Bekir Ağırdır

16 Mart 2009

Yazı Serüvenime Başlarken…

Siyasi tarihimizdeki 13'ncü yerel seçimleri 13 gün sonra gerçekleştireceğiz.

Siyasi tarihimizdeki 13. yerel seçimleri 13 gün sonra gerçekleştireceğiz. Ara seçimler ve senato seçimleri dışarıda bırakılırsa 16 da genel milletvekili seçimi yaptık.
Fakat galiba bu kez farklı bir durum var. Kamuoyundaki tartışmalara özellikle sanal ortamdaki elektronik postalarda dolaşan mesajlara ve dosyalara bakılırsa gidilmekte olan yerel seçimler sanki bir genel seçim ya da bir referandum havasında. Hatta bazıları için “var olmak”, “yok olmak” oylaması.
Gerçekten böyle mi?
Çevremizde değişen bir şeyler var. Elle tutamadığımız, bazen gözle göremediğimiz ama hissettiğimiz, bildiklerimizle açıklayamadığımız, bazen korkmamıza yol açan, bazen umutlandıran ama çoğu zaman ne olduğunu bilememekten kaynaklanan, adını koyamadığımız için de huzursuzluğumuzu, tedirginliğimizi çoğaltan.
Değişen ne özelimizde, çevremizde, işyerimizde ve ülkemizde?
Bütün bu olan biteni yalnızca siyaset ve hatta siyasi partiler üzerinden anlamlandırmak doğru mu? Yoksa daha derinlerde başka bir dip akıntı mı var?
Değişiyor dediklerimiz ne yöne doğru değişiyor?
Hayat ustam, rehberim Tarhan Erdem’in sorusuyla düşünelim: Bildiğimizi sandığımız toplum ile gerçeği arasında fark var mı acaba?
‘Çelişkileri yönetme’ çağı!
Her değişim, doğruya doğru ve başarılı mı?
Ya da yarın dünden daha mı iyi olacak?
Etrafımıza bakınca her iki olasılık da var; iyi olacaklar da, kötü olacaklar da… Belki de son 30 yıldır yaşanan ve genel olarak adına bilgi toplumu ya da “bilgi çağı” denen çağ değişiminin düşünce sistematiğindeki en önemli karakteri bu. Artık hiçbir olgu doğrusal bir neden sonuç ilişkisi içinde gelişmiyor. Gelişimi tetikleyen çelişkilerin itişmesi ve birinin galip çıkması yerine, belki de artık çelişkileri yönetmek gibi bir mesele var karşımızda.
Sorular, sorular, sorular….
Değişen koşullara ve çevreye uyum sağlayabilen bireyler / kurumlar / örgütler varlıklarını sürdürebilirler ancak. Uyum sağlayabilmenin sihirli anahtarı değişim, değişimin sihirli anahtarı da çevrede gerçekleşen değişimi görmek ve anlamaktır.
Biz kamuoyu araştırmaları yaparız KONDA olarak. Bilginin oluşturulduğu araştırma süreci basit bir süreç değildir. Araştırma, herhangi bir konuda daha fazla ve yeni bir şeyler, bilgiler edinerek bulguları paylaşma sürecidir. Araştırma yapmak sadece “gelecek seçimlerin tahmini sonuçlarını yayımlama etkinliği” de değildir.
Aksine araştırma yapmak odaklandığınız alanda veriyi derlemek, sürece yansıtmak ve sonuçları kamuoyunun ve üzerinde çalışmayı arzulayanların kullanımına sunmaktır.
Araştırma bir ölçüm tekniğidir. Aynı zamanda “araştırma”, görüşülen deneklerin tepki, algı, fikir ve tercihlerini gösteren bilginin akış mecrası olması kadar, ortaya çıkarılan bu bilgiyi yorumlama alanıdır da. Zira bilgi aynı zamanda gerçeğin yapılandırılmasıdır.
Bilgiyi ruhuna kavuşturmak
Özellikle kamuoyu araştırmalarında bireylerden alınan bilgiler, o bireyin kendine özgü bakış açısına, kişisel duyarlılık düzeyine ve bireysel deneyimlerine dayanır. Araştırmayı yapan kişi, bu bireysel veri ve bilgilerden yeni bir anlam çıkarmaya çalışır. Çünkü sadece somut rakamsal bilgi tek başına bir işe yaramayabilir. Onu yoğuracak, bütünleştirecek, amaçlar uğruna stratejik hale getirebilecek anlama, anlamlandırma çabalarına ihtiyaç vardır. Buna bir anlamda “soyut bilginin somutlaştırılması çabası” ya da “bilgiyi ruhuna kavuşturma arayışları” da denebilir.
Sevgili dostlarım Mehmet Y. Yılmaz ve Doğan Akın rakamları kendi okuma ve anlamlandırma çabalarımı yazmamı teklif ettiler. Benim için ise sunulan bu fırsatın anlamı, rakamları anlamlandırma çabalarımı aleniyet içinde, bana ayrılan köşede yapmak ve hatta okurlarla beraber düşünmek, beraberce geliştirmek.
Bu nedenle bu köşede münazara diliyle sert siyasi manifestolar değil, sesli düşünmeler bulacak okur.
Tabii bir de benim için yeni bir alan olarak, her pazartesi ve perşembe günü bu köşede yinelenecek bir yazı serüveni var. Bu yeni serüvenin iç gıdıklayıcı, insana kendini yeniden keşfetme ve merak vaadi de oldukça çekici itiraf etmeliyim ki.
Hani şair Hasan Hüseyin’in dediği gibi:

Daha ben yaşamadım ki ormanlarımı
Daha ben yaşamadım ki denizlerimi
İnmedim ki daha ben kendi derinliğime
Sınırlarım nerede biter yoklamadım ki

Hoş bulduk efendim. Ve bu yolculukta bana eşlik edeceklere şimdiden binlerce teşekkür.