Bu hafta Hollywood'un kıdemli ve yeni kuşağının üç güzel ve başarılı kadın oyuncusunun; Charlize Theron, Nicole Kidman ve Margot Robbie'nin başrollerini üstlendiği ve merakla beklenen bir film olan "Skandal" (Bombshell) vizyona girdi. Oscar Ödülleri'ne adaylıklarda da ismi sıkça geçen film, fragmanı sosyal medyada yayınlandığı hafta 36,5 milyonu aşan bir iletişim oranıyla büyük bir rekora imza attı.
Senaryosunu Charles Randolph'un yazdığı ve Jay Roach'un yönettiği Skandal, Donald Trump'ın ABD'nin başkanlık yarışına girdiği 2016 yılında başlıyor ve seyirciye Hillary Clinton ve Donald Trump arasında geçen çekişmeli seçim yarışının perde arkasını ve bu süreçte medyanın rolünü anlatacağı izlenimini veriyor. Film ilerledikçe Trump'ın, aşırı eril bir figür olarak sosyal medyada da devam eden pervasız iletişimi ve özellikle kadınlara yönelik ötekileştirici dilinin, filmin omurgasını oluşturan ve öykünün taşınmasında bir payanda, erkek egemen dünyanın ötekileştiren yaklaşımlarının bir sembolü olduğunu anlıyorsunuz.
Basın imparatoru Rupert Murdoch ve Fox News kurucusu ve CEO'su Roger Ailes'in, 2016 yılında dünya gündemine bomba gibi düşen ve büyük sansasyon yaratan gerçek öyküsünden beyaz perdeye taşınan "Skandal", Fox News kanalı ve onun çeşitli "yüzlere" sahip CEO'su Roger Ailes'in (John Lightgow) merkeze oturduğu bir film; aynı zamanda ana akım sinemanın olanakları içinde politik mesajlar da içeriyor...
Medya ve özellikle televizyon dünyası yüksek adrenalinle çalışılan bir alan. Düşünce ve ifade özgürlüklerinin sistemin teminatı olduğu ülkelerde, medyanın halkın haber alma özgürlüğünü temsil etmekte önemli bir rolü olduğu da çok açık. Makamının gerektirdiği ölçütlerin dışına çıkma iddialarıyla karşılaşan kişiler, kuvvetler ayrılığının uygulandığı ülkelerde, medyaya yön veren konumda da olsa, gene medyanın gücüyle pozisyonunu bırakmak durumunda kalabiliyor.
Geçtiğimiz günlerde ABD Başkanı Donald Trump'ın, görevini kötüye kullanmak ve Kongreyi engellemek iddialarıyla başlatılan azil süreci gibi... ABD Temsilciler Meclisi'nde kabul edilen iddiaların azil yönünde sonuçlanabilmesi için, Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu ABD Senatosu'nda da, düşük bir olasılık olsa da, onaylanması gerekiyor.
Film, patronu Rupert Murdoch'a (Malcolm McDowell) büyük paralar kazandırdığı Fox News kanalının kurucusu ve CEO'su Roger Ailes'ın, meslekte hırslı ve yükselme azminde olan Megyn (Charlize Theron), Gretchen (Nicole Kidman) ve Kayla (Margot Robbie) gibi çekici kadınlara yönelik cinsel tacizlerini ve Roger'ın tacizine uğrayan kadınların mücadelesinin gerçek öyküsünü anlatıyor. Duayen sinema yazarı Atilla Dorsay'ın işaret ettiği gibi, sadece Kayla karakteri gerçek değil, kurmaca bir karakter olarak ele alınmış. Bu süreç, yaptıklarının normal olduğunu düşünen Fox News CEO'su kibirli Roger Ailes için, filmin orijinal isminin çevirisi bağlamında da "kötü sürpriz" olur ve kovulur.
Hızlı temposu ve kurgusuyla alt yazılı versiyonunun kolay takip edilemediği "Skandal", soluk soluğa ilerleyen bir film. Kadınlara yaşamın pek çok alanında yapılan eşitsizlikçi davranışların tepe noktalarından birisinin de medya sektörü olduğunu işaret eden Skandal'ın; başarılı (!) medya CEO'su Roger Ailes'ı canlandıran oyuncu John Lightgow'un repliklerinden sinema salonlarına yansıyan düşünceleri oldukça manidar: "medya çok tercih edilen ve rekabetin büyük olduğu bir alan. Liyakatla istediğin yere gelemezsin". Bu cümle diğer açıdan şöyle bir mesaj içeriyor; "benimle ve istediklerimle birlikte olursun ya da yok olursun"!..
Skandal, ilgi çekici konusu ve sinema dilinin olanaklarını başarıyla kullanarak medya gibi herkesin merakla izlediği bir dünyanın perde arkasını anlatmakla kalmayıp, aynı zamanda kapitalist sistemlerde ve özellikle ABD'de medyanın rolüyle öne çıkan ilişkilerin; medya aracılığıyla siyasi pozisyonlara adaylığın, gerçeğin, seksin satılabileceği yönünde imalarda bulunuyor; bu bağlamdaki etik dışı uygulamaların altını çiziyor ve etkili bir eleştirel duruş sergiliyor...
Filmin oyunculuk performansları öncelikle göze çarpıyor; üç as kadın oyuncunun performansları filmi güçlü bir şekilde taşıyor. Özellikle Charlize Theron'un canlandırdığı Megyn Kelly karakteriyle Altın Küre (Golden Globe/2020) Ödüllerinde "En İyi Kadın Oyuncu"; Margot Robbie'nin ise "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu" kategorisinde aday gösterildiğini de anımsatalım.
Diğer yandan Skandal'ın ABD demokrasisinde medyanın gücü ve etkisine ilişkin yapmış olduğu yansıtmalar, sinemanın salt entertainment bağlamında ele alınamayacak kadar güçlü bir sanat olduğuna dair saptamalar da içeriyor. Skandal'ın başarısında, ABD medya dünyasının karakterlerini yansıtma açısından yönetmen Jay Roach'la birlikte, bu dünyanın atmosferini gerçekçi bir biçimle oluşturan görüntü yönetmeni Barry Ackroyd'un etkisinin altını çizerken, özellikle ana karakterlerin vurgulanmasında makyaj sanatçılığının da önemini belirtelim.