TÜİK verilerine göre Kasım ayı TÜFE aylık yüzde 2,24 artarken yıllık yüzde 47,09 oldu. Kasımda aylık ÜFE ise yüzde 0,66 artış gösterirken, yıllık yüzde 29,47 olarak gerçekleşti.
Hem aylık fiyat artışları devam ediyor hem de mevsim etkisinden arındırılmış TÜFE yüzde 2,93’e yükseldi. Bu veri temmuz ayından bu yana en yüksek veri. Ekim ayında mevsim etkisinden arındırılmış TÜFE verisi yüzde 2,53 artış göstermişti. Öte yandan çekirdek enflasyon daha dirençli kalmaya devam ediyor. Hizmet grubunun lokanta/otel, ulaştırma, haberleşme gibi bazı alt kalemlerinde iyileşme belirtisi olmakla beraber, hâlâ çok pahalı.
Enflasyonda son görünüm TCMB’nin yeni revize ettiği yıl sonu tahmininden uzakta. TCMB bir ay önce (8 Kasım) 2024 yıl sonu enflasyon tahmin aralığını yüzde 34 – 42 seviyesinden yüzde 42-46 düzeyine yükseltmişti. Yükletmeseydi ulaşması imkansızdı, yükseltti yine de imkansız.
TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranı bu yeni tahmine yakınsamaya çalışıyor ama aralık enflasyonu en iyi olasılıkla yüzde 1,5-2 aralığında gelse dahi, bu yılı yüzde 45-46 aralığında tamamlayacak. Peki aralık ayında neden yüzde 1,5-2’den aşağıda olmaz?
Nedeninin anlaşılması için TÜFE harcama gruplarına bakalım: Harcama gruplarında her ayın bir fenomeni oluyor. Kasım ayının fenomeni de gıda oldu. Yüzde 14,3 ile geçen ayın zam rekortmeni olan giyim ve ayakkabı grubu kasım ayında negatif bölgeye geçti. Eylül ayı enflasyonuna da aylık yüzde 14,2’lik fiyat artışı ile damga vuran eğitim enflasyonu ise beklendiği gibi sönümlense de ailelerin bütçelerinde çok büyük izler bıraktı, bırakmaya devam ediyor. Çünkü yıllık eğitim enflasyonu yüzde 92,5.
Gıda fiyatları aylık artışı yüzde 5,1 ve yıllıkta yüzde 48,6 olarak gerçekleşti. İki gün önce açıklanan yüzde 3,1’lik İTO verisinde gıda kaynaklı artış manşet enflasyona yansıyordu. Ancak Türk-İş’in açıkladığı mutfak enflasyonu (yüzde 0,6) bu verilerle hiç bağdaşmadı.
Ekim ayında yıllık gıda enflasyonu yüzde 45,28’ti ve çekirdek enflasyonun (C) 2,5 puan altındaydı. Kasım ayına geldiğimizde yıllık gıda enflasyonu yüzde 48,57’ye ulaşırken çekirdek enflasyon yüzde 47,13 oldu. Yani gıda enflasyonu çekirdekten yarım puan daha yüksek.
Kasım ayında başta taze sebzelere gelen yüzde 29,6’lık ve yumurtaya gelen yüzde 14,1’lik artış, enflasyonu yukarı taşıdı. Daha da taşıyacak, mevsimsellikten arındırılmış veriye de bakınca, gıda enflasyonu gizlenecek gibi değil.
Oysa TCMB’nin bir ay önceki III. çeyrek Enflasyon Raporundaki gıda enflasyonuna ilişkin varsayımı, 2024 yılı sonunda yüzde 35,5’tu. Hatta 2025’te de yüzde 15 olacağını varsayıyordu. O noktadan giderek uzaklaşıyoruz.
DİSKAR’ın araştırması, ekonominin mevcut dinamizminin bozulan sosyal görünümle beraber geldiğine dair güçlü bir kanıt. Orta gelirli üçüncü yüzde 20’lik gelir grubunun gıda enflasyonu yüzde 54,2 olurken, düşük gelirli ikinci yüzde 20’lik grubun gıda enflasyonu yüzde 67,8 oldu. En yoksul yüzde 20’lik gelir grubunun gıda enflasyonu ise yüzde 86,2 olarak gerçekleşti.
Anlaşılan nu araştırmaya göre düşük gelirlinin, yoksulun gıda enflasyonu TÜİK’in açıkladığı yüzde 47,09 oranındaki manşet enflasyon değil, yüzde 90’a yaklaşıyor. Çünkü düşük gelir grubundakiler gelirlerinin hemen hemen tamamını gıdaya harcamak durumunda kalıyor. Açıklanan ile hissedilen enflasyon farkını belirleyen, hangi gelir grubunda olduğumuz.
Gıda, barınma ve sağlık en başta giderilmesi gereken ihtiyaçlar. Aylık bazda ekim ayına oranla konut (yüzde 2,9’dan 2,5’e) ve sağlık (yüzde 2,9’dan 2,7’ye) enflasyonunda çok az gerileme ortaya çıktı. Ancak yıllık bazda konutta yüzde 74,5, sağlıkta ise yüzde 52,8’lik artışlar var.
TCMB, sıklıkla kira enflasyonundaki yüksek ataleti değerlendiriyor. Kira sözleşmelerinin zamana bağlı fiyatlandırma yapısı ve geçmiş enflasyona endeksleme eğiliminin yaygınlığı, kiralarda yüksek atalete yol açtığı görüşünde. Başka ne beklenebilirdi? Yüzde 25’lik kira artış sınırı iki yıl boyunca uygulatıldıktan sonra dengelerin yeniden yerine gelmesi güç.
Hizmet ve temel mal enflasyonunda aşağı yönlü bir hareket olsa da, TCMB’nin her faiz kararı sonrası yayımladıkları PPK metninde görmeyi umdukları gibi olmuyor. Bu da normal aslında. Nedenleri biraz geride aramakta fayda var. Ekonomi yönetimi iki yılı aşkın süre (2021 eylül-2023 haziran) boyunca enflasyonun yükselişine hiç müdahale etmedi. Ayrıca sıklıkla yapılan siyasi açıklamalar, enflasyonu daha da arttıracak faiz indirimi vb adımların atılmasına yol açtı. Süreç uzadıkça fiyatlamalar gerçeği yansıtmaktan uzaklaştı, değer yargıları yıprandı, kısa vadeli karar alanlar çoğaldı, bulaşıcılık etkisi büyük oldu.
Enflasyon bir miktar hızlanınca dünyada birkaç ülke dışındaki ülkelerin merkez bankalarının hızlı ve kararlı bir şekilde enflasyonla mücadeleye başlamasının nedenine bu yönden bakmakta fayda var.
Gıda ve barınmada sorun devam ediyorken, piyasa ve merkez bankası enflasyonun düştüğüne önce kendilerini sonra herkesi ikna turunda. Citi ekonomistlerine göre kasım ayında yüksek gelen gıda enflasyonun işlenmemiş gıdalardan kaynaklı olduğunu, önümüzdeki aylarda normale döneceğini, gıda enflasyonunun TCMB’nin aralık ayında faiz indirimini gerçekleştirmesinin önünde bir engel olmadığını ifade ediyorlar. Barclays’dan gelen açıklama ise kasım ayında beklentilerin üzerinde gelen enflasyonun para politikasının yönünü değiştirmeyeceği, 26 Aralık’taki para politikası toplantısında 250 baz puan indirim bekledikleri yönünde.
Ancak hâlâ ücretlinin, emeklinin enflasyonun hasarından nasıl kurtulacakları belli değil. Tam kurtulmaya başlıyorum derken fiyat artışlarıyla karşılaşmak da olası. Yıllardır görmeye alışık olduğumuz gibi, nasıl bir tesadüfse, asgari ücrete yapılan zammın 4. ayında asgari ücret açlık sınırının altında kalıyor. O nedenle 2025’in ilk çeyreğine kadar fiyat davranışlarındaki bozulmayla karşılaşmak sürpriz olmaz. Merkez Bankasının piyasayı şaşırtması, piyasanın merkezi değil, merkezin piyasayı yönlendirmesi gerekir. Yeni yılın ilk aylarını beklemekte fayda var. Ayrıca gevşeme adımlarında faiz indirimi dışında makro ihtiyati politikalarla yönlendirme de tercih edilebilir.
Politika faizi ve TÜİK’in açıkladığı enflasyon arasındaki minimum fark dikkate alınarak faiz indirimine kapı aralanmaya çalışılsa da sembolik bir indirimin kredi maliyetlerini ucuzlatması ve/veya varlık fiyatlarını etkileme kapasitesi minimumda kalacaktır.
Binhan Elif Yılmaz kimdir?Binhan Elif Yılmaz, lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümünde, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimlerini İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Teorisi Ana Bilim Dalında tamamladı. Akademik hayatı 1997 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü Maliye Teorisi Ana Bilim Dalında Araştırma Görevlisi olarak başlayan Binhan Elif Yılmaz, aynı Ana Bilim Dalında 2003 yılında Yardımcı Doçent, 2008 yılında Doçent, 2014 yılında Profesör oldu. "Devlet Borçları ve Türkiye'de Borç Çıkmazı", "Türk Vergi Sistemi", "Maliye", "Küresel Kriz ve Avrupa'da Borç Çıkmazı", "Sosyal Güvenlik Ekonomisi", "Kamu Maliyesi" isimli standart kitaplarının yanında 100'ü aşkın Akademik çalışma ve ulusal/uluslararası kongrelerde sunulan bildiriler bulunmaktadır. Binhan Elif Yılmaz Kamu Maliyesi, Maliye Politikası, Türk Vergi Sistemi, Devlet Borçları, Kamu Borç Yönetimi ve Uluslararası Borç Krizleri derslerini vermekte, TÜBİTAK, BAP destekli projeler yürütmektedir. Çeşitli TV kanallarının ekonomi programlarına yorumlarıyla girmekta olan Binhan Elif Yılmaz, halen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümünde profesör olarak görev yapmaktadır. |