Bekir Ağırdır

09 Aralık 2010

Siyasetin finansmanı

“AKP'li vekillerin TBMM Başkanlığı'na sunduğu yasa teklifi siyasi partilerin harcamalarının denetimini...

“AKP'li vekillerin TBMM Başkanlığı'na sunduğu yasa teklifi siyasi partilerin harcamalarının denetimini daha esnek kurallara bağlıyor. Gelecek yıl Haziran ayında yapılacak genel seçimler öncesi siyasi partilerin mali denetimine yeni kriterler getirilerek, daha rahat harcama yapabilmenin yolları açılıyor… Siyasi partiler amaçlarına ulaşmak için gerekli gördükleri siyasi faaliyetleri kapsamında her türlü harcamayı yapabilecek… Siyasi partiler harcamalarını, vergi kanunları ve ilgili mevzuat ile diğer mali mevzuata uygun olmak kaydıyla fatura, fatura yerine geçen belgelerle bu belgelerin temin edilmesinin mümkün olmadığı hallerde harcamanın doğruluğunu gösterecek diğer belgelerle ibraz edebilecekler.” Her ne kadar yasa önerisinin tam metni henüz elimizde olmasa da Radikal gazetesi haberiydi bu.
Siyasetin finansmanı bizde derinlikli olarak az tartışılmış, yalnızca kazananlara dönük suçlamalar vesilesiyle gündemimize girmiş olsa da oldukça önemli bir konu. Siyasetin demokratikleşmesi meselesinde lider ve oligarşik yönetim, örgüt yapısı, parti içi demokrasi ve benzeri konular içinde en önemli satırlardan bir tanesi. 
Sıkça yazıyorum, toplumun dörtte biri ülkenin sorunlarına siyasetten çözüm umudunu yitirmiş durumda. Yani toplumun dörtte biri siyasete güvenmiyor. Şimdiye dek herhangi bir partiye üye olmuş yurttaş % 15, meslek odaları gibi zorunlu olanlar dışında bir derneğe üye olan yurttaş % 7. Bu ilgisizlik ve güvensizliği yaratan en önemi faktör ister parti ister sivil toplum kuruluşu olsun siyasi örgütlenmelerdeki şeffaflık ve denetlenebilirlik gibi demokratikliğin vazgeçilemez unsurlarının eksikliği. 
Bu eksiklik de en çok mali konularda hissediliyor. Hoş üye listelerinin bile bir gecede yeniden düzenlenmesi gibi keyfilikler de var ama mali konular bizde siyasetin yumuşak karnı.
Bir siyasi partinin gelirleri teorik olarak üye aidatları, adaylık başvuru ödentileri, Hazine yardımları, parti ürün ve yayınlarının satışları, varsa parti malvarlığından oluşan gelirler ile nakdi ve ayni bağış ve yardımlardan oluşur. Üye aidatı meselesi bizde oldukça sorunlu bir alandır. Üye yapısı ve üye aidatı neredeyse bireysel olmaktan çıkmış parti içi grupların yönetimindedir. Üyelerin aidatları çok çok büyük çoğunlukla kendilerince değil, grup liderlerince veya üst siyasi görevlere talip olan adaylarca ödenir. Satış, varlık geliri, adaylık başvuru ödentileri gibi gelirler ise parti gelirleri içinde hem denetlenebilirlikleri hem de oranları itibariyle çok da sorunlu alanlar değildir.
Siyasetin finansmanında sorunlu olan alanlar devlet bütçesinden verilen Hazine yardımı ve bağışlar meselesidir ki, bu iki gelir kalemi pratikte de parti bütçelerinin asıl yükünü karşılarlar. 
Hazine yardımı siyasi yapımızın oldukça önemli bir sorun alanıdır. Bu yardımın ardında var olan ve yapılmasını gerekli kılan zihniyet, partileri, mali bağımsızlıklarını sağlayarak, asgari giderlerinin devlet bütçesinden karşılayabilmelerini, bu yolla da ekonomik ve sosyal çıkar gruplarının etkileri altına girme riskinden korumaktır. 
Bizdeki yasaya göre son milletvekili genel seçimlerinde % 7 oy oranını aşmış partilere her yıl düzenli olarak oranı, tutarı yasayla belirlenmiş miktarlarda devlet yardımı yapılır. Yine bu yasaya göre ülke çapında örgütlenmesini tamamlamış ve seçime girmeye hak kazanmış ya da BDP gibi mecliste grubu bile olan ama % 7’den az oy almış partiler bu yardımdan yararlanamazlar.  Bu adaletsizliğe karşı ne iktidar ne de muhalefet adım atar, düzeltme çabasında bulunur. Diğer partilere oranı ve sayısı kaç olursa olsun oy vermiş yurttaşların vergilerinden ayrılan pay yalnızca % 7 üstünde oy alan partiler arasında bölüşülür.
Asıl sorunlu alan ise ayni ve nakdi yardımlar meselesidir. Yasalarda düzenlemeleri, bağış miktarı üst sınırları, kayda alınmaları gibi (birçok eksiğe rağmen) düzenleme çabaları olsa da, hepimiz biliyoruz ki yapılan bağışların miktarı, toplam tutarı ve harcamalar çok büyük oranlarda ne kayıtlıdır, ne de denetlenebilirdir. 
Kaldı ki, kayıt dışılığın bu denli büyük olduğu bir ekonomide siyasetin ve finansmanının kayıt içine alınabilmesi de ayrı bir hüner gerektirir. Ortada gerçekten ciddiyetle ele alınması gereken bir sorunu böylesine, akla geldikçe yapılacak düzenlemelerle, üstelik de mali disiplini daha da gevşetecek önerilerle ele alabilmek ancak bizim siyasilerin vizyonları içinde olabilirdi.   
Mesele partilerin gelir ve giderlerinin denetimi, belgelenmesi kadar dar bir alan içinde tartışmak ve düzenlemek değildir. Asıl anlaşılması gereken konuştuğumuz meselenin daha geniş bir perspektifle toplumun siyasete katılabilmesinin ve siyasetin demokratikleşmesinin bir yolu olarak, siyasetin ve partilerin mali yapılarının da şeffaflaşması ve denetlenebilmesidir.