Fatih Portakal, başarılı bir haberci. Televizyonda sabah kuşağından ana habere geçiş yaptı ve şu anda Fox TV Ana Haber Bülteni’nin anchorman’i. Portakal, amacının TV önündeki insana haberi izlettirebilmek, haberi taçlandırmak olduğunu söylüyor
Fatih Portakal’ı ekranda ilk gördüğünüzde kendine has tarzı dikkat çekiyor. o, uzun yıllardır bu kendine has tarzını sunduğu her habere de başarıyla yansıtıyor...
Öncelikle hayırlı olsun. Bu değişiklik fikri nasıl gerçekleşti? Sabah kuşağından ana habere geçiş neler hissettiriyor?
Aslında bir değişiklik yapmam gerektiğini kendim de hissediyordum. Sabah haberlerine bir şekilde nokta koymak istiyordum. Fox’ta ana haber koltuğunun boşalması bir bakıma bunu sağladı bana. Çoğu kimse “Saati değişti, geç vakte alındı, bu bir risk” dese de, ben bu riski almaya değer olduğunu düşündüm. Hayat bir risk sonuçta, haksız mıyım? Sabah ve akşam, çok farklı. Sabah da süre uzun. Şimdi ise yani akşam da tüm marifetlerinizi göstermek için sadece 45 dakikanız var. Ötesi yok. Olan biteni bu süre içinde toparlayıp, ekran önündekilere anlatmak zorundasınız. Amacım sabahın üç buçuk saatini akşam 45 dakikanın içine sığdırmak. Bunu ilk haftadan başardım diye düşünüyorum. İlerleyen haftalarda çok daha iyi olacak.
Fox Ana Haber’de nasıl değişiklikler olacak? İzleyiciyi neler bekliyor?
Bir kere haber kalitesi olarak çıtayı yükselttik. Rutinin dışında vatandaş odaklı, öyküsü olan, konulu haberleri ekrana taşıyoruz. Stüdyo değişti. Ve ben! Ben, mutfaktan gelen ürünü en iyi şekilde ekranda pazarlamak zorundayım. Amacım
TV önündeki insana haberlerimizi izlettirebilmek. Yani haberi taçlandırmak. Bunu yaparken haber sunmaktan ziyade haber anlatmayı ön plana çıkarmaya çalışıyorum. Bu sayede samimiyet dediğimiz, bizden biri olarak adlandırılan durum ortaya çıkıyor.
Bir haber bülteni reyting almak için neler yapmalı, nasıl olmalı sizce?
Vallahi özel bir çaba harcamaya gerek yok. Kendi adıma söyleyeyim, ekstra bir şey yapmıyorum. Televizyon izleyen, kendinden birini ekranda gördüğü zaman seviyor, benimsiyor. Ben kendimim. Kamera önüymüş, arkasıymış fark etmiyor benim için.
Nasılsam öyleyim. İzleyen farkı fark ediyor kanımca...
‘Çalar Saat’e İsmail Küçükkaya’nın gelmesini nasıl yorumluyorsunuz?
İsmail Küçükkaya iyi gazeteci. Geldiği nokta zaten belli. Ancak kamera önü yani televizyonculuk farklıdır. İsmail’e zaman tanımak gerekiyor. O zamanla birlikte gazeteciliği de birleştiğinde ortaya çok keyifli bir program çıkacağına inanıyorum.
Mehmet Ali Birand’ın sizin için önemini anlatmanızı istesem?
Şimdi geçmişe dönüp baktığımda iyi ki Birand’la çalışmışım diyorum. 2006’da İstanbul’a çağırması benim için büyük şans oldu. Ben de verilen şansları iyi kullandığımı düşünüyorum. Bugün bir ana haber koltuğundaysam Mehmet Ali Abi’nin hakkını ödeyemem. Görüşleriyle, katkılarıyla ve tecrübesiyle her muhabirin çalışmak isteyeceği bir genel yayın yönetmeniydi. Ben dört yıl onunla aynı haber merkezinde çalıştım. İyi ki onun başında olduğu haber merkezinde çalıştım. Mekanı cennet olsun.
Sizce nasıl haberciliğimiz? Özellikle de son zamanlarda?
Günümüzde habercilik artık ajans haberciliği gibi. Bir sürü haber merkezi var, ama haberlere baktığınızda sanki tek kalemden çıkmış izlenimi veriyor. Çünkü kaynak artık ajanslar. Araştırmacı gazetecilik, çok fazla yok. Eleştirel gazetecilik de koşullardan dolayı yapılamamakta... Zaten muhabir arkadaşlar da bunun üstüne düşmüyor, zaman kaybı ya da yapsak ne olacak mantığıyla düşünülüyor. Bu ancak günü kurtarıyor. Sadece habercilere haksızlık etmemek gerek, habere yön verenler de demek ki bunu istemekte.
Yani alan da veren de şimdilik memnun. Ama değişecek diye düşünüyorum. Benim habercilik anlayışım haberci ve kameramanı öne çıkarmak. Ben çizilmiş kalıplar içinde kalmayı seven biri değilim. Biraz asiyim. Tarafsız haber, özgür yorum diyorum her seferinde...