(Dikkat, spoiler içerir.)
Ezel Akay, 11 yıl aradan sonraki uzun metrajı 9 Kere Leyla ile Netflix'te döndü. Film, tam gösterime gireceği sıralarda pandeminin başlaması ile sinemada eksen kayması devam etti. Ve film vizyona girmek yerine kendine Netflix'te yer edinmiş oldu. (Buradan yine sektörel tespitlerle dolu büyük olay çıkar ama başka yazı konusu.)
Film çekimleri başladığında, Kış Uykusu'ndan sonra Haluk Bilginer - Demet Akbağ birlikteliğine heyecan, Ezel Akay'ın o renkli fantastik, mitolojik öğeler barındıran kendine has sinemasına da özlem hissettirmişti bende. Ancak film bittiğinde üzülerek söylüyorum ki kekremsi ve fast-food bir tat bıraktı bende.
* * *
Leyla (Demet Akbağ) ve Adem'in (Haluk Bilginer) yıllardır mutlu giden bir evliliği vardır. Ancak bir süre sonra evlilikleri bir çıkmaza girer. Bunu çözmek için de bir evlilik terapisti olan Nergis'e (Elçin Sangu) giderler. Nergis ile Adem birliktedir. Ancak evlenmeleri için, Adem bir türlü Leyla'dan boşanamaz ve onu defalarca öldürme girişiminde bulunur.
* * *
İbrani mitlerinde Adem'in günahkâr olan ilk karısı ve şeytani bir figür olarak tasvir edilen, günümüzde ise erkek egemen düzene karşı başkaldırının sembollerinden biri olan Lilith'in günümüze ve erkeklere dair tespitleriyle başlıyor film. Ve evet beklediğimiz o Ezop masalı geliyor dedirtiyor daha jenerikte, ancaaak maalesef hızla gişe filmi - dizi estetiğinde bir sıradanlığa geçiş yapıyor.
Sinemamızda 2 M sorunu
Öncelikle çok aceleye gelmiş, yapım tasarımı açısından özellikle çok hızlı bir süreç olup bitivermiş gibi. Belki bütçe açısından da bir zorluklar silsilesi yaşanmış olabilir, sinemamızın esas sorunlarından biri olarak. Amma velakin, 9 Kere Leyla'da diğer iki esas sorunumuzun daha baş gösterdiğini söyleyebilirim: 2 M sorunu. Birincisi; Müzik kullanımı, ikincisi; güldürmeyen ama süründüren bir Mizah anlayışı üzerine hikâyenin oturulması. (Güldürmeyen mizah süründürür.)
Bir sahnede Adem, Leyla'ya "Şu müziği bir kapat, düşünemiyorum." gibi bir söz sarf ediyor. İşte tam da bizim sinemamızda da, 9 Kere Leyla'da da bu hakim. Fonda sürekli çalan müzik ne karaktere ne hikâyeye hizmet ediyor. Sadece izleyicinin düşünmesini engelliyor ve bir kakafoniden başka bir şey yaratmıyor.
Oyunculukları özetleyen ise Ralph Waldo Emerson'a ait şu söz: "Hareketlerin çok yüksek ses çıkarıyor, ne dediğini duyamıyorum."
Komedi yaparken yapılan en büyük hatalardan biri de hâlâ Chaplin'den gelen slapstick güldürme çabaları. Filmde, özellikle Hollywood fırlatımı duran iki ambulans çalışanı büyük antipati yaratıyor ve diğer oyuncular yanında amatör kalıyor. Ve mimiklerden, büyük jestlerden mizah çıkarmak çok demode ve hiç de güldürmüyor.
Aristoteles, kibar ve hödük mizah arasında bir ayrım yapmıştır. Nükte; birebir zekâ ile ilgiliyken ve bir erdem iken, hödük mizah (ya da eşek şakası) beden ile ilişkilendirilir ve niteliksizdir. Bu ise maalesef, gişe komedilerimizin özü.
* * *
Ezel Akay, 9 Kere Leyla öncesinde sinemaya ara verdiği dönemde; Yiğit Özgür'ün karikatürlerinden uyarlanan Hunililer oyununu sahneye koydu. Başarılı güncel politik göndermelerle dolu bir oyundu. Kendisiyle oyun üzerinden bir röportaj gerçekleştirmiştik.
"Yiğit Özgür çok değerli bir kalem… Sizce onun muadili bir mizahı sinemada gerçekleştirebiliyor muyuz? Mizahi açıdan ya da nitelik açısından yerli filmlerimizi nasıl buluyorsunuz?" sorumu Akay, şöyle cevaplamış:
"Yeni Mizah" sinemaya giremedi daha. Hâlâ "Eski mizah" üzerinden birbirine benzeyen (bir iki tane tabii, benzemeyen de var) popülist işler yapılıyor. Ama bundan yakınmıyorum, "olur ööle" diyorum. Ticari başarı kazanan bir formatın, benzerlerini yapmak bu endüstrinin tüm dünyada geçerli bir alışkanlığı. Türkiye mizah dergilerinin dünyaya hediye ettiği çok çok özel "Yeni, Türkiye Mizahı" henüz iddialı ve özgün bir uyarlama çıkaramadı Sinema'da… Bakalım, kahramanlarımızı hangi maceralar bekliyor!"
Ancak maalesef, 9 Kere Leyla'da da çabuk üretilip çabuk tüketilecek popülist bir mizah bulunuyor. Akay keşke, Hunililer oyununundaki politik mizah cesaretini gösterseydi, ya da artık gösterse.
Konsantre feminizm
Adem'in kendiyle yüzleştiği, erkek egemen söylemi de eleştiren bilinçaltı sahneleri bir nebze bize nefes aldıracak gibi oluyor, ama o kısımda da hüsran yaşıyorum. İyi sözler yer alsa da, kurgusal anlamda bir özen ve yaratıcılık göremiyorum. Sadece bir hız ve olsa bitse hakim, bu sahneler de sanki bir kurguda hallederiz mantığıyla tamamlanmış gibi.
Filmin sonunda birden bastıran feminist söylemler tek tek iyi dursa da, filmin bütününe yayılmadığı ve birden çıktığı için havada kalan boş sloganlara dönüşüyor. Biz Leyla'yı, aralara giren kısacık iyilik hareketleri, kısacık kadın eylemindeki görüntüleri dışında feminist bir karakter olarak görmüyoruz. Kocasını bir türlü bırakmak, boşanmak istemeyen, buna direten, ev işleri ile mutlu olan, kocası ile varolan bir türlü ölemeyen bir kadın çiziliyor sadece film boyunca ağırlıklı olarak. Leyla, filmin sonunda Lilith çıkıp; bu kez Adem'le adayışa geçmiştim ama olmadı. "Erkeklik doğuştan bir hastalıktır"dan, aslında "umut da var"a hızlı geçişler yaparak feminist söylemlerini konsantre bir şekilde bitiriveriyor.
Ezel Akay - Ezop, 9 Kere Leyla'da mitolojik bir hikâye ekseninde, iyi niyetli feminist bir film çıkarmaya çalışıyor ama yukarıda söylediğim nedenlerden ötürü başaramıyor. Akay, kendine has bulduğum ve çok sevdiğim bir yönetmen - hikâye anlatıcısı olduğu için bunca hayal kırıklığı düştü payıma sanırım. Umarım fantastik - politik bir film çeker artık. Evet fantastik - politik… Neden olmasın?