Burçin Akgün Ünaldı

14 Nisan 2019

Bio-moda: Geleceğin modasına bakteriler mi yön verecek?

Birkaç gönüllü tasarımcı ya da girişimcinin ütopik hayali ile başlayan biyoteknoloji ve tekstil birlikteliği bugün moda endüstrisinin bakışlarını çevirdiği çok önemli bir konu haline geldi

O en sevdiğiniz deri ceketinizin ya da bir çift daha olsun istediğiniz ayakkabılarınızın hiç bir hayvan zarar görmeden, hiç bir plastik kullanılmadan, doğada tamamen çözünebilir ve sıfır atık prensibi ile üretildiğini düşünün, çok daha “şık” olmaz mıydı?

“Bio-fashion” olarak adlandırılan ve birkaç gönüllü tasarımcı ya da girişimcinin ütopik hayali ile başlayan biyoteknoloji ve tekstil birlikteliği bugün moda endüstrisinin bakışlarını çevirdiği çok önemli bir konu haline geldi.  Son bir kaç yıldır bazı tasarımcı ve araştırmacılar tarafından multidisipliner olarak üzerinde daha da şevkle çalışılmaya başlanan bu konu modanın geleceğinin mikroorganizmalarda yattığını iddia ediyor.  Öyle ki küçük ölçekli labaratuvarlarda mütevazi birer start-up olarak başlayan maceraları bugün çok büyük yatırımlar alan 3 şirket çok daha büyük ölçekli ar-ge çalışmalarına başlamış ve üretime geçmiş durumdalar. Sıfır atık ile sadece ihtiyacın olan kadar malzemenin üretilebildiği ve bu malzemeyle tamamı doğada çözünebilir kıyafetler tasarlamak ütopya olmaktan çıkmak üzere; dahası yüksek moda tasarımcıları da bu şirketlerle işbirliğinde buluşmaya başladı.

2005 yılında derin araştırmalar sonucu bu konu üzerine yazdığı kitabı ile dikkatleri üzerine çeken moda tasarımcısı Suzanne Lee 2011 yılında yaptığı TED konuşmasında bir biyologla tanıştıktan sonra "malzeme"den anladığı şeyin artık deri, plastik ya da pamuk değil yeşil çay, şeker, biraz mikrop ve sabır olduğunu ifade etmişti. Lee bir kombucha çayının fermentasyon sonucu selülöz ören mikroorganizmalarla dolduğunu ve zamanla bu canlıların incecik selülöz iplikler örmeye başladığını ve bu ipliklerin zamanla birbirlerine yapışarak ve katmanlaşarak yüzeyde deriye benzer yaklaşık 2,5 cm kalınlığında bir tabaka oluşturduğunu anlatıyor. Kısacası demli bir çaya biraz şeker, biraz asit ve biraz da canlı organizma ilave ederek uygun laboratuvar koşullarında daha sonra ceket ya da elbise üretebileceğiniz bir bio-materyal elde edebiliyorsunuz.  Suzanne Lee, 'geleceğin fabrikası' olarak tanımladığı bakterileri bize istediğimiz kalitede, miktarda ve şekilde bir malzeme üretmeleri için geliştirmek ve düzenlemek üzere çalışmalarına devam ediyor. 

Örümcekten rol çalmak!

New York'da bir start-up olarak kurulan Modern Meadow bugün laboratuvar bazlı deri ar-ge’si ve üretimi yapan en önemli şirketlerden biri. Şirket laboratuvar ortamında bakterilere hayvan derisinde de bulunan kolajeni ürettirmeyi başarıyor ve lab’da kurdukları bakteri çiftliklerinin hasadı ile hiçbir hayvana zarar gelmeden yüksek kalitede ürettikleri bio-deri ile cüzdandan çantaya hatta koltuğa pek çok ürün tasarlayabiliyor.  Şirket, tasarımcı Suzan Lee ortaklığında dünyanın ilk bio-deri markası Zoa’yı 2017 yılında lanse etti ve iş ortaklarının kullanımı için üretimine başladı.

Bir diğer girişimci Bolt Threads doğadaki en iyi iplik üreticilerinden olan örümceklerden rol çalıyor. Şirketin biyomühendisleri özel bir protein yapısına sahip örümcek ağının DNA’sını kopyalayarak laboratuvar ortamında genetiği değiştirilmiş maya, şeker, su ve tuz birleşimine enjekte ediyor ve örümcek ipeğinin yapısını taklit eden ve “mikroipek” adını verdikleri yeni bir elyaf tipi yaratıyorlar. Hem de ne petrol türevli maddelerin kirletici kimyasallarına ne de geleneksel olarak yetiştirilen liflerin toprak, su ve böcek ilaçlarına ihtiyaç duymadan… Şirket, mikroipekleri ile ilk olarak bir erkek kravatı, daha sonra bere üretmişken, 2017’de dünya moda sahnesine ve manşetlere ünlü moda tasarımcısı Stella McCartney ile yaptığı iş birliği ile taşınıyor. Şu sıra ise bir orman mantarının köklerinden kopyaladıkları DNA ile ürettikleri yeni derileri için araştırmalarını sürdürmekteler.

Canlı organizmadan bio-plastik üreten Türk tasarımcı

Türkiye’de ise çok genç bir ismi bu çalışmaların başında görüyoruz.  1989 doğumlu moda tasarımcısı Ece Gözen bundan henüz bir kaç yıl önce, kariyerinin başında olmasına rağmen pek çok önemli ödülü kucaklamış, çoğunlukla fizik ve matematikten ilham alarak hazırladığı koleksiyonları ile büyük başarılar elde etmişti. Fakat Gözen bu çok parlak dönemi yaşarken her şeyi bir kenara koyarak mesleğinde bambaşka bir maceraya başladı: moda için çevrenin kirletilmediği, hayvanların öldürülmediği bir gelecek için çalışmaya. Artık zamanının çoğunu laboratuvarlarda harcayan Ece Gözen Türkiye'de ilk kez canlı organizmalardan vegan deri ve bio-plastik üreten tasarımcı oldu. Podyumlardan, kulislerden, moda dünyasının ışıltılı ortamından gününün çoğunu harcadığı laboratuvarlara transfer olan tasarımcının amacı Gözen Institute adını verdiği markası altında doğada yüzde yüz çözünebilen bio-materyaller geliştirmeye devam etmek ve bu üretken canlı organizmalarla endüstriyel ölçekli üretime geçebilmek.

Peki ya üzerinizdeki kıyafetin yaşayan bir kıyafet olduğunu hayal edebilir misiniz? MIT bünyesinde yer alan Biologic isimli girişim yaşayan bakteriler ihtiva eden özel bir deri ürettiler. Bu deriden yapılan kıyafeti giydiğinizde vücudunuzun sıcaklığı ya da nemine göre bakterileri hareketi ile kıyafetin lazer kesikleri hareket ediyor. Aslında bir bakıma sizi biraz sakinleş ya da vücut ısın normalin üzerine çıktı biçiminde uyarıyor. Bu derinin beden hareket ettikçe ona uygun şekilde hareket edecek bakterileri sayesinde spor, dans gibi performans mesleklerinde avantaj yaratacağı iddia ediliyor.

Bugün moda endüstrisi gezegeni en çok kirleten ve en büyük hayvan zulmüne imza atan endüstrilerden biri ve artık her moda markasının artan tüketim talebine cevap verirken kendisine şunu sorması gerekiyor: Sürdürülebilir bir gelecek için başka ne tür materyaller oluşturabiliriz?