Ne Cihanlar var aslında.
Cihan Kırmızıgül, 600’ü aşkın tutuklu üniversite öğrencisi arasından simge oldu, sıyrıldı. Bunun anlaşılabilir sebepleri vardı elbet. Kendisine isnat edilen suçu işlediğine dair hiçbir kanıt yoktu. Tek kanıt Kürt olmasıydı. Kağıthane’de akşam vakti bir yerler molotoflanmış, olaydan 10 dakika sonra boynuna sarılı poşusuyla otobüs durağında bekler iken polislerce gözaltına alınmıştı. Kafa kâğıdındaki nüfusa kayıtlı olduğu il bir Kürt şehriydi ve cep telefonunda Kürtçe sms’ler vardı. Başka kanıta ne hacet?
Delil olarak son derece şaibeli bir (1) polis ifadesi yetti. İki yılı aşkın tutukluluk (Mehmet Ağar’ın yatacağından daha uzun bir süre yattı yani), bir duruşmada beraat isteyen yedek savcıya rağmen “tutukluluğunun devamına” diyen hâkim, sonra sürpriz bir tahliye, 50 gün sonraki duruşmada ise mahkûmiyet kararı verilmesi… Örgüte üye değilmiş ama örgüt adına faaliyette bulunmuş Cihan. İleri demokratikleşen ülkemizin TMK’sında böyle bir suç türü var. Örgüt adına kitap yazmakla suçlanan gazeteci Ahmet Şık da 1 yılı aşkın bir süre cezaevinde yatmıştı.
Cihan Kırmızıgül davası alenen bir hukuk garabeti. Her şeye rağmen şanslı ki okuduğu üniversiteden örgütlü ve mücadeleci bir grup akademisyen ve önemli sayıda öğrenci ona sahip çıktı. Hâlbuki daha ne Cihanlar var. 500 civarında öğrenci, Kürt siyasetinden, büyük kısmı BDP üyesi; terör davalarından içerideler. 100 civarında, sol siyasetten öğrenci, gene terör davalarından içerideler. Hiçbiri silahla yakalanmadı ama ne gam. Kitap yazmak, legal bir partinin siyaset akademisinde ders vermek, yanlış zamanda yanlış yerde bulunmak, bir gösteriye, anmaya katılmak terör davası sanığı olmanıza yetebiliyor günümüzde.
Bu ülke gençlerini hiç sevmiyor; ne devlet, ne toplum, ne de aile. Adı Gençlik Bayramı olan bir günde devlet eliyle yeni bir resmi ideolojinin oluşturulması kapsamında, bu “bayram”ın artık bugüne kadar kutlandığı gibi kutlanmayacağı ilan edilirken, ana muhalefet partisi tören savaşlarına ayırdığı enerjinin yirmide birini tutuklu öğrencilere ayırmıyor.
Falanca illerdeki anıtlara çelenk koyabilmek için mücadele verilirken; Roboski’de katledilen, askerde intihar ettiği açıklanan, çocuk yaşta sigortasız, kaçak çalıştırılan, şifreli sınavlara robot gibi hazırlanırken hayatı kayan, diplomalı/diplomasız işsizler ordusuna katılmaya hazırlanan, çeteleşmenin, uyuşturucunun tuzağına düşen, geleceğinden umutlu olmayan, dahası geleceği bile olmayan; yoksul ve yoksun gençler için de ses çıkartılamaz mıydı?
Üzerlerinden tek bir tabanca çıkmayan 600 üniversite öğrencisinin halen terör davalarından tutuklu olduğu bir ülkede, iktidarın ve muhalefetin itişe kakışa “gençlik bayramı”nı kutlanmasını hiç hoş bulmuyorum. Cihan bir değil ki, 600 tane Cihan var. Cihan vakası bir garabet de, söz gelimi Şeyma Özcan vakası değil mi? Ahmet ve Nedim’i haksız yere bir yıl içeri tıktılar da; Barış Pehlivanoğlu, Barış Terkoğlu, Soner Yalçın hakkında “terörist” olduklarına dair güçlü bir şüphe mi var? Varsın siyasi görüşlerine kefil olmayalım.
Bizler devletin “bundan böyle öyle değil şöyle kutlanacak” dediği, ana muhalefetinse tüm enerjisini törensel karşı koyuşa vakfettiği 19 Mayıs 2012 ulusal münazarasından bir gece önce Cihan’ın okulundaydık. Akşam korkunç bir yağmur bastırınca insanlar dağıldı epeyce, ama gece olunca yağmur durmuştu ve az ama öz bir kalabalık okul bahçesine kurulan sahnede Redd konserini izledi. Elimizde beyaz balonlar vardı, ve her birinin üzerinde halen tutuklu bulunan diğer Cihan’ların isimleri yazılıydı. Redd bir süre sonra yerini Güneşe Doğru adlı güzel gruba bıraktı ve saat geceyarısını vurduğunda balonları gökyüzüne bıraktık. Beyaz balonlar göğe doğru uzun uzun süzüldüler. Bir yerden sonra yıldızlara dönüştüler.
Öğrenci odaklı bir yazı oldu… Ama bir de profesör var içeride. Büşra Ersanlı, KCK davasından 200 gündür tutuklu. Gökyüzünde yıldızlara dönüşen öğrencileri yetiştirenler, yetiştirecek olanlar Büşra Ersanlı gibi hocalar. Tutukluluğunun 200. Günü dolayısıyla Türkiye’de Araştırma ve Öğretim Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubu (GIT Türkiye) tarafından kaleme alınan bildiriyle selamlayalım Büşra Hoca’yı:
Prof. Dr. Büşra Ersanlı 200 gündür tutukevinde!
Özgün akademik çalışmalarını ve yasal siyasal faaliyetlerini, yasadışı bir eylemlilik ve şiddetle ilişkilendirmek suretiyle, Prof. Dr. Büşra Ersanlı'nın akademik ve politik kimliğini itibarsızlaştırmaya çalışan ve hukuk adına hukukdışılığı meşrulaştıran siyaset kültürünü ifşa etmek üzere, Prof. Dr. Büşra Ersanlı'nın 200 gündür tutukevinde bulunduğunu hatırlatıyoruz.
Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın, geniş bir yelpazeye yayılan akademik yetkinliğini, en temel vatandaşlık hakkı olan siyasal katılım hakkını kullanarak, Türkiye siyasetinin can yakıcı sorunlarından olan Kürt meselesinin çözümüne katkıda bulunmak üzere vakfetmesinin şiddetle ilişkilendirilmesi ve hukuken cezalandırılmasına yönelik bu girişim, akademik ve siyasal özgürlüklere yönelik tehditlerin en vahimidir.
Prof. Dr. Büşra Ersanlı'nın maruz kaldığı haksızlığın en kısa sürede sona ermesi, akademik ve siyasal özgürlükler için verdiğimiz mücadelenin en önemli hedefi olmaya devam edecektir