Dijital Sanatlar Yapımevi’nin sinema alanındaki verimli, adım adım üretken ilerlemesi soluk soluğa devam ediyor. Yapımcı Mustafa Uslu ve Yönetmen Can Ulkay’ın bu çerçevedeki işlevsel beraberliklerinin son halkası, “Türk İşi Dondurma”.
Film I. Dünya Savaşı sırasında Avusturalya’da yaşayan iki Türk’ün yaşamından esinlenmiş ve çok bilinen bir sloganı yeniden ısıtarak salonlara servis ediyor: Bir Türk dünyaya bedeldir!..
Savaşın yarattığı acı, aileleri parçalayan acımasızlık, hoşgörüsüzlük ve dünyayı dizayn etme iddiasından vazgeçme niyeti olmayan emperyal güçlerin yarattığı şiddet; bunlar “Türk İşi Dondurma” filminde gözler önüne seriliyor. Filmin başrollerinde Ali Atay, Erkan Kolçak Köstendil, Şebnem Bozoklu ve Will Thorpe yer almış.
Film, Dijital Filmler’in ilk hit yapımı olan “Ayla”nın başrol oyuncusu ve filmin misafir oyuncusu İsmail Hacıoğlu’nun, Çanakkale Savaşı’nın cephesinde bir ateşkes anında yaralı bir Anzak askerine yardım ederken ölümle burun buruna gelmesiyle başlıyor; 1915 yılında henüz bakirliğini koruyan Avustralya’da devam ediyor. Dondurmacı Mehmet, Devesiyle geçimini temin etmeye çalışan Ali ve eşi Gülsüm’ün çevresinde gelişir olaylar. Buraya nasıl göç ettiklerini anlamadığımız bu iki kafadar yaşam mücadelesi vermektedir.
İngiltere’nin güdümündeki Avusturalya’da belirgin bir yabancı düşmanlığı dikkati çekmez. Bu arada patlak vermiş olan I. Dünya Savaşı’na Osmanlı İmparatorluğu da katılır ve iki kafadarın yaşadığı bölgede Anzak askerler devşirmeye çalışan İngiliz Yüzbaşı Wayne, Türkleri ötekileştirerek İngilizlerin ve Avusturalya’lıların düşmanı ilan eder. İngilizlerin vandalca asker devşirme sürecine ve savaşa karşı çıkan Avustralyalı kadınlara yönelik sert müdahalede bulunan askerlere direnen Mehmet, Ali ve Avustralyalı bir kadınla evli olan Salim gözaltına alınırlar. Vali’nin müdahalesiyle gözaltından kurtulan Mehmet ve Ali, ülkelerine dönmeye, Çanakkale’ye gitmeye karar verirler. Ama bu o kadar kolay olmayacaktır ve onlar Yüzbaşı Wayne’in zorla devşirdiği askerleri Çanakkale için sevkiyata götürdüğü treni havaya uçurmaya karar verirler.
Fazlaca kaçırılmış mizah
Türk sinemasının iki önemli zaafı, dönem filmleri ve korku filmleridir. Bu tespiti gene bir Dijital Filmler yapımı olan ve Serdar Akar’ın yönettiği “Çiçero”yla ilgili yazımızda yapmıştık. Bu bağlamda “Türk İşi Dondurma”nın belli bir düzeyi yakaladığını vurgulamak lazım. Can Ulkay’ın yönetmenliğini yaptığı “Ayla” filmi de dönem canlandırmaları açısından başarılı bir yapımdı.
Film, önemli ve ciddi bir tema çerçevesinde örgütlenirken, omurgayı taşıma açısından dozu fazlaca kaçırılmış mizaha yaslanıyor. Bir film yapım sürecinde senaryo şüphesiz çok önemli bir aşamadır. Senaryo etkili bir olay örgüsü, atmosfer ve karakter yaratma sürecindeki gücünü, iyi bir dramaturji çalışmasından alır. Drama yapısı içinde, trajik, komik, dramatizm gibi türleri barındırır. Komik, dramanın asli unsurlarından biri olsa da, nedensiz olmaya başlayan bir mizah, zincirleme espriler zorlama etkisi yaratmaya başlayabilir.
Türk İşi Dondurma da bu zaafı bünyesinde barındırıyor. Başlangıcıyla seyircide Çanakkale’de, cephede devam edecek bir film izlenimi uyandırsa da, film iki Türk karakterin kendileri dışında çıkan savaşa, içinde yaşadıkları koşulların zorlamasıyla katılma çabalarına dönüşüyor. Bu bağlamda oluşturulan öykü, barbar Batılılar ve kahraman Türkler lezzetinde bir kıvama dönüşerek nesnellikten uzaklaşmaya başlayıp, bir aksiyon filmi kıvamında devam ederek ele aldığı temaya yaratıcı bir bakış açısıyla yaklaşmak yerine, gerçekleri yorumlayan bir yaklaşım üretme şansını da kısmen ıskalıyor.
Fahir Atakoğlu katkısı
Oyunculuk açısından Mehmet karakterinde Ali Atay’ın, Ali karakterinde ise Erkan Kolçak Köstendil’in başarılı performanslarının altını çizelim. Gülsüm karakterinde ise Şebnem Bozoklu’nun oyunculuğu, onun filmin atmosferine dahil olmakta zorladığını düşündürtüyor. Daha iyi performanslarını anımsadığımız Bozoklu’nun, inanmadığı ve içine giremediği bir karakteri canlandırmaktaki heyecansızlığı seyirciye de geçiyor. Yüzbaşı Wayne karakterini canlandıran Will Thorpe’un ise, soğuk, duygusuz, robot gibi tepkiler veren İngiliz yüzbaşıyı başarılıyla yansıttığını ekleyelim…
Filmin öne çıkan olumlu yanlarından biri savaş karşıtı söylemi olarak not edilebilir. Değerli besteci Fahir Atakoğlu’nun film müzikleri, özellikle fon ve geçiş müziği çeşitlemelerinin ise filmin atmosferini güçlendiren etkiler sağladığını vurgulamak lazım. Sinematografik unsurlar açısından öne çıkan diğer önemli artılar ise görüntü yönetmenliği ve sanat yönetmenliği. Dönemin özelliklerine uygun mekân oluşturma, kostüm ve aksesuar açısından oluşturulan titiz çalışma bu bağlamda öne çıkıyor.
Filmin dokusuna uygun panoramik görüntüler, trenin havaya uçurulma sahnesindeki sırıtmayan patlama efektleri, gerçekçi mekân görselleştirmeleri, görüntü yönetimi açısından dikkati çekiyor.
Avusturalya’nın yerli halkı Aborjinlerin ise karikatür tadında ele alınması ve “vurgulanmasa eksik kalır” duygusuyla yapılan yansıtmaların ise yeterince düşünülmeden filme eklendiğini belirtelim. Tıpkı mekân inandırıcı olsun diye, dijital efektlerle filme yerleştirilmiş ve seke seke giden üç beş kanguru gibi!..