Bayburt'a dair anlatılan o meşhur 'zulüm' hikâyesini bilirsiniz. Bilmeyenler ya da unutanlar için önden kısa bir hatırlatma yapalım:
Rivayet edilir ki, 1970'li yılların başlığında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Bayburt'ta bir konser verir. O dönem yöre halkının klasik batı müziğine yabancı olduğu bilindiği için seyirci bulamayacakları endişesi ile vatandaşlar rica minnet konser salonuna doldurulur. Bayburt halkı büyük bir sabırla konseri sonuna kadar dinler ve nihayet konser biter. Konserin sonunda izleyicilerden bir amcaya konseri nasıl bulduğu sorulur. Ahir ömründe sadece halk müziği dinleyen amca da lafını esirgemez ve dillere persenk olan şu sözü söyler:
"Bayburt, Bayburt olalı bele zulum görmedi!.."
Bayburt'un medarıiftiharı, Bayburt'taki Baksı Müzesi'nin kurucusu akademisyen ve sanatçı Prof. Dr. Hüsamettin Koçan, Nilay Örnek'in hazırlayıp sunduğu 'Nasıl Olunur?' podcast serisindeki sohbetlerinde bu olay için şunu söylüyor:
"Bu biraz iftira gibi geliyor bana (kahkaha atıyor). Bayburtlu demiş ki, 'Yav oradaki trompet mi hangi aletse, notaları hep yanlış bastı.' Yani yine kalite ile ilgili bir şey söylüyor (gülmeye devam ediyor).
(Nisan 2008'de Bayburt'ta konser veren CSO'nun Genel Müzik Direktörü) Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Rengin Gökmen'le konuştum ben. Dedi ki: 'Ben bu kadar ilgili bir seyirci görmedim.' Bizimkiler ha bire, bir daha bir daha diye bağırarak bis yapsınlar diye alkışlıyorlarmış. Aslında insanlar yeniliklere çok açık ama işin içine siyaset girdiği zaman düzeni başka türlü etkiliyor…"
Çoruh'tan çıkan atıklar, Şaman Müzesi'nde sanat eserine dönüştü
1970'lerden günümüze gelene kadar, Bayburtlular zaman zaman bu tip "zulümlerle" karşı karşıya kaldılar. Son 'tehlike' ise kendi içlerinden, kendi çocuklarından çıkıverdi; Bayburt'un 10 ilköğretim okulundan ortaokul çağındaki 100 öğrenci, Çoruh Nehri'ndeki çöpleri topladıktan sonra, bu atıkları eğitmenler eşliğinde birbirinden ilginç sanat ürünlerine dönüştürdü ve Kırgız Türkçesinde 'şaman' anlamına gelen Baksı kelimesiyle aynı adı taşıyan Baksı Müzesi'nde sergilemeye başladı.
'Nehri Sanatla Yıkamak' isimli bu proje, tatlı su kaynaklarında insan eliyle yaratılan kirlilik konusuna dikkat çekmek ve çocuklarda çevre bilincini geliştirmek amacıyla yola çıkıyor.
'Nehri Sanatla Yıkamak' projesi kapsamında Baksı Müzesi'nde tasarımları sergilenen öğrencilerden birkaçı.
"Akarsular bir coğrafyanın kılcal damarlarıdır"
Baksı Sanat Vakfı ve Bocchi iş birliğiyle hayata geçirilen ve Ekim sonuna kadar görülebilecek 'Nehri Sanatla Yıkamak' projesinin sergi açılışında konuşan Prof. Dr. Hüsamettin Koçan şunları söyledi:
"Yaşar Kemal'in deyişiyle; akarsular coğrafyanın kılcal damarlarıdır, tıpkı insanın damarları gibidir. Oradan beslenir, orada büyük deryalar oluşur ve onlar gidip denizde buluşur. Buradan çıkan bu berrak su eğer kirleniyorsa, buluştuğu yere de büyük bir kirlilik götürür. Bu da doğal hayatı tehdit eder. O yüzden ben bu projede akarsuları temizlemekten başlayalım dedim, böylece kaynağında insana ulaşmış oluruz. Eğer her şey yolunda giderse, bu projeyle birlikte Türkiye'deki hemen hemen bütün akarsuları temizleyeceğiz…"
Koçan'ın konuşmasının tamamını merak edenler aşağıdaki videodan kendisini dinleyebilir.
Bocchi'nin 'Nehri Sanatla Yıkamak' sergi açılışı davetiyle katıldığım program kapsamında Bayburt'un 45 kilometre dışında, Çoruh Vadisi'ne bakan bir tepeye konuşlanan Baksı Müzesi'ni görebilme fırsatını yakaladım.
Şu an altın sarısı olan ama baharda yemyeşil olduğunu söyledikleri bozkırın tam ortasındaki müzenin sessizliği ve coğrafyanın etkileyiciliği gerçekten müthiş. Hele bir de müzenin kurucusu Hüsamettin Koçan oradayken Baksı'yı ziyaret etmişseniz, Koçan'ın ufuk açan sohbetini bırakıp geri dönmeyi istemeyebilirsiniz. Koçan'ın kendisi o sırada müzede yoksa eski adıyla Baksı, yeni adıyla Bayraktar olan köyün muhtarı Nabi Akçelik seve seve size müzeyi gezdirir. Akçelik'in müzeyi gezdirirken eserlere dair yorumları, neredeyse sanat tarihi okumuş birininki kadar kuvvetli.
Baksı Müzesi'nden Çoruh Nehri'nin görünümü (solda), Bozkırın ortasına konuşlanan Baksı Müzesi
Baksı gezimiz boyunca bizi ağırlayan Koçan'ın zarif eşi Oya Koçan da muhtar Akçelik'in müzedeki kalıcı eserler hakkındaki bilgisine ne kadar güvendiğini laf arasında gururlu bir tebessümle anlattı. Hazır söz Oya Koçan'a gelmişken; birbirini gözünün önünden ayırmayan ve olması gerektiği ölçüde birbirini kollayan bir çifti uzun zamandır görmediğimi söylemenin de tam sırası. 70'li yaşlarındaki bu çifti görmek, aşkı Tinder gibi yerlerde zar atarak arayan günümüz insanına umut da verebilir umutsuzluk da!
Sergi açılışında tanık olduğum bir an şuydu; Hüsamettin Koçan en ön sırada kendisine ayrılmış sandalyenin yanında eşini göremeyince, protokoldeki beyefendilere birer sıra kaymasını rica edip Oya Hanım'a yer açmalarını istedi. Oya Hanım da Baksı'da kaldığımız iki gün boyunca, müzenin misafirlerini rahat ettirmek için elinden geleni yaptı. Elimizi tahtaya vurup, devam edelim.
Hüsamettin Koçan ve Oya Koçan
Baksı Müzesi'nin ve coğrafyanın havasını biraz daha solumak isteyenler, müzenin konuk evinde konaklayarak bu geziyi başka bir deneyime dönüştürebilir. Müzeden yürüyerek 20-30 dakikada ulaşabileceğiniz bir dilek ağacı var. Bu ardıç ağacına 'Huykesen' ağacı da deniyormuş. Sebebi de kendisine dileklerini sunanların kötü huylarını yok ettiğine inanılması. Ağacın etrafında dönülmesinin bazı hastalıklara iyi geldiği ve kötü huylu çocukların bu huylarını bırakmasına yardımcı olduğuna inanılıyor. 'Zeytin Ağacı' isimli dizide 'köken aile' açılımı yaptırıp hastalıkların iyileştiğine inanılıyorsa 'Ardıç Ağacı'nın da pekâlâ böyle bir sırrı olabilir.
Huykesen Ağacı ve dileğimi diledikten sonra ben.
"Bayburt'u tanımlayabilecek siyasi terminoloji 'muhafazakârlık'tır"
Dileklerinizi dileyip kötü huylarınızdan arınmayı umduktan sonra Konuk Evi'ne dönüp restoranın şefinin elinden çıkan nefis meze ve yemekleri deneyebilirsiniz. Ancak bu bozkır manzarasında yemeklerin her bir lokmasını ağzınıza götürürken yanına eşlikçi misal bir kadeh şarap hayal ediyorsanız yanılıyorsunuz. Zira İstanbul'dan Doğu Karadeniz'e seyahat eden bir 'masum İstanbul köylüsü' olarak bir miktar 'kültür şoku' yaşadığımı itiraf etmeliyim. Gittiğiniz restoranlarda alkollü içecek bulmak bir kenara, kola bulmanız bile zor olabilir.
Konuk Evi'nde kaldığım odanın manzarası.
Bianet'ten Murat Utku ve Hikmet Adal'ın 2018 yılında hazırladıkları habere göre Bayburt'ta görüştükleri CHP İl Başkanı İbrahim Kaldırımoğlu, kenti tanımlayabilecek siyasi terminoloji için, 'sert bir tonda muhafazakârlık' olduğunu söylemiş. 2013 Haziran'ındaki Gezi Parkı protestoları sırasında sokaklarında eylem düzenlenmeyen tek kentin Bayburt olduğunu da hatırlatalım.
Gördüğüm kadarıyla Prof. Hüsamettin Koçan; muhafazkârlıkla, sanat dünyasında hakimiyeti daha fazla olan seküler dünya arasında ayakları sağlam bir köprü olmuş durumunda.
Son olarak iyi bir Şahmeran hikâyesi anlatıcısı olduğunu bildiğim Koçan'ın gezi sırasında anlattığı kısa Şahmeran öyküsü videosunu aşağıda izleyip, dinlemenizi arzu ederim. Videonun sonunda duyacağınız "Neden masallarda erkeklere ödül olarak kadınlar sunulur?" sorusunun cevabıysa masalların doğduğu ilk günden bu yana henüz bulunamadı ama değişim, nehri yıkayabilmeyi başaran çocuklarla başlayacak gibi görünüyor. Baksı Köyü'nden öteye yol yok ama hayaller gidecek!
TIKLAYIN | Hüsamettin Koçan 'Ayağımdaki Diken'i ve İstanbul'daki Şahmeran heykellerini anlattı
Berna Abik kimdir? 1988 yılında İstanbul’da doğdu. Editörlük hayatına dünyanın önemli şehir dergilerinden biri olan Time Out’ta başladı. Daha sonra Doğan Burda dergi grubu bünyesindeki İstanbul Life dergisinde çalıştı. Son olarak T24 ekibine katıldı; burada editörlük ve video röportajlar yapıyor. |