ihlal etmektedir.
5) Haftada 45 saatin üzerindeki çalışmalar için işçilerin rızası alınmalı ve fazla mesaisi ödenmelidir.
6) işçilerin emekli olabilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
7) Mobbing, taciz, ayrımcılık, cinsiyetçilik, çocuk emeği istismarına son verilmelidir.
8) Emekçilerin sömürülmesinin engellenmesi için gerekli olan grev ve toplu sözleşme hakkının önündeki engeller kaldırılmalıdır. 20 bin kişi olduğu tahmin edilen güzel sanatlar işkolu, 4 milyon işçinin bulunduğu 10. işkoluna bağlandığı için, film alanında faaliyet gösteren bir sendikanın %1'lik barajı aşması mümkün değildir.
9) Özellikle yapım ve cast şirketleri hakkındaki ihbarlar dikkate alınmalı en az yılda 1 kere denetlenmelidir. Tekelleşmelerine müsaade edilmemelidir.
10) Dizi ihracatından elde edilen büyük gelirin yine film sektörü için kullanılması ve özellikle emekçilerin lehine kullanılması sağlanmalıdır.
11) Telif hakları devredilemez olmalı ve ödemeler denetlenmelidir.
12) Yaratıcılığı ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan tüm sansür uygulamaları kaldırılmalıdır. Türkiye sinemasının özgünlüğü sağlanmalıdır.
13) Dizi süreleri en fazla 60 dakika olarak sınırlandırılmalıdır. RTÜK kuralları bu çerçevede revize edilmelidir.
Candan Yıldız kimdir?Candan Yıldız, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Gazeteciliğe HBB'de On'da On Haber program editörlüğü ile başladı. Kanal D, TV 8, Birgün Gazetesi, CNNTürk, İMC TV, Halk TV'de muhabirlik, editörlük, ana haber editörlüğü ve haber program koordinatörlüğü yaptı. Haber kanallarında çeşitli program formatları yarattı. Radyo ve Gazetecilik Ödülleri En İyi Program Ödülü/(1997), Çağdaş Gazeteciler Derneği En İyi Haber Program Ödülü/ (2002) ödülünü aldı. Avustralya'da SBS Türkçe Radyo Haberler servisine haber yaptı. "Öteki Sesler" isimli belgesel yaptı. "Dicle'nin Göz Yaşları" ile "Şiddete Karşı Anlatılar-Ayakta Kalma ve Dayanışma Deneyimleri" ortak çalışmalarda yazarlık yaptı. T24'le birlikte internet gazeteciliğine adım attı. |