Medya bir güç…Güç sıralamasındaki yeri ise iktidarın yapısı ve demokrasinin kaç fırın ekmek yediği ile belirleniyor. Herhalde dünyanın neresine giderseniz gidin, seyreltilmiş ya da aşırı doz “yandaş”, “karşıt” medya tartışmaları hep var.
Örnek mi; hemen vereyim.. Güney Avustralya’ya gelip büyük toprakları ucuzu kapatan meşhur medya devi Murdoch’un sahibi olduğu gazetelerin yakın dönemde yapılan yerel-eyalet seçimlerinde, Liberal Parti lehine attığı manşetler mesala. Ya da mevcut Başbakan İşçi Partili Kevin Rudd’un başbakan olmadan once bu medya kralı ile New Yort’ta yaptığı “özel/gizli” toplantı.
Söz medyadan açılmışken Avustralya’da Osmanlı ve Bizans tarihine meraklı, bu nedenle kendi tarifiyle “naçizane” araştırmalarında karşısına çıkan basın gerçeğini, 6/7 Eylül Olayları’na giden süreçte medyanın oynadığı rolü, acı bir biçimde deneyimlemiş, 84 yaşında İstanbul Rumlarından Stefo Nikolaidis’in anlattıklarını paylaşmak istiyorum.
Tane tane anlatıyor beynine düşenleri. Onu buraya getiren sebeplere “kırgınlığım” yok dese de “neden, neden , neden böyle bir yöntem?” diye 1955’teki yıkımla ilgili sorusunu 55 yıl sonra bile soruyor.
Demokrat Parti çizgisindeki İstanbul Ekspres gazetesinin tahammüden kışkırtıcı yayınını hatırlıyor Stefo Nikolaidis ama ekleyecekleri var: “Oraya gelmeden Milli Şef İnönü döneminde ticaretin gayrimüslümlerin elinde olmasına iyi gözle bakılmıyordu. Varlık Vergisi İnönü döneminde çıkmıştı. Medyada gayrimüslümlere karşı propaganda vardı.”
İstanbul Galatasaray Lisesi mezunu Stefo Nikolaidis’e kişi sordukça sorası geliyor. Zira bir nevi “sözlü tarih çalışması” bizimkisi. Hatıralarla –yorum arasındaki gerilimli ilişkiyi hesaba katarak dinliyorum ruhu İstanbul’da kalmış Stefo Nikolaidis’i.
Soruyorum savaş dönemi sonrası medyadaki durumu: “Kanaatimce Halk Partisi’nin en fazla yandaşı Hürriyet ve Milliyet’ti. Çünkü mecburdular. Ya gazete boş çıkacaktı ya da hiç çıkmayacaktı. O dönemde bazı gazeteler sansürü protesto için beyaz safya çıkıyordu. Menderes döneminde ise gazete basımı için gerekli kağıt ruloları Finlandiya’dan geliyordu. Menderes’in bürokratları istediği gazeteye veriyordu kağıdı. Aleyde olanlara vermezmiş.Gazeteciler bu dönemde hapishanele ile tanıştılar. Hurriyet çıkana kadar Cumhuriyet’te fotoğraf kullanılmazdı. Siyaset ve edebiyat yazıları ile doluydu. Amerikan yanlısı Akşam Gazetesi Hürriyet’le çarpışırdı”. Bir dönem Hürriyet ile Sabah’ın çarpışması gibi.
Peki gazeteler o dönem nasıl ayakta duruyordu? Daha çok ilanla diyor Stefo Nikolaidis:
“Reklam tekeli Musevilerin elindeydi. Hisaraltı’nda bulunan bu şirkete gitmek zorundaydınız reklam vermek istiyorsanız. Reklam fiyatları gazetenin tirajına gore değişiyordu. Gazete okuyanların sayısı azdı zaten o dönemde. O yüzden reklam gelirleri çok önemliydi gazeteler için.”
57’den beri Avustralya’da yaşayan Stefo Nikolaidis 14 yıldır üzerinde çalıştığı konular üzerinde oldukça mütevazı. Kişisel merak nelere kadir dedirten türden bilgilere sahip. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu’nda “Mehmet” isimli kaç vezir var, tek tek saymış. Ya da padişaha veliaht veren sultanlar kimler, el yazısıyla not aldığı defterinde bir hazine gibi saklı duruyor.
Garip değil mi?… Biz “küçük” insanların “kocaman” hikayeleri var aslında. “Sahi ne oldu sonrasında” diyeceğimiz o kadar çok olay oldu ki. Ama “büyük” tarihlerin arasında görülmeyen, kaybolup giden “küçük” tarihlere dönüp baktığımız zaman belki tarihin rolü yeniden yazılacak. Bu girizgah haftaya yazılacak yazıa ait. Erken davrandım sanmayın. “Çember yuvarlaktır”…