Kanal D’de Most Production yapımcılığında başlayan ‘Hayat Şarkısı’, Güney Kore dizisi ‘Flames Of Desire'dan uyarlanmış, tam bir baht dönüşümü hikayesi.
“Bahtlar dönüşsün, izleyici mutlu olsun” başlıklı yazımda izleyicinin bundan ne kadar haz aldığı gerçeğini anlatmıştım.
Babasının fakirliğinden itilmesinden kakılmasından hep ağlayan küçük Hülya; “Zengin kocaynan evlencem ben, ben evlencem, evlencem ben” repliklerini en az 50 kere hayrkırıyor adeta.
Ve de o zengin Kerim’le evlenebilmek için onu okutma isteğinde olan, bunun için her şeyi göğüsleyebilecek yürekte olan ablasının namusuyla oynayıp, babasının ölümüne sebep olabilecek kötülükte bir karakter. Tam anlamıyla kötü tohum.
Kerim’i kovalıyor, evlencem de evlencem.
- Hatice Teyze sizin eve giren oğlan kim? Zengin mi? Evlencem ben onla?
Bu kötü tohumu Burcu Biricik çok başarılı oynuyor. Küçük Hülya: Sibel Melek Arat, zengin Kerem Birkan Sokullu, ve babası Bayram’ı canlandıran Ahmet Mümtaz Taylan ise baş tacı performanslarla karşımızdalar ama...
İlk bölümde, bu “evlencem” ve “zengin kocaynan” replikleri ve dozu beni fena halde rahatsız etti.
Yine Most Production’ın yaptığı Merhamet de bir baht dönüşümü hikayesiydi ve onun da senaristi Mahinur Ergun’du. İki dizi baht dönüşümü yönüyle çok benziyorlar. Hülya ve Narin’in sınıf atlamasını izliyoruz ama Narin’inki çok narin geçişlerleydi, Narin iyi ve mağdurdu. İzleyici bunu sever. Ancak Hülya, anti-kahraman mı kötü karakter mi, düşman mı, ya da hepsi mi olmuş... “Bana acımayan hayata ben acımam” diyor ama izleyici der ki: insan babasına, ablasına da mı acımaz, bu kadar kötü olamaz...
Bu nedenle izleyici bu dozajda bir baht dönüşümünü ve bu kadar kötücül bir kadın ana karakteri sevmez. Merak öğesi fazla olduğu için takip eder, izler ama bu denli kötü karaktere biraz da “insan ne iyidir ne kötüdür eğilimleri vardır diyerekten” iyi özellikler eklemek gerekiyor. Ve bu keşke en başında çocukluğunda da biraz biraz olsaydı.
Dizinin geleceği açısından Hülya’ya biraz iyilik gelmeli. Ona hak verebilmeliyiz.
***
Hala bin bir türlü şiddete maruz kalabilen Türk kadının tek varoluşu pardon kurtuluşu: Evlenmek, şansı varsa zengin kocaynan.
Eee tonlarca örneği varken, bunu yapmış, kocası ile var olan, sınıf atlama telaşındayken zengin kocaynan evlenmiş kadın örneği doluyken ülkede.
Eee evlilik programında teyze soruyor: sizin ev kaç oda bi salon? Amca anlamıyor. Sonra teyze psikopata bağlamış sürekli: Sizin ev kaç oda bi salon? Kaç oda, dedim uleeeyn....
Amca, daha yeni aldığı kendi yatağından yalnızlıktan yatamıyorken, teyze kaç oda kaç oda diye soruyor hala....
Ama bir yandan da sadece kendi olmaya çalışan, hayattaki kendi duruşu için mücadele eden bunun da okuyarak çalışarak, kendi parasını kazanarak olmasını isteyen kadınlar da varken...
Ooof her şey çok karışık...