En İyi Drama Emmy Ödülü'nü kazanan Shogun ekibi sahnede
76. Emmy Ödülleri'nde En İyi Drama, En İyi Erkek ve En İyi Kadın Oyuncu da dahil 18 ödülü kaparak rekor kıran Shōgun, herkesin dilinde. Bu dile kolay 18 Emmy, Shōgun'ı hem bu yılın en prestijli draması yapıyor, hem de tarihte bir sezonda en çok Emmy kazanan dizi.
Peki Shōgun neyin nesi, nerede izlenebilir, onu bu kadar kıymetli kılan alametifarikaları neler? Hazırsanız hepsini tek tek anlatıyorum:
Shōgun, 1975 tarihli, 1300 sayfalık epik James Clavell romanının bir uyarlaması. 17. yüzyılda, Japonya'nın feodal döneminde geçen bu yarı-gerçek hikâye, daha önce de televizyona uyarlanmış ve ülkemizde de çok izlenmişti. 1983'de TRT'de yayınlanan ve başrolünde Richard Chamberlain'in yer aldığı 1980 yapımı mini dizi, döneminin kalp çarpıtan işlerindendi. Şimdiyse orjinalinden 44 yıl sonra on bölümlük ilk sezonuyla karşımızda. Çoktan ikinci ve üçüncü sezon onayı alan drama, bir FX yapımı.
Karı-koca ikili Justin Marks and Rachel Kondo tarafından yaratılan dizinin ana hikâyesi değişmiyor: İngiliz denizci John Blackthorne (Cosmo Jarvis), Erasmus adlı gemisiyle yeni ticaret yolları bulmak için yola çıkar ve kendini varlığı sadece bir rivayetten ibaret olan Japonya'da bulur. Ne Japonlar bu yabancıya güvenir, ne Blackthorne onlara. Yabancılık eşittir düşmanlıktır. Aynı dili konuşmamak, ortak bir kültüre sahip olmamak turistik bir merak değil, vahşete varan bir şiddet doğurur. Samurayların hakimiyetiyle bilinen feodal Japonya, kimsenin ucuz kahramanlıklarını kaldıracak bir yer değildir.
John Blackthorne (Cosmo Jarvis)
O da yetmezmiş gibi, Blackthorne berbat bir zamanda vurur Japonya kıyılarına: Portekizliler ülkede kendi ticari monopolilerini kurmuş, Katolik Hristiyanlığı yayma ve ülkeyi sömürgeleştirme çalışmalarına başlamışlardır. Ülkeyi yöneten Taikō ölmüş, ardında henüz çok küçük bir oğul ve birbiriyle savaşmaya hazır beş Lord'dan oluşan bir Divan bırakmıştır. Bu beşlinin en gözüpeki Lord Toranaga (Hiroyuki Sanada), diziye adını veren shōgun, yani askeri liderlik pozisyonuna ulaşmak için her türlü manevrayı yapacak, ayağına kadar gelen bu Protestan kaptanı ve yeteneklerini kendi çıkarları için kullanacaktır. Ama bunu yapabilmesi için önce bir çevirmene ihtiyacı vardır.
Lord Toranaga (Hiroyuki Sanada)
Toda Mariko (Anna Sawai) işte burada girer hikâyeye. Mariko, şimdilerde ismi lekelenmiş soylu bir ailenin hayatta kalan tek üyesi, koyu bir Katolik ve evli bir kadındır. Blackthorne'un konuştuğu Portekizceden Japoncaya tercüme işini üstlenir. Bizse bu Portekizceyi İngilizce olarak duyarız. İyi ki de öyle olur. Çünkü Shōgun, çoğunluğu Japonca olan diliyle zaten takip etmek için büyük emek isteyen, bugünlerde dizi izlerken yaptığımız üzere ikinci bir ekran kullanmayı, yani telefonla oynamayı veya başka bir işle uğraşmayı çok zorlaştıran bir dizi.
Anna Sawai ve Hiroyuki Sanada Emmy ödülleriyle
Ama bu zorluk onun çok iyi bir drama olmasına engel değil. Öyle ki, Shōgun, Game of Thrones'un tahtına aday gösterilen nadir işlerden. İki dizinin benzerlikleri az değil: İktidar için savaşan beş rakip, büyük bir savaşa doğru adım adım adım ilerleyen bir sezon, kısa dönemli çıkarlarla uzun vadeli planların kapışması, değişen müttefiklikler ve tüm bu karmaşada yeşeren bir aşk: Mariko ve Blackthorne'un ortak bir dili paylaşmakla başlayan, ve ortak bir amaç için çalışmakla büyüyen aşkları. Hem evli, hem Katolik, hem de duygularını açık etmenin büyük ayıp sayıldığı bir kültüre ait Mariko ve ailesini bırakıp meçhule gelmiş, Japon kültürünün inceliklerinden bihaber, Toranaga'nın has adamı haline gelse de her daim takma adı "barbar" kalacak olan bir yabancının imkansız aşkları.
Lady Mariko (Anna Sawai)
Hikâyenin bu çift dilliliği Emmy törenine de damgasını vurdu, ne iyi ki. Shōgun, En İyi Drama ödülünü alan İngilizce olmayan ilk dizi olarak tarihe geçti. (2022'de Kore dizisi Squid Game aday olmuş ama kaybetmişti). Sanada, drama dalında En İyi Erkek ödülünü alan ilk Japon, Sawai ise En İyi Kadın ödülünü alan ilk Asyalı isim oldu. Bu ödüller son yıllarda artan ama bunun için de büyük emekler sarf edilmiş, ekranda Asyalı temsiliyeti meselesi için de çok önemli kazanımlar. Shōgun'un televizyona ilk uyarlaması ABD'de çok izlenirken Japonya'da tepkilere sebep olmuş, ülke kültürü ve siyasetinin doğru bir şekilde yansıtılmadığı söylenmişti. Shōgun'un modern uyarlaması ise oryantalist bakış açısından uzak duran ve Blackthorne karakterini beyaz-kurtarıcı kisvesine asla sokmayan bir iş, neyse ki.
En İyi Drama ödülünü alkışlar arasında alan ekip sahneye çıktığında Justin Marks mikrofonu Sanada'ya verdi. Sanada Japonca konuştu, Marks İngilizceye çevirdi. Bu, Shōgun'un hikâyesine konulmuş belki de en güzel virgüldü. Çünkü Shōgun, her şeyden önce tercümeyle ilgili bir dizi. Kültürün, tarihin, arzunun, duanın tercümesi olur mu? Bir dilden bir dile, bir milletten bir millete, bir insandan diğerine bağ kurmak için ne gerekir, sözcükler kafi olur mu? Cevapları Shōgun'da, Shōgun ilk sezonuyla Disney Plus'ta yayında.
Shōgun'ın Kazandığı Emmy Ödülleri76. PrimeTime Emmy Ödülleri: En İyi Drama En İyi Yönetmen (Frederick E.O. Toye) Drama Dalında En İyi Kadın Oyuncu (Anna Sawai) Drama Dalında En İyi Erkek Oyuncu (Hiroyuki Sanada) 76. Yaratıcı Sanatlar Emmy Ödülleri: En İyi Ses Mix En İyi Ses Kurgu En İyi Kurgu En İyi Sinematografi En İyi Dönem Kostümü En İyi Jenerik Tasarımı En İyi Yapım Tasarımı En İyi Prostetik Makyaj En İyi Dönem/Fantezi Makyajı En İyi Dönem/Fantezi Saç Tasarımı En İyi Dublör Performansı Drama Dalında En İyi Oyuncu Seçimi En İyi Özel Efektler Drama Dalında En İyi Konuk Oyuncu (Néstor Carbonell) |
Binnaz Saktanber Kimdir? Ankara'da doğdu. Tevfik Fikret Lisesi ve başarı bursuyla okuduğu Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. Gazeteciliğe okul yıllarında Sabah Gazetesi ve Turkish Daily News'da çalışarak başladı. Fulbright bursuyla gittiği ABD'de The City University of New York'ta siyaset bilimi üzerine lisansüstü eğitimini tamamladı. New York'ta yaşadığı yıllarda Türkiye'nin ilk bloglarından Loonybinsblog'u kurdu, Radikal İki, Birikim, Bant Mag. gibi yayınlarda yazı ve makaleleriyle yer aldı. Aynı zamanda The Museum of Modern Art, The Metropolitan Museum of Art, Film at Lincoln Center, Carnegie Hall gibi kurumlarla film, görsel sanatlar ve performans sanatları üzerine projeler geliştirdi ve yönetti. 2012'de Türkiye'ye dönüşünden itibaren politika ve kültür-sanat alanındaki yazılarıyla The Guardian, CNN International, Roar Magazine gibi uluslararası yayınlar için yazdı, Witte de With Review'un İstanbul temsilciliğini yaptı. Cumhuriyet ve Hürriyet gazetelerinde popüler kültür, televizyon ve sinema üzerine yazdı. 2021-2024 yılları arasında haftalık yazı ve röportajlarıyla Gazete Oksijen 'de yer aldı. Eylül 2024'te T24 ailesine katıldı. |