Berna Abik

10 Kasım 2021

"Atatürk bir moda tasarımcısı olsaymış bundan daha iyi olamazmış"

Kostüm tarihi alanında çalışan öğretim görevlisi Vural Gökçaylı: 1930'larda Türk ordusunun elbiselerini Chanel'e yaptırdı. Bunun doğruluğunu biliyorum, çünkü Paris 'Bibliothèque Nationale'de bulunan yazışmaları gözümle gördüm.

Berna Abik*

O, şapka devrimi öncesinde de şık giyinen biriydi. Askeri üniformasından sivil kıyafetine, hatta mayosuna kadar çağın ötesindeydi. Cumhuriyet'le birlikte kılık kıyafetlerin nasıl değiştiğini kostüm tarihi alanında çalışan modacı ve öğretim görevlisi Vural Gökçaylı anlattı.

Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın lideri ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ün 83. ölüm yıldönümü vesilesiyle Gökçaylı'nın anlatımlarını paylaşıyoruz.

"Tiyatrocular bile onun kadar iyi pelerin kullanamazdı"

"Ben Fransa'da moda tarihi, kostüm tarihi ve tiyatro kostümü okudum. Beş sene hiç Türkiye'ye gelmedim. Yazları staj yapıp, tiyatroda kostümcüye yardım ediyordum. 'Hamlet'i oynayacaklar; önce kostümsüz provalar yapıldı, sonra kostümleri hazırladık. Kostümcü de İngiliz biriydi. O zaman taytın t'si yok. Yeni bir tarz olarak siyah taytlar giydirdi hepsine. Bir de yerlere kadar uzun pelerinler yaptı."

"Kostümlü provaya başlayınca, o anlı şanlı tiyatrocular pelerinleri bir türlü taşımayı beceremediler. Taşıyamıyorlar. Opera Garnier'den teknisyenler geldi ve 15 gün boyunca pelerin nasıl taşınır, onu gösterdi. Ben de o zaman 19-20 yaşımdayım. Allahım diyorum bu Avrupalılar nelerle uğraşıyorlar."

"Sonra bir yaz Türkiye'ye geldim. Bir bayram günüydü, televizyonu açtık. Atatürk arabayla Meclis'e geldi. Yere kadar uzun bir pelerinle arabadan bir çıktı, pelerini bir salladı, Meclis'in merdivenlerinden bir çıktı… Bu adam ders mi almıştı. Hayır, içinde vardı."

"Anadolu'nun ortasına medeniyet getirmek"

"25 Ağustos 1925'te Kastamonu'da şapka devrimini açıklıyor. Bunu orada açıklamasının sebebi başkentin neden İstanbul değil de Ankara olduğuyla benzeşir; Anadolu'nun ortasına medeniyet götürmek istiyor. Bu devrim sadece erkekleri hedef almıyor. Bütün kadınlar sonrasında şapka takmaya başlıyor. Ben Modalıyım, kışları Beyoğlu'nda otururduk. Camdan aşağıya baktığımda bir tane şapkasız kadın yoktu."

"Tayyörlü üç kadın"

"Bu değişimi yansıtan üç kadın var. Ben onlara 'tayyörlü üç kadın' diyorum. Bunlardan birincisi Halide Edib'tir: İstanbul işgal edildiği zaman Sultanahmet Meydanı'nda üzerinde bir tayyör ve sıkmabaşlı. Emperyalist güçlerin kumandanları orada otururken, Fransızca ve İngilizce bir şekilde Jeanne d'Arc gibi Türkiye'yi müdafaa eden konuşmalar yapıyor."


Halide Edib

"İkincisi Latife. Çok zengin bir ailenin kızı. Sorbonne'da okumuş, Fransızcası ve İngilizcesi harika. Çok güzel bir kadın değil ama Atatürk'ün istediği Cumhuriyet kadını gibi eğitimli bir kadın. O da Ankara'daki evlerine yerleştiklerinde, yani yavaş yavaş başını açmaya başladığı dönemde çeyizinden Paris'te dikilmiş kıyafetler çıkarır."


Latife Hanım

"Üçüncü kadın çok önemli; Mevhibe İnönü: Atatürk, İnönü'den Lozan Konferansı'na gitmesini ister. 'Ama eşini de alıp gideceksin' der, çünkü tüm diğer delegeler de eşleriyle birlikte gidiyor. Mevhibe Hanım Lozan'da trenden, şapkasından kıyafetine tam bir leydi olarak iniyor. Altı ay sonra tekrar Lozan'a gidiyorlar. Bu sefer Mevhibe Hanım at binmek için kıyafetler alıyor. İngiltere Kraliçesi nereden alıyorsa o da oradan alıyor."


Mevhibe Hanım

"Mevhibe Hanım, Sorbonne'da okumamıştı ama çok zevkli biriydi. Hep merak ettim bu fikirleri ona kim verdi diye. Çok araştırdım. İnönü'nün kızı Özden Hanım benim yakın arkadaşım. Onların evine gittiğimde tüm kostümleri mankenlerin üzerinde gördüm. Kime sorduysam bu sorunun cevabını bilmiyor. Bir gün İlber Hoca'ya sordum. O da eski Mısır büyükelçimizin eşi olan Emine Tugay'ın ona yol gösterdiğini, onun da Osmanlı ailesinden geldiğini söyledi. Ama ona da inanmıyorum. Lozan'da bir Türk kadınının öyle görünmesi müthiş güzel bir olaydı." 

Askeri üniformada Chanel imzası

"(Atatürk) 1930'larda Türk ordusunun elbiselerini Chanel'e yaptırdı. Bunun doğruluğunu biliyorum, çünkü Paris 'Bibliothèque Nationale'de bulunan yazışmaları gözümle gördüm. Yeşilköy'deki yazlık evinde giydiği kıyafetlerde Chanel izleri var. Onu beğeniyor ve sipariş veriyor. Askerler o dönem inanılmaz şık. Atatürk'ün öldüğü dönemdeki generallerin kıyafetlerine bakarsanız görürsünüz."

Vural Gökçaylı kimdir?

 

İtalyan Lisesi'nden mezun oldu. 1963'te Givenchy'de staj, Jean Patou'da Michel Goma'nın yanında asistanlık yaptı. O yıllarda Audrey Hepburn, Farah Diba ve Jacqueline Kennedy gibi ünlü isimlerle çalışma fırsatı buldu. 1967'de Amsterdam'da bir modaevinde tasarım yapmaya başladı. Osmanlı motiflerini geometrik desenlerle birleştirdiği tasarımlarıyla dikkat çekti.

1968'de ünlü Fransız şarkıcı Sylvie Vartan'ın butiği için tasarımlar yaptı. Bu, hazırgiyim alanındaki ilk ve son çalışması oldu. 1968 sonlarında Türkiye'ye dönen tasarımcı, Rumeli Caddesi'ndeki Saray Apartmanı'nda ilk atölyesini kurdu. İlk defilesiyle basının büyük ilgisini topladı. İstanbul'un' haute couture'den anlayan en şık kadınları müşterisi oldu. Bu isimler arasında Suna Kıraç ve Sevgi Gönülde  vardı. Hitit, Selçuklu ve Osmanlı gibi Anadolu kültürlerinden ilham alarak koleksiyonlar tasarladı. Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Jale Yılmabaşar gibi sanatçıların eserlerini ipek üzerine bastı. Yurtdışındaki temsilciliklerde ve yurtiçinde önemli gecelerde defileler düzenledi. Kariyeri boyunca birçok sosyal sorumluluk projesinde yer aldı.


* Bu söyleşi ilk olarak, Doğan-Burda Dergi Grubu'nun çıkardığı 'Kurucu' dergi/kitabında yayımlanmıştır.