Boğaziçi Köprüsü’nden geçerken hep o sinema tarihimizdeki meşhur İstanbul repliklerini bağırmak gelir içimden “Seni yeneceğim ulaaaan”. “Ulan İstanbul sen mi büyüksün ben mi”
Bu dizi de aslında dibe vurmuş ve bir şekilde hayata tutunma çabasında olanların hikayesi. İstanbul’u seven ama İstanbul’la ve hayatla sürekli mücadele edenlerin.
Hırsızlık çetesinin kaybedenleri, aslında hayata tutunabilenlerinin reisi olarak Kandemir’i canlandıran Uğur Polat bu rol için biçilmiş kaftan. Ondaki bu komedi- dram geçiş üstünlüğünü Kayıp Şehir’de keşfetmiştik. Bu karakter de onun akrabası ama iyi niyetli, etrafındakileri sahipleneninden.
Şebnem Bozoklu ise dizi daha başlamadan Yaren ve Kezzapla Mayonez şarkısıyla bizi bizden alarak büyük merak uyandırdı. Meraklarımız boşa çıkmadı. Tutunabilenlerden olan Yaren, babasının annesine olan zulmünden kaçıp fahişelik yerine hırsız olabildiği için mutlu bir karakter. Şebnem Bozoklu ise yetenekler üstü bir kadın. Her dizide şansı yaver gitmese de oynadığı bütün karakterler renkli ve farklı oldu dizi dünyamızda. Yaren ise ucu açık ve bizi gel- gitleriyle çokça şaşırtacak.
Karlos, Ferdi, Bahadır (Erkan Kostak Köstendil, Kaan Yıldırım, Caner Özyurtlu) da hayatın yalnızlarından. Hüzünlülerinden... Derya ise ekibi tekrar bir araya getiren hikayenin merkezinde. Sevtap Özaltun da çok başarılı. Zeynep Kankonde ve oğlunu oynayan Salih Bademci de harikalar. Ancak Kankonde biraz mizahın ucunu kaçırıyor. Burada da büyük rol yönetmene düşüyor.
Kusursuza yakın bir castla karşımıza gelen dizide, yönetmen demişken rejide ve kurguda hatalar ilk bölümde gözüme çarpıyor. Çok planlı çekimler kurguda yavaş kalıyor. Hem plan hem kurguda dinamizm şart oluyor. Dizinin ilk bölüm hatası da bütün karakterleri pat diye izleyiciye sunmasıydı. İlk bölümde o kadar geniş bir cast vardı ki bu beni yordu.
Dizinin temel sorunu yan karakter fazlalılığı maalesef. Beyti Engin, Zihni Göktay gibi değerli oyuncuların canlandırdığı ve büyük renk taşıyan yan karakterler keşke ilerleyen bölümler de çıksaydı.
İlerleyen bölümlerde yan karakterlere yavaş yavaş eğilip, ana karakterlerin hikayelerine odaklanırsak daha hızlı zevkli ilerleyen bir iş olur. Burada görev yine rejide yoksa Uğraş Güneş’in yazdığı tüm karakterler çok başarılı.
Dizinin en beğendiğim öğelerinden biri de müzikleri.
Zenginden alıp yoksula vermek diyemeyiz aslında, haksız kazanandan alıp haksızca mağdur olana veren bir çetenin İstanbul’a “ulan biz senden daha büyüğüz be” diye haykırışı.
Hem komedi hem aksiyon hem dram hepsi var. İçindeki ince düşünülmüş repliklerle önce Yeşilçam’a sonra da dekoruna ve hikayesine İstanbul’un kozmopolitliğini alarak yine bir Kanal D dizisi Kayıp Şehir’e selam çakıyor. Bu dizi sadece yaz dizisi asla olmaz ve uzun süre devam eder. Dizi tarihimize de tıpkı Kayıp Şehir gibi altın harflerle adını yazar.