(Dikkat: Spoiler içerir.)
"Bana kalırsa hiçbir sanat yapıtı dünyayı değiştirmeye, insanlık durumunu değiştirmeye katkıda bulunmamıştır. Bana göre bunu sadece devletler ve politikacılar yapabilir. Ama bir yandan da mealen aktarmak gerekirse, politika politikacılara bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir."
İlhan Mimaroğlu
"Ben bir besteciyim bu bir intihar demek.
Bir çağdaş bestecisiyim, çağdaş olamayacaksam başka ne olabilirim bilmiyorum. İki intihar etti.
Bir elektronik müzik bestecisiyim, üç etti.
Ve politik müzik besteliyorum, dört etti.
Dört intihar ve hâlâ hayattayım."
Bütün bu intiharlar Türkiye'de elektronik müziğin öncülerinden İlhan Mimaroğlu'na ait.
60'lı yıllarda Türkiye'den ABD'ye göç eden İlhan Mimaroğlu ile eşi Güngör Mimaroğlu'nun hikâyesini anlatan Mimaroğlu belgeseli, MUBİ Türkiye'de gösterimde. Ve bu belgesel, son zamanlarda en sevdiğim ve ayrıksı duran belgesellerden biri oldu.
Yönetmen Serdar Kökçeoğlu, avangard bir sanatçıyı anlatırken avangard bir anlatı da yaratıyor. Filmde büyük ölçüde, İlhan Mimaroğlu'nun kendi çektiği görüntüler ve yaptığı müzikler kullanılıyor.
Buluntu malzemelerle, oldukça deneysel, yaratıcı ve tatminkar bir kurgu başarılmış. Kurgucu Eytan İpeker'i de kutlamak gerek. Belgesel, politik bağlamı ve kişisel bağlamı birbirinden ayırmayarak, Mimaroğulları'nı müzik eşliğinde izlediğimiz bir hayat melankolisi, sonsuzluğu, öngörülemezliği, başkaldırışı, aşkı… sunuyor.
Güngör Mimaroğlu, yaşadığı kötü evliliği geride bırakarak İlhan Mimaroğlu'yla gittiği Amerika'da birçok eylemde yer alıyor. Filmde, New York'un o zamanki politik zeminine şahitlik ediyoruz. Giderken geride bıraktığı çocuğu ise yakından tanıdığımız bir isim Rüstem Batum. Batum da belgesel de sesiyle yer alıyor. Batum, Mimaroğlu'nun kişiliğinden ipuçları verirken, bir sinefil olduğunu ve bir filmi defalarca izlediğini söylüyor. (Batum'a ait bir belgesel var mı bilmiyorum ama yoksa da kesinlikle yapılmalı. O da yıllardır bir nevi şahsına münhasır olarak ülkemizin en renkli kişilerindendir.)
Güngör Hanım, aşklarını belgeselin ortalarında şöyle anlatıyor: "İki cocuk, iki sevgili, iki ruh ikizi vardır, hepsi miydik neydik? Bu sanırım, tam da hepsi olan, tekleşen 'Mimaroğlu'."
Sonunda ise şu hüzün ve sevgi dolu cümleyi kuruyor: "Onunla beraber ama tek yaşıyorum."
Belgesel, Fellini'nin Satyricon filminde de bestesi kullanılmış Manhattan Adası'nın Robinson'u İlhan Mimaroğlu'nun "Müzik sinematografik bir olaydır. Kulağı gözeten sinema. Elektronik müzik için bu özellikle böyle. Bir elektronik müzik yapıtının değişmezliği açısından, tıpkı bir film gibi" sözlerine de tüm sadakatıyla uyarak epizodik bir görsel-işitsel haz şöleni yaşatıyor.